Altan Murat Ünal

Kent dindarlığı

Altan Murat Ünal

 “Sırlarımı, düşlerimi, yüreğimi sırtladım,
                         Mavi diye sarıldığım umutları boşladım,
                         Yol boyunca dert yüklenmiş bir kervana rastladım,
                          Arkasından gidiyorum sizin olsun bu şehir.”  
           Sanayileşme sonrasında şehirler estetikten uzaklaşmış, kapitalizmin belirlediği kalıplara evrilmiştir. Modern dönemde kent denildiği zaman birbirinin benzeri olan, insanı nesneleştiren, inancı dışlayan yoğunluklu yaşam alanları akla gelmektedir. Marx, Durkeim ve Weber gibi klasik modernite kuramcıları toplumların modernleşmelerine paralel olarak dinin toplumsal önemini ve etkisini kaybedeceğini hatta gözden kaybolacağını iddia etmişlerdir. Onlara göre, dini çoğulculuk giderek yerini sekülerizme bırakacaktı.
            “Dini çoğulculuk” şeklinde formüle edilen paradigma Kur’an’ı uyulan değil uyan, belirleyen değil belirlenen haline getirmeye kalkışmaktan başka bir şey değildir. Dini çoğulculuk anlayışı, hakikat iddiasından feragati ve yerel veya küresel iradeyle eşgüdümlü hareket etmeyi gerektirir. Dini çoğulculuğun onaylanması kentteki bütün dinlerin, ideolojilerin paydalarının eşitlenmesi sonucunda ortaya çıkacak yeni bir din anlayışının kabul edilmesi demektir.
             İbni Tufeyl, bireyin dini duygu ve düşüncesinin gelişiminde çevrenin etkili olduğunu, sosyal çevrenin aklın üzerini perdelememesi halinde bireyin Allah inancının doğal bir süreç olarak ortaya çıkacağını, aksi halde bunun tersinin söz konusu olacağını ileri sürer. Dini çoğulculuğun kabul gördüğü toplumlarda daha çok “Halk İslam’ı” hâkimdir. 
              “Halk İslam’ı” kavramsallaşmasına konu olan halk tipi dindarlık daha çok sözlü kültüre, taklide dayalıdır. Bazı yönetimlerin geleneği de içine katarak yorumladığı din anlayışıdır halk tipi dindarlık. Türkiye’de kentlere bakıldığında yaygın sosyaliteye rengini veren dindarlığın halk tipi dindarlık olduğu görülür. Bu durum yozlaşmanın en belirgin işareti olsa gerek. Halk tipi dindarlıkta iyilikler anlatılmaz, kötülüklerden sakınılması için uyarılarda bulunulmaz, hurafe ve bidatlere dokunulmaz çoğu zaman. Kimileri halk İslam’ı olarak adlandırılan dindarlığı, “Türkiye’de İslam yorumu”, “Anadolu irfanı” gibi kavramlarla dillendirerek bu durumun anormal olmadığını ileri sürerler.
              Türkiye’de yaygın olan halk tipi dindarlık olsa da seçkinci dindarlığın özgül ağırlığı daha fazladır denilebilir. Seçkinci dindarlık, dini, hayatın öznesi olarak ele alan dindarlıktır. Genellikle muhalif olmayı tercih eder, önerilerde bulunur. Eleştirellik ve delillerle hareket etmek ön plandadır. Hurafe ve bidatlerle mücadele eder. Halk tipi dindarlığa karşı çıktığı gibi modernizmin tanımladığı kentli dindarlık anlayışına da karşı çıkar.
             Kentli dindarlık anlayışı… Olmak yerine görünmek… İçtenlik yerine şekilcilik… Öz yerine sembolleri öne çıkarmak… Bireysel ya da mikro sosyal yapıların dayatıldığı dindarlık… Derinliği olmayan dindarlık… Alçak gönüllülüğün, tasarrufun, başkalarına merhamet ve saygının ortadan kalktığı dindarlık… İsrafla, lüksle, modayla iç içe yaşanan dindarlık… Batı tarzı hayat kodlarının egemen olduğu dindarlık… Öznelleşmiş, kişisel tercih meselesi haline getirilmiş dindarlık… Ekonomik bir değere, pazarlanabilir bir metaya, tüketilebilir bir nesneye dönüştürülen, terapi işlevi gören dindarlık… 
              Modernizmin tanımladığı dindarlık tipleri yalnızca kır dindarlığı, kent dindarlığı değil elbette. Bürokrasi dindarlığı, çiftçi dindarlığı, burjuvazi dindarlığı, esnaf ve zanaatkârlar dindarlığı… Din algısını şekillendirmeye çalışan sosyal medya dindarlığı… 
                Modern ve postmoderne özgü bu türden dinin görünümlerini açıklayabilmek için bazı kuramlar da ortaya konmamış değil: Rasyonel seçim kuramı… Dini çoğulculuk… Dini mobilizasyon… Tüm çabalar düşünceleri, davranışları dönüştürme aracı olarak kullanılan modern kentlerin ayakta kalması içindir. 
                 Kentler… Sosyal çözülmenin, yabancılaşmanın yaşandığı yerler… Kimsenin kimseyi aramadığı, tanımadığı, anlamadığı yerler… Dünyevi mükemmellik iddiasıyla sürüleştirilen insanlar… Söylentiye göre, Babil’in Asma Bahçeleri’nin değişik katlarında çalışan işçiler yıllarca süren çalışmaları sonrasında dillerini unutmuşlar ve birbirlerini anlamamaya başlamışlar. “Babilleşme” veya “Babil çorbası” denilen bu durumu kentlerde yaşayanlar iyi bilirler herhalde. 
               Kent dindarlığı adı altında dinin belli kalıplara sokulması, Müslümanların o kalıpların dışına çıkmaması hedefleniyor. Kaliforniya’da modern mimarinin "batı sahili" çeşidini simgeleyen sıkı geometrik biçime sahip yapıların planlarıyla ünlü Amerikalı Richard Neutra’nın modern kentlere yollamada bulunarak, "Öyle bir ev tasarlarım ki mutlu bir karı kocayı altı ay içinde boşandırabilirim." şeklindeki iddiası modern kentlerin görünmeyen yüzünü açığa çıkarması bakımından önemlidir. Kentleşmeyle birlikte Müslümanların inançlarında, inançlarının pratiğe aktarılmasında aşınmalar olmaktadır. Din taptaze olup, tüm yeniliği ile hitap ediyor. Aşınmaya uğrayan din değil, insanların din anlayışlarıdır, düşünceleridir, davranışlarıdır.
                                                                                                                
 

Yorumlar 1
Hasan ateş 24 Aralık 2022 11:36

Ufuk açıcı bir yazı. Malesef FETÖ'nün Türk İslamı kavramı yerine şimdilerde Türkiye Müslümanlğı/Andolu İslamı gibi kavramlar oluşmuş. Her şeyin yerli ve millisini oluştururken malesef dininde YERLİ VE MİLLİ FORMATI oluşturuldu. Üzücü. Akıl tutulması

Yazarın Diğer Yazıları