28 Şubat sürecinde hem tarikatlar hem de cemaatler hedefteydi. Bunu hepimiz biliyoruz. 15 Temmuzdan sonra Amerikan uşağı FETÖ’cüler üzerinden cemaatler ve tarikatlar tekrar hedef tahtasına oturtuldu. Hatta o kadar ileri gidildi ki Nurettin Yıldız gibi muhterem ve Ayet ile Hadis ışığından sapmayan bir alim, Erdoğan tarafından bizzat hedefe oturtuldu. İlkokul çağında ki çocuklara anlatılacak İslam’ın en basit konularını etkileyici bir dille TV’lerde aktaran Nihat Hatipoğlu gibi aylık televizyon geliri trilyonu bulan hocalar itibarlaştırılmaya, İslam’ı olduğu gibi anlatmaya ve devrin bozukluğuna, ülkemizin Avrupalılaştırılması için mücadele veren AKP+MHP iktidarının gücüne karşı bir nebze de olsa ahlak ve maneviyatı dik tutmaya çalışan cemaat ve tarikatlar yok edilmeye çalışılmaktadır.
Dikkatle değerlendirdiğimizde süreci ve yaşananları, Erdoğan’ın artık milli görüşçü Erdoğan olmadığı, genel olarak Cemaat ve tarikatlere karşı bir pozisyona geçtiği ve Siyonizm’in istediği tarzda (pasif, etliye sütlüye karışmayan, sadece Kur’an ve hadis okuyan…) Müslüman topluluklara bile oyları için karışmadığını görüyoruz. Değerli kardeşlerim, MHP yada ülkücü bakışı çok da anlatmaya gerek yok. Önce Türk sonra İslam……,vs. Türkçülük, Atatürkçülük ön planda hep olmuştur. HDP de hep kürtçülük ön planda olmuştur. Diğer ideolojisiz partilerde hep kapitalizm ön planda olmuştur. 69’da başlayan milli görüş partilerinde ise hep “ ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT”, “ÖNCE İMANLI NESİL”, ÖNCE İNSAN”…. “ÖNCE YENİ BİR DÜNYA “ asıl amaç ve gaye olmuştur.
Şu günlerde ilk kez bu olayla ismini duyduğum Uşşaki Tarikatı liderinin taciz olayı öne alınarak cemaatler ve tarikatlar yine masaya yatırılmaya çalışılmaktadır. Bu yaşananlar, tarikatlar ve cemaatler için yasal düzenlemenin önünü açmak için yapılan algı operasyonudur kanısındayım. Çünkü kısa bir süre önce Furkan Vakfı hedefteydi. Bunun için de Alpaslan Kuytul hoca ve cemaat üyelerine neler yapıldığını hep beraber izledik. Şimdi de taciz gibi toplumda çok hassas görülen bir vakaa üzerinden toplumsal meşruiyet kazandırılacak yasal düzenlemelerin önü açılmaya çalışılmakta. En azından bu konu ile ilgili Süleyman Soylu ile Nagehan Alçı arasında ki röportajı dinleyin çok basit bir şekilde anlarsınız bunun bir algı operasyonu olduğunu diyeceğim ama herhalde erişim engeli getirildi son anda! Kısaca özetlemeye çalışayım. Nagehan Alçı, Süleyman Soyluya “Uşşaki tarikat liderinin daha önce 2 kez daha baskın yapıldığını ve her defasında serbest bırakıldığını, şimdi neden tutuklandığını” sormuş. Soylu ise daha öncekilerinde elimizde yeterli delil olmadığını ve bu sefer tacize ve Daeş’li olduğuna ilişkin yeteri kadar delil var, bir daha serbest kalamaz” diyor. 2 kez baskın yemiş bir lider yada üst kadronun 3. Baskını hesap edememesi, delil bırakması büyük bir aptallık olur. O yüzden bu baskın ve deliller hukukçu gözünde şaibelidir. “……. Rahat olun artık çıkamaz”. Demek, Yargının yerine karar vermek demektir. Yargı baskı altında demektir. Yargımızın bağımsız olmadığı öncelikle Medyanın sonra siyasetin baskısının altında olduğunu defalarca gördük. Bir twetle serbest bırakılan 2. Bir twetle hemen geri tutuklanan olayları son dönemde az görmedik. Olayın tam içini tabi ki bilmiyoruz ama sürece, yaşananlara ve söylemlere bakıldığında bu olayın bireysel bir vaka olmadığını görebilecek kadar iz’an sahibiyiz.
Yakın tarihte Atatürk, nasıl hilafeti hemen kaldıramayıp, halkın gözünde hilafetin kaldırılması gereğini meşrulaştırmak için yıllarca mücadele vermişse, bu düzende ki en baş aktörler, özellikle de FETÖ’nün yerine AKP’ye ortak olanlar; toplumun ana damarı, atar damarı olan cemaat ve cemiyetleri bitirmek gayesindedirler. Toplumun maneviyatını, ahlakını ve bu maneviyatı ayakta tutacak cemaat ve cemiyetleri yok edecek düzenlemelere bu toplum inşaallah izin vermeyecektir. Yeter ki okuyalım yeter ki sorgulayalım. Hakikatin, siyasi iktidarın televizyon ve sosyal medyasından asla ibaret olmadığını bilelim…