Bir kavram, tabi olduğu sistemden ayrı düşünülemez ve o sistem anlaşılmadan kavramın asıl anlamına ulaşılamaz. Kavramlar incelenirken o kavramların ortaya çıkma koşulları ile geçirilen evrelerin bilinmesi gerek. Örneğin, “özgürlük” kavramı Rönesans ile birlikte söylenmeye başlanmıştır. İnsanın, dinden uzaklaşıp kendini tamamen bağımsız görmesi, dilediği şekilde hareket etmesi özgürlük olarak adlandırılmıştır. Ruhban Katolik anlayışına karşı bir tepkidir bu. Oysa bir Müslüman dilediği şekilde hareket edemez. Onu bağlayan belli kurallar vardır. Eğer özgürlük denecekse, bir Müslüman için asıl özgürlük yalnızca Allah’a kul olmak, O’ndan başka hiçbir şeye kul olmamaktır. Yine, demokrasi antik Yunan'da ortaya çıkmış bir kavram olup yaratılanların egemenliğini üstün gören, Yaratıcı’ya yönetme adına yer vermeyen bir kavramdır. Oysa bir Müslüman için onurlu, erdemli yaşamak ancak Kur’an’ın hayatın her alanına hükmetmesiyle mümkündür.
Başka sistemlere, ideolojilere ait kavramları İslamileştirmek mümkün mü? Örneğin; sosyalist Müslüman, kapitalist Müslüman, İslam’a göre demokrasi, İslam’a göre ulus devlet…
Her kavram ait olduğu sisteme göre tanımlanır. Nasıl ki haram, helal, cihad, tevhid gibi kavramların içerdiği anlamları İslam’da aramak gerekiyorsa İslam dışı kavramların içerdikleri anlamları da o kavramların bağlı bulundukları sistemlerde aramak gerek. Zira kavramları adlandıran şey onların ilk çıkış kaynaklarıdır. Batılı kavramların temel referansı seküler akılla oluşturulmuş olmasıdır. Kavramlar, kendi semantiğinden koparıldığı takdirde başka mecralara taşınmış olacaktır.
Kavramlara başka sistemlerin, ideolojilerin normlarıyla anlam verilmeye çalışılması halinde söz konusu kavramlar asıl anlamlarını ve işlevlerini yitirmeye başlar; sapmalara uğrar. Sonunda büyük bir kavram kargaşası ortaya çıkar. Kavram kargaşası oluşturularak zihinlerdeki İslami anlayış, düşünce ve kültür bulandırılmaya çalışılır. Özellikle bazı kavramların üstü belli eğilimler tarafından, belli amaçlarla ya aşındırılarak ya da kullanım alanı dışında bırakılarak örtülmektedir.
İslam dışı sistemlere, ideolojilere ait kavramlarla İslam’ın açıklanmaya çalışılması büyük bir sorundur. İslam’ın kuşatıcılığı, evrenselliği, dünya var oldukça insanlığın tüm sorunlarına çözüm sunuyor olması onun doğru bir şekilde anlaşılmasıyla mümkündür. Kuşkusuz, doğru anlaşılmadığı takdirde İslam’ın sorunlara çözüm üretmesi beklenemez. İslam’ın doğru anlaşılması kendi kavramlarıyla mümkündür ancak. Her sistem kendi kavramlarıyla bir bütündür ve kavramlarından koparıldığı takdirde, hangi sistem olursa olsun, anlaşılmaz hale gelir. Şu halde İslam’ın hayatın her alanına hükmetmesi ve merkezde olması ancak kavramların İslami karşılıklarının anlaşılmasıyla mümkündür.
Birçok kavram dine mesafeli kişiler, kurumlar veya sözde Müslüman toplum mühendisleri tarafından adeta tornadan geçirilmektedir. Kavramların içeriğine müdahale edilerek onlara yapay anlamlar yüklenmektedir. Öyle ki, o kavramların nasıl anlaşılması isteniyorsa ona göre çalışmalar yapılmaktadır. İçi boşaltılan kavramlara yeni anlamlar yükletilmektedir. Kavramlar, anlam örgüsü yumuşatılarak istenilen kıvama getirilmek istenmektedir. Örneğin; “çağdaş” kavramı genellikle “en iyisi”, “en doğrusu”, “en mükemmeli” anlamında kullanılmaktadır. Oysa “çağdaş” kavramı bir olgunun, bir nesnenin veya bir kişinin diğeriyle, diğerleriyle aynı çağda olmasını ifade eder. Bazı entelektüeller “çağdaş” kavramını kendi değer yargılarının doğruluğunu, mükemmelliğini ve tartışılmazlığını ifade etmek için kullanırlar. Cemil Meriç, haklı olarak, “Çağdaşlaşmak; karanlık, kaypak, rezil bir kavram. Rezil, çünkü tehlikesiz, masum, tarafsız bir görünüşü var. Çağdaşlaşmak elbette ki, Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak, yani yok olmak demektir.” diyor.
Kendi kavramlarıyla düşüneme yeteneğini kaybeden Müslümanların zihinleri yabancı kavramlarla işgal edilmiş durumdadır. Bunun sosyal, siyasal, ahlaki ve ekonomik yansımaları son derece yıkıcı olmuştur. Seküler karaktere sahip kavramlar çerçevesinde yeni bir dünya kurmanın peşinde olanların ahlaken, siyaseten ve sanat bakımından çöküş yaşadıkları her hallerinden anlaşılmaktadır. Çöküşü yaşayanlar, içinde bulundukları durumu fark edemiyor olmalılar ki, modern dünyanın dayatmalarına teslim olmayı bir maharet kabul etmektedirler.