Abdulvahap Kaygusuz

ARASA

Abdulvahap Kaygusuz

Arasa nedir. Genç nesil bunu bilmez. Bizim yaşlarda olanlar ise hayal meyal hatırlar.

Arasa, şu anki Akpınar bölgesinde SOS binası olarak bilinen yerdeydi.

Üstü oluklu kiremitlerle kaplı, mevcut sos binasının yerini tamamen kaplayacak şekilde etrafı açık bir yerdi.

Üretici buğday, arpa başta olmak üzere ürününü getirir buradaki tacirlere satar, aldığı para ile de ihtiyacını giderirdi. Neden arasa ismi konulmuş bunu bilmem ama köylü vatandaşla şehirlinin buluştuğu bir mekândı.

Bu mekânın çevresinde ise kasabından berberine, lokantasından fırınına, terzisinden hamamına kadar köylünün ihtiyacını giderebileceği esnaflar vardı. Küpçüler, berberler, lokantalar, manifaturacılar, terziler, hamamlar, ayakkabıcılar, manifaturacılar ve ihtiyaç giderecek yer alıyordu.

Köylü şehre geldiğinde önce ürününü satar parasını cebine kordu. Sonra sırasıyla ilk başta berberin yolunu tutardı. Diş çektirecekse dişini çektirir, sünnet olacak çocuğu varsa gerektiğinde sünnet ettirir, ya da berber müsaitse köyüne davet eder randevu alırdı.

Berberden çıkan vatandaş daha sonra halen hizmet veren Yeni hamam, yıldız hamamı, bilenler şifa hamamı olmak üzere çevredeki hamamlardan birine gider yıkanır paklanırdı.

Sonrasında çıkar lokantada karnını doyurur, dönüş hazırlıklarına başlardı. Ayakkabıcıdan, manifaturacıdan başlayan alışveriş faslı en son kasaptan et alma ile sona ererdi. Yol uzak, akşam saatinde ancak eve kavuşur diye et alımı en sona bırakılırdı.

Çevredeki şekercilerden kaynana şekeri ve lokum başta olmak üzere kadayıfçılardan kadayıf alınır üstüne seyyar arabalardan satılan dondurmanın tadına bakılırdı.

Yanlarında çocuk varsa, Emeksizin alt tarafındaki bisikletçilere uğranır, çocuklara bıcı bıcı yedirilir, gerekirse ciğer ekmek ikram edilir 3 tekerlekli bisiklet ile de 25 kuruşa 5 tur attırılırdı.

Giderken çarşı ekmeği de ihmal edilmez, köyde yetişmeyen bir meyve varsa cebindeki para yetiyorsa heybeye biraz da meyve girerdi. Kaynana şekeri başta olmak üzere şeker, lokum da ihmal edilmezdi.

Köyden şehre ise ya eşekle, ya at arabasıyla gelinir, aynı vasıtayla dönülürdü. Geliş saatleri sabah namazında köyden başlar dönüş saatleri ikindi namazından sonra belirlenirdi.

Köyden gelişler genellikle Cuma gününe denk gelinir, Cuma namazları teze camide kılınırdı. Feyyaz hoca, Timurtaş hocanın vaazları dinlenir sonrasında Cuma namazı eda edilirdi.

Namazdan sonra dönüş hazırlıkları başlar, köyden gelenler Mıstoyu, Şorikli Yaşarı, Faro’yu, Onyedili’yi Haceli’yi de görmeden dönmezdi.

Eğer bir yere gitmesi gerekiyorsa şehirde 3-4 hatta çalışan dolmuşlar vardı. Boztepeye köse dayının Margurus marka otobüsüyle gidilirdi. İstasyon, Sigorta Hastanesi, Çırmıktı, Devlet hastanesi taraflarına ise dolmuşlarla ulaşım sağlanırdı.

İlçelerden ulaşım ise genellikle kamyonlarla yapılır, Kamyon kasalarının üstü özel olarak dizayn edilir, satılacak hayvan var ise onlarla birlikte kamyon kasasında seyahat gerçekleştirilirdi. Yakın köyler de ise, at arabası, eşek, katır at gibi hayvanlardan yararlanılır, ürünler hayvanların iki tarafında asılan sandıklarla taşınırdı.

Köylü esnafı tanısın tanımasın, aldığı malzemeleri mutlaka bir dükkâna emanet eder, işi bitince de gelir alır giderdi. Emanet önemliydi. Bu emanetin önemini de herkes bilirdi.

Yazarın Diğer Yazıları