Necip Cengil

Mahkeme kadıya mülk mü

Necip Cengil

“Mahkeme kadıya mülk değil” demiş yüreği hikmet dolu eskiler… 

Kim ne kadar düşünür, hayatının önemli bir tefekkür cümlesi kılar, düşünmek gerekir.

Birileri kurduğu ilişkilerle destek bulur, işaret edilir, toplumun önemli bir bölümü de, isteyerek veya istemeyerek oy verir (ve bu birileri) vekil veya belediye başkanı veya sivil toplum örgütlerinden birine başkan seçilir.

Beklenen; kimin seçtiğine, nasıl seçildiğine dikkat ederek veya mesuliyeti cidden üstlenerek hizmet üretmesi, mahkemeyi kadıya mülk görmeden çalışmasıdır.

Böyle mi oluyor?

Her seçilen böyle mi algılıyor yoksa farklı algılar oluşturup kendisini vazgeçilmez ve makamı kendi mülkü gibi görenler de oluyor mu? Her şey ortada ayan beyan, gören görüyor, konuşan konuşuyor, susan susuyor!

Vekillere ve belediye başkanlarına veya her bir birim yöneticilerine, sivil topluma başkan seçilenlere hatırlatmak gerekir.

Seçildiyseniz veya atandıysanız veya aslında atanıp ama kendinizi seçilmiş sananlardansanız, bilin ki ne zamanın, ne mekânın sahibi değilsiniz, emanetçisiniz, emanete ihanet ederek “ateşi bol olanlardan” eylemeyin kendinizi. 

Neden hatırlatıyorum bunu?

Bize Kitapta “o gün her topluluğu başkanları, imamları, yöneticileriyle birlikte hesaba alırız” anlamını verebileceğimiz bir uyarı var. Her birimiz bu uyarıya dikkat etmeliyiz.

Mesela aslında “kirli bir sepet” oluşturup taşıdığımızı bildiğimiz halde, görülene, şahit olunanlara rağmen, o kirli sepeti taşımak için veya sepetteki kirlileri çoğaltmak için gayret etmemeliyiz.

İyi de kirlendiklerini kabullenmiyorlarsa… 

Bu “körlük” tedavisi olan bir hastalıktır, görmenin yolları var ama görmek istememenin de farklı bir hastalık olduğunu ve onun da aslında tedavisi olduğunu bilmek gerekir.

Ya tedaviye ihtiyaçları olmadığını, şehrin en sağlıklı kişileri olduklarını düşünenlerden iseler?

Biz birbirimize “hakkı hatırlatmakla” sorumluyuz, kardeşlik, normal vatandaşlık bunu gerektirir. Ötekisine gücümüz yetmez.

İçimizden bir ses “artık yeter” dediği halde, ona “sen sus, daha edinilecek kirler var” diyorsak vay halimize…

“Kirlenmek güzeldir” ifadesinin kullanıldığı bir reklam vardı. Belki de birileri buna “cidden” inanıyordur. O reklamda hemen sonrasında temizlenmeye vurgu vardı.

Yani kişi kirlenebilir ama temizlenmesini de bilmesi gerekir. Mesela tevbe önemli bir başlangıçtır. Kirlenmekten vazgeçmenin başlangıcıdır. 

Tekrar ayete dönelim: O gün her topluluk başkanları, imamları, yöneticileriyle birlikte hesaba alınır anlamını veren ayeti özellikle seçilenlerin veya atanıp seçilenlerin veya ayak oyunlarıyla başkalarını engelleyip yine kendilerini seçtirenlerin ve onlara destek verip seçenlerin düşünmesi gerekir. Eğer ahirete, hesaba dair bir şüphemiz yoksa onca yükün hesabını veremeyeceğimizi asla unutmamalıyız. Şüphemiz varsa eğer, bugün/yarın ve neticede hesap gününde sonuçlarını zaten görürüz. Hani ahirete/hesap gününe inanmadığını söyleyen birine Hz. Ali’nin söylediği rivayet edilen bir ders var. “Ben inanıyorum ve kendimi ona göre hazırlıyorum, bir kaybım olur mu, yok! Sen inanmıyorsun peki o gün hesapla yüz yüze geldiğinde ne yapacaksın?”

Ha bir de Kehf suresinde işaret edildiği gibi bugün sahip olduklarını düşündükleri yüklerin ve daha güzellerinin (kendileri malımız, hakkımız diyor) ahirette de kendilerine verileceğine emin olanlar var. Kirlendikçe aslında temizlendiğinizi kabulleniyorsanız, hep daha güzelinin sizden başkasına verilmeyeceğini zira bu dünyada da sizin seçildiğinize gönülden inanıyorsanız devam edin. Yarın yani hesap günü çok uzak değil ve siz öyle sanmaya devam edin.

Biz de kardeşlik görevimizi yapıp hatırlatmaya devam edelim.

Okuyup düşünen, tefekkür edenlerden olabilirsiniz veya “yazmış yine, boş verin” diyebilirsiniz; size kalmış!
 

Yazarın Diğer Yazıları