Şeytan sözünde duruyor, daim iyilerin önünde durup bütün taktiklerini uyguluyor. İnsana verilen irade onu kibrinden vurmuş, canı esaslı yanmış, intikamını alacak. Sadece kibirli değil, kıskançtır da, kendinde olmayanı başkasında görmeye tahammülü yoktur. İşte bu şeytanın en popüler malzemelerinden biridir zekâ. Çok sever zekâyı, organizelerini onunla yapar. Ona kananlar, ne bilmezlikler, ne komplekslerle manipüle edilirler, haberiniz vardır. Mesela zekâya testler sundular, sanırsınız iyiyi yakalamaktı hedef. Arka plandaki hedef ise; kalbi, gönlü karartmak, aklı elemek. Esasen ‘akletmek’tir önem arz eden. Zekâ ancak bir pırıltıdır, yanındakini aydınlatan. Zekâ, işleyen aklı parlatan, ona mertebe kazandıran üst düzey kapasitenin adıdır. Lâkin akıl düzgün işlemiyorsa, öğretilmemişse, yani yaratıcısının rızasının hilafına işliyorsa, şeytan zekâyı çocukluktan itibaren kullanmaya başlar. Siz de bilirsiniz, bir çocuğa veya insana zeki dendi mi, artık akıllı mı deli mi diye sormazlar. Ama bir bakın, o kadar medet umulan, gözlerinin içine bakılan IQ’su yüksek denilen o tanıdıklarınız mı dinine, memleketine, muhitine hayırlı; yoksa çalışkan, gayretli ve iyi niyetli olan, yani aklını güzel kullananlar mı? Bu da bizim testimiz olsun, çıkan sonuca göre önceliği belirleyelim.
Kurân bizi akletmekle sorumlu tutar, bize verilen aklın fonksiyonu, yaratıcısını tanıyıp İslam olmaktır. İnsan aklıyla Allah’ı bulamamışsa, O’nun rızasını gözetmiyorsa, zekâsıyla istediği işi başarsın, dünyayı iyilere tahsis etsin, ahirinde kendisine hayrı olmaz. Lâkin çok faydalı nebatât, hayvanât misali insanlığa hizmet etmesine müsaade vardır Rabb katında. Yapılan bir hayrın karşılığı ancak Müslüman için vardır. Allah’ın verdiği nimetleri ancak O’nun rızası için kullananın mükâfatı vardır. Hal bu iken; aklı, kalbi (akleden kalpleri) arka plana itip, pırıl pırıl çocukları salt zekâlarından tutup derecelendirmek yazık olmaz mı? Mesela, okuldan takdirnâme getiren bizce zeki çocuğumuz gözlerimizi parlatır, getirmeyen çocuğumuz bakışlarımızı gölgelerse; muhitimizin bizce zeki olan ferdi dünyacıların başarı grafiğinde üst sıralarda yer alınca kıvanç duyup, aynı kişinin namazsız olması bize sıkıntı vermezse; ya da bu kişi din gayreti içinde sa’y misali koşuşturan bir kardeşimizden daha çok muhabbet görüyorsa şayet, onları bilmem amma biz zekâmızı sağlıklı kullanmıyor olabilir miyiz? Ne oldu dostlar basiretimiz mi bağlandı? Mümince uyanıklığımız, doğru bir görüşümüz, esaslı bir ölçümüz yok mu dersiniz? Ya ferâsetimiz? İnce anlayışımız, sezgimiz, bunlar zekâya mı kurban gitti? Her nimette olduğu gibi zekâ da imanla güzel dostlar, iman edende parlar, keskinleşir, hayra kullanılır. Ol zekidir ki bu çizgiyi bilir, ona göre aklını kullanır. Hiç endişemiz olmasın ki, aklını güzel kullananların hizmetine Allah zeki olanlardan da pay verir. “Hayır, yanlış düşünüyorsun” derseniz, bir bakın kerîm kitabımızda hangi Rasul, Nebî veya sâlih zât zekâsıyla anılmış, müminlere misal verilmiş? Tamam, diyelim ki peygamberler, sâlih kullar ayrıcalıklı dediniz, âmenna, haklısınız. O halde kerîm kitabımızda anılan müminlerin özelliklerine bakınız, belki onların arasında vardır, ola ki gözümden kaçmıştır.