Dünyada hızlı bir sosyal değişim süreci yaşanmaktadır. Bu değişimden Müslümanların da etkilendiği açıkça görülmektedir. İbni Haldun’a göre bedevi ya da hadari yaşam biçimleri ve iklim kuşakları bireylerin karakterlerine, sosyal davranışlarına etki etmektedir. Bu da giderek toplumsal yapının özelliklerini belirlemekte, yönetim biçimlerini ortaya çıkarmaktadır.
“Bedevi” kavramı, her ne kadar mekânla ilgili bir kavram olarak görülüyorsa da aslında bir zihniyeti temsil etmektedir. İster çölde isterse büyük şehirlerde yaşasınlar, bedevi düşünce ve davranışları sergileyen herkes bedevidir. Hayatı dağlarda, çöllerde geçse de Kur’an ve sünnete göre hareket edenler ise medenidir.
Bedevilik, dağda veya çölde yaşamakla ilgili değil, Allah’a yakın veya uzak olmakla ilgili bir kavramdır. Peygamberimiz zamanında bedeviler, samimi çabalar göstermeyip yalnızca İslam’ın zorunlu kıldığı görevleri yerine getirirlerdi. Sayıları az da olsa, kırsal kesimde yaşadıkları halde kendi kıt imkânlarıyla vahye yönelerek onu anlamaya çalışanlar, akıllarını kullananlar yok değildi. Geriye kalan bedeviler için önemli olan develeri, keçileri, çadırları ve küçücük dünyaları idi.
Kırsalda imkânsızlıklar içinde yaşayan insanların bedevilikleri bir şekilde anlaşılabilir, ama şehirlerde yaşadıkları halde bedevilikten kurtulamayan, çıkarlara dayalı olarak küçücük dünyalarına kapanan, uyarıları dikkate almayan, aklını kullanmayan bedevileri anlamak kolay değildir doğrusu. Bunlardan bazılarının elleriyle yürütülen sözde İslami hizmetler ve etkinlikler nedeniyle toplum sarsılmış, dini pratikler gerilemiş, büyük yıkımlar ortaya çıkmıştır. Çünkü kendilerini âlim ve kültürlü sanan cahillerin bedevi düşüncelerinden arınmaları, medenileşmeleri, medeni bir toplum tasavvur etmeleri oldukça zordur. Durum ortadayken bunların yaptıkları hizmetlerin, etkinliklerin İslam için yararlı mı, zararlı mı olduğunun tartışılmasına gerek var mı?
Her iş bedevice yapılmaya çalışılırken, “Biz mi şehri kaybettik, yoksa şehir mi bizi kaybetti? Bir “Yitik Şehir” den söz edilebilir mi?” soruları akla gelmiyor değil.
İnsanlar şehirlerini, şehirler de insanlarını kaybettiler. Şehirler, köyler tarafından kuşatılmıştır maalesef. Şehirler yeni bir kimlikle, görüntüyle tanışmıştır. Entelektüel, eğitsel, sosyokültürel donanımlara sahip olmadıkları için bugünün şehirleri insanları savurmuştur.
İslami değerler muhafaza edilerek İslam şehirleri yeniden inşa edilebilir mi?
Doğru şehirleşmek ve mimaride yeni yapılar üretmek güçlü bir İslami kimliği ve vizyonu gerektirir. İslam medeniyetinin köklerine derin ve vahyi bir bakış olmadan bu kimliğe, vizyona sahip olmak mümkün değildir. Bu zemin yakalanmadan, ne yapılırsa yapılsın, ya restorasyon ya da taklit olacaktır yalnızca.
Yeni bir mimari ve şehir medeniyeti oluşturabilmek için öncelikle sahip olunan kültür ve sanat mirasının değerinin fark edilmesi gerekir. Yapılan her yeni bina, şehircilik faaliyeti ve restorasyon ile yüzyıllardır özenle kurulmaya çalışılan şehir medeniyeti tahrip edilmektedir. Ruhundan soyutlanmış şehirlerin inşa edilmesi ruhların mahkûmiyeti demektir. Ruh, özgürlüğü sever çünkü.
Şehir, insanın kendini belli ettiği, test ettiği mekândır. İnsan bir şehir, şehir de bir insandır. İnsan şehri, şehir de insanı inşa eder. Hep böyle olmuştur bu. Şehri konuşmak, insanı konuşmaktır aynı zamanda. Şehir, insanın aynasıdır çünkü.
Müslüman toplumlar üzerlerine yıkılan enkazın altından kurtulmayı başaracak, kendi zihin ve duygu dünyalarını yeniden harekete geçirecek dinamizme sahiptir. İhtiyaç duyulan "yitik şehir"i yeniden keşfedip alma irfanı, vahyi pratiğe aktarmakla kazanılabilir ancak. Bu uyanış bir İslam şehri oluşturulması için gerekli ve zorunludur. Kentsel ya da bedevi kültürle İslam şehrini üretecek bir evrensel/model insan yetişmesi mümkün değildir.
Kırsaldan büyük şehirlere, metropollere taşınan Müslümanlık tıkanmaktadır maalesef. Kırsallık karakteri terk edilip şehirlilik karakteri kazanılmadıkça bu tıkanma devam edeceğe benziyor. Sahici anlam ve içerikte bir estetik geliştirmek, var olan anlayışı aşmak, yıllar sonrasını düşünüp büyük projelerle yola çıkmak gerek.