Yasin Övüt

Nasıl sömürüldük 6

Yasin Övüt

Yüreğimde ki yanan ateşin sönmediği!. Ama gözlerimdeki umut'un da hiç tükenmediği!. Çocukluk dönemlerimizden bugünümüze Ömür defterinin sayfalarını tek tek çevirirken, düşledim o günleri. (Hüzünlenmemek de elde değil diki.)

Ney idi, o günler. Hey! Gidi o günler hey!.

Değişik çatılar altında toplandığımız, İlimler öğrendiğimiz o günler. Evlerimizin soğukluğundan dolayı ampullerimiz patlardı ama yine de hiçbir olumsuzluklar ilim öğrenmemize engel değildi. Ceketimiz bir taneydi ama arkadaşlarımızla becayiş yapar değişik değişik giyinirdik. Gecenin geç saatlerinde sohbet yerlerinden bölük bölük çıkıp evlere yayan giderdik. İnsanların yüzünde tatlı bir tebessüm, kalplerinde iman, dudaklarında duâ, ellerinde okumak için kitaplar vardı.

Evlerimiz vardı. Sıcak yemek bulamadığımız ama besmele ile başlayıp hamd ile bitirdiğimiz. Yer sofralarında yediğimiz yemeklerimiz vardı, o tadı da başka bir yerde bulamadığımız. Annelerimiz vardı bizleri her akşam şefkatle, sevgiyle, muhabbetle kucakladığı. Babalarımızın her zaman bize hayırlı, helal rızık getirdiği. Her akşam bizimle sohbet yaptığı. Ailecek vakit namazlarını kılardık. Namaz sürelerinin çoğunu babamızın arkasında öğrenirdik. Çarşıdan pek fazla bir şey almadık. Evlerimiz bir yandan üretim yeri idi. Turşularımız, reçellerimiz, ekmeğimiz, el işlerimiz, dikişlerimiz ve daha aklımıza gelmediği niceleri evlerimizde yapılırdı. Yani üretken annelerimiz vardı.

Bahçelerimiz vardı en çok sevdiğimiz. Peynir ekmek ile karnımızı doyurduğumuz, hele bir de yanında karpuz da varsa, daha ne olsun ki!. Aile büyükleri ile kayısı ağaçların gölgesine sığınır cemaatle namaz kılardık. Toprak şahitlik yapardı daha ne olsun ki!.

Komşuluk ilişkilerimiz vardı. Değişik çatılarda topladığımız sıkıntılarımızı paylaştığımız, birlikte ağlar, birilikte güler ve birlikte sevindiğimiz bağlarımız vardı. Annelerimizin hizmet ettiği, çocukların salon da koşuşturduğu, erkeklerin İslami veya siyasi gibi sohbetler ettiği. Herkesin kendine göre doğruları ve yanlışları olduğu. Bazen doğru bildikleri yanlış olabilirdi. Ama art niyet, bilerek yanlışa sapma yoktu. Birazcık taassup olsa da, olacak o kadar, beş parmağın beşi bir değil derdik.

Düğünlerimiz vardı. Kadın ile erkeğin iç içe olmadığı, gelinlerin oynatılmadığı. Ahlak'ın, haya'nın ve edeb'in en güzel zamanlarıydı. Komşulardan çatal bıçakları toplanırdı. Düğün yemeklerinin evde yapıldığı, düğün salonlarının ne olduğunu bilmediğimiz o günlerimiz vardı.

Çay ocaklarımız vardı. Ortamın sıcaklığı altında Türkiye’yi konuşurduk. Afganistan'ı, More'yi, Eritre'yi konuşurduk. Hama'yı, Halepçe'yi, çevremizdeki insanlardan maddi veya manevi sıkıntıları olan kardeşlerimiz için fikir alışverişi yaptığımız!. Hiç birşey yapamazsak da kan beynimize sıçrar, kalkar iki rekât gece namazı kılar, Allah'tan sabır ve yardım dilerdik…

Hatırlarım her şeyi ilk günkü gibi!. İleri gitmek isterim omzuma bir el atılır, gidemezsin der gibi!. Yürümek isterim, ayağıma engel takılır gidemezsin der gibi!. Geriye döneyim bari, ışıklar sönmüş, karanlıktır her yer, dönemezsin der gibi!. Boynun bükülür, o an mahsun gibi... Bir söz gelir yakalar seni "Ömür bahçesinin gülü solmadan, uyan gözlerim gaflet uykusundan uyan, Azrail’in kastı canadır inan." İçine daldığımız şu karanlık dünyamızda uyanmak ümid'i ile vesselam. Yazı devam edecektir inşallah.

Fi Emanillah.

"Ey hasm-ı hakiki(cehalet), seni öldürmeli evvel:

Sensin bize düşmanları üstün çıkartan el!"

M. Akif ERSOY

Yazarın Diğer Yazıları