Enes Tarım

Ateşe koşan kelebekler

Enes Tarım

Bilenden başkasının anlamayacağı kırık dökük bir lehçe ile bir süredir kısık sesle Fatiha suresini okuyup ağlıyordu...
Ağlayışını görerek yanına yaklaşan içerisinde bulundukları caminin imamı usulca, neden sürekli aynı ayetleri okuyup ağladığını sordu.
ABD de yaşayan Müslümanların vakit namazlarında eda ettikleri bölgenin en büyük camisinde idiler. 
Faslı imam, gencin hüznünü ve onu bu kadar hıçkırarak ağlatan derdini merak etmiş ve daha önce görmediği bu gencin yanına şefkatle yaklaşmıştı.
Genç, yaşlarla dolu gözlerini elleri ile silerken Müslüman olalı sadece iki gün olduğunu söylemeye çalışıyor ama hıçkırıklardan ne dediği çok anlaşılmıyordu...
Faslı imam, daha bir merak ve samimiyet dolu bakışlarla gencin omuzuna eli ile dokunarak yanına bağdaş kurarak oturdu. 
“Eee daha iyi ya! Rabbim sana merhamet etmiş, seni İslam’la şereflendirmiş.  Ağlayacağına gülsene. Sana hidayet nasip ettiği için ruhunu şenlendirsene. Nedir bu ağlama ve hüzün?”
Genç hüzün dolu bakışlarla imama: “İki gündür İslam’ı tanıdım ve Müslüman oldum. 
İslam hakkında elime tercüme bir eser geçti ve orada Rasulullah  (sav)ın bir sözüne rastladım. 
Diyordu ki Efendimiz: “Benim tarafımdan velev bir ayet dahi olsa ne işitirseniz tebliğ ediniz…”.
Ve tekrar ağlamaya başlayarak: “Ben sadece bu yedi ayeti biliyorum. Onu tebliğ ettim...”
***
Din için ağlamak kutsal mıdır?
Neden her din, bağlılarının hüznünden feyz alır?
Neden bazı ayetleri okurken ağlama hissine tutuluruz?
Kâinatın efendisini anmak neden bizi hüzünlendirir?
Onu düşünmek, hayatını, yaşadıklarını, siyerini okumak neden içimizi acıtır?
Neden ona hüzün peygamberi deriz?
Bileniniz var mı?
***
İnsanı Allah’a yaklaştıran davranışlar arasında, hüzün kadar riyaya kapalı bir başka davranış yoktur.
Allah, kılık kıyafete şekle değil kalplere, kalpler içinde de mahzun kederli ve kırık kalplere nazar buyurur. 
“Ben kalbi kırıklarla beraberim…”  kudsi şerifi de bunu ifade eder galiba...
Sufyan b. Uyeyne’nin: ”Allah bazen mahzun bir kalbin ağlamasıyla bütün bir ümmete merhamet buyurur…”sözü de keza…
Peygamberler ise, hüzün ve elemlerini yalnızca Allah’a arz ederler.
Hz. Yakup: 
“Ben üzüntü ve elemimi, yalnız Allah’a arzederim..” (Yusuf 86) derken; 
Efendimiz sav Taif dönüşü:
”Allah’ım, güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında horlandığımı ancak sana arz ve şikâyet ederim…”  diyerek hüznünü dile getirmişti.
Aslında O’nun,  Efendimizin hüznü, ümmetine olan kaygısından kaynaklanmaktaydı…
Kuran: ”…Sizin güçlüğe uğramanız ona çok ağır gelir..” (Tevbe 128); 
“Onlar inanmayacaklar diye nerede ise canına kıyacaksın..” (Şuara 3)  benzeri ayetlerle onun ümmetine olan düşkünlüğü defaatle vurgular.
Efendimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor:
“Benim ve sizin durumunuz; ateş yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve kelebekler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.”(Müslim, Tirmizî)
***      
Dünyada yaşanan adaletsizliklere, zulümlere ve tuğyana karşı sessiz bir bekleyişteyiz.
Tevhid ve davet artık gündemimizde değil. 
Maalesef hepimiz, ateşe koşan kelebekler gibiyiz… 
Elbet tümümüzün, hayatın merkezine koyarak, gece gündüz tavaf ettiğimiz bu dünya hayatı, bir gün bitecek.
Ve o gün kendimizi, başımız ellerimiz arasında, iyi amellerimizi toplamaya, çarpmaya çalışırken bulacağız.
Hülasa, dünyanın tüm ihtişamlı çağrılarına kulak tıkayarak, Rabbin davetinden geri adım atmayanlara;  yedi ayet te olsa bildiklerini bıkmadan, yılmadan, usanmadan tebliğe devam edenlere selam olsun!
Selam ve dua ile...

Yazarın Diğer Yazıları