Zeki Taşkıran

Lut Kavminin Halefleri Yine Sahnede!

Zeki Taşkıran

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali ERBAŞ’ın geçtiğimiz hafta Cuma günü Hacı Bayram-ı Veli Camisi’nde vermiş olduğu hutbesinde dile getirmiş olduğu beyanları doğrultusunda Ankara Barosu tarafından Erbaş hakkında basın bildirisi yayınlamış. Ardından birkaç baro daha aynı nitelikte bildiriler yayınlamışlardır. Ayrıca İHD Ankara Şubesi de Diyanet İşleri Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Bu yazımızda adeta ülkemizin kanayan yarası olan niteliksiz barolar ve bildirilerin meşrulaştırılma zemini olan ifsad projesi İstanbul Sözleşmesi’ne değineceğiz.

Prof. Dr. Ali ERBAŞ hutbesinde ‘’İslam zinayı en büyük haramlardan saymıştır. Lutilik ve eşcinsellik lanetlenmiştir’’ ifadelerini kullanmıştır. Yani Kur’an-ı Kerim’in Araf, Hud, Hicr, Şuara, Neml, Saffat, Sad, Kaf, Kamer sürelerinin muhtelif ayetlerinde geçen Allah’ın emirlerini Diyanet’in başındaki görevli olarak Müslüman halka açıklamıştır. Bu kendisinin adeta bir görevidir. Diyanet İşleri Başkanı’nın bu açıklamalarından başka hakaret, tehdit, tahrik vb. herhangi bir söyleminin kesinlikle olmadığı normal şartlardaki bir insanın göreceği göz ve duyacağı kulakla sabittir. Bu açıklamalarda herhangi bir hukuk fakültesi öğrencisinin bile bir suç unsurunun olmadığını tespit edebilmesi mümkünken İHD Ankara Şubesinin  ‘’halkı kin ve düşmanlığa tahrik, halkın belli bir kesimini aşağılama’’ iddiasıyla yapmış olduğu suç duyurusunun ve aynı içerikteki Ankara Barosu’nun basın metninin nereden tutulursa elde kalacağı aşikardır. 

Ülkemizin başkentinin barosunun böylesine bir açıklamada suç unsuru tespit etmesi adeta metinde imzası olanların gerçekten hukuk mezunu olup olmadıklarını gündeme getirmiştir. Tam aksine yapılan açıklamada ‘’anılan şahsın içinde bulunduğu takvim yılında yaşamasına rağmen bundan sekiz-dokuz nesil önceki büyükleriyle aynı zihinsel ve dogmatik sınırlara sahip olmak’’ tarzında hukuktan, vicdandan, mantıktan uzak ifadeleri suç unsurlarını tamamen barındırmaktadır. Halkın tamamına yakınının Müslüman olduğu bu topraklarda asırlar öncesi tabiri ile insanların tüm kutsallarına (kutsal kitabımız, Peygamberimiz) saldıran cümlelerle bunların sözde hukukçu olmaları bir yana insani yanlarını da tartışmaya açılmıştır.

Yıllardır kendilerini elit, seçilmiş gören, jakoben tavırlarıyla kendilerini toplumun yüksek katmanlarında gören bu insanlar ayrıca sosyoloji, psikoloji, hukuk felsefesi başta olmak üzere tüm sosyal bilimlerden hepten mahrum, ne yazık ki hallerine ağlanılacak düzeyde bilgisiz bir konumdadırlar.

Bahsetmiş olduğumuz bu insanların hiçbir nitelik ve liyakati olmadığı halde sürekli LGBT konusunda hırçın tavırlar sergilemesinin sözde meşru zemini ise İstanbul Sözleşmesidir.Cinsiyet önyargılarını kırmak ifadesiyle,her türlü sapkınlık ve aşırılığın yolunu açan bu sözleşmeyi artık toplumun taşıyamadığı,sosyolojik olarak küresel düzeyde bir projenin ürünü olduğunu anlamak için daha neyi bekliyoruz.Diyanet İşleri Başkanı’na saldıranlara karşı topyekun gösterilen tepki içi doldurulmadığı takdirde cılız ve neticesiz kalacaktır.Toplumsal olarak verilen tepkiler neticesinde artık yetkililerin bu ifsad projesine son vermeleri gerekmektedir. Tekrardan yineleyerek, sesimizi arşa çıkarırcasına söylüyoruz: İstanbul Sözleşmesi ya reforme edilmeli ya da feshedilmelidir…! 

Aksi takdirde şu Lut Kavminin Haleflerinin yaptıklarının benzeri olayları daha çok yaşayacağımız ne yazık ki aşikardır. Ramazanın rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
 

Yorumlar 2
Yakup Davut 12 Mayıs 2020 01:26

İslam, hoşgörü dinidir.Mevlana da :"Yaradilani hoş gör, Yaradan'dan ötürü." demek suretiyle izlenmesi gereken yolu çağlar oncesinden bizlere göstermiş,ışık tutmuştur.Ulkemizin öncelikli gündemleri farklıdır.Onlara yoğunlaşmak daha yararlı olacaktır.

Ahmet 30 Nisan 2020 17:46

Ağzına sağlık üstad. HArika bir yazi

Yazarın Diğer Yazıları