Laboratuvar ürünü salgın tiyatrosunda şimdi de Omicron virüsü devreye girdi. Omicron adındaki bronşit, farenjit ve sinüzit etkeni yapay virüsün ortaya çıkmasıyla, iki yıldan beri dünyanın dengesini bozan pandeminin sonuna gelmiş olduk.
Hatırlarsanız Omicron’un ilk ortaya çıktığı yer Afrika’ydı. Omuzlarına mRNA aşısını yaptırdıktan hemen sonra uçakla Güney Afrika’dan Hollanda’ya seyahat eden yaklaşık 50 kişide Omicron virüsü saptanmıştı. Bu arada aşısız yolcuların hiçbir şekilde uçakla Hollanda’ya seyahat edemediklerini unutmayın. Bu hususu özellikle üzerine basarak dikkatlerinize arz ediyorum. Aşı yaptır, üç beş gün sonra vücudunda ürettiğin Omicron’unu da yanına al ve uçağa bin. Gittiğin yerde yapılan test sonucunda Omicron virüsü taşıdığın tespit edilsin.
Üretim hattında teknik bir arıza mı oldu, yoksa niyet edilenin aksine, istenmeden daha hafif bir hastalık etkeni mi üretildi? Tartışılabilir. Tartışmasız kabul edilmesi gereken şey, ilk üretim bandının laboratuvarda, sonraki çoğaltma yerinin ise insan vücuduna aşı adı altında zerkedilerek yapılan mRNA teknolojisi vasıtasıyla olduğudur.
Vücuda zerkedilen mRNA, spike-başak proteini gibi bazı hastalık yapan antijenik yapıların üretilmesinde kullanıldı. Bu antijenik yapıların, aşılama yoluyla vücutta adeta bir fabrika gibi seri şekilde üretilmesi, aşılamalar sırasında oluşan piklerin temel sebebiydi.
Ne kadar aşı, o kadar hasta. Aşılamaların daha fazla yapıldığı merkezlerde, vaka sayılarının tavan yapma sebebi, bulaşların ilk kaynağının aşıların kendileri olmasındandır. Şanlıurfa ve Ordu örneğinde yaşadığımız gibi. Aşıyı üreten Almanya ve Amerika’da oransal olarak en yüksek vaka sayıları ve ölümlerin görülmüş olmasının sebebi bu aşı denilen deneysel genetik materyallerdir. Aşı denilerek vücuda zerkedilen sıvıların içerisindeki mRNA adlı genetik materyal, kodladığı spike-başak proteini gibi bazı antijenik yapıların insan vücudunda üretilmesini sağlamaktadır. Bu tarif şahsıma ait değildir. Bizzat mRNA teknolojisinin mucitleri tarafından en baştan beri ifade edilmektedir.
İşte bu sebeptendir ki aşı yaptıran insanların maske mesafe gibi kurallara uymaya devam etmeleri istendi. Çünkü aşılı insanlar bulaşın temel kaynağı haline geldiler. Bunu aşıyı üretenlerin prospektüse yazdıklarından kolayca anlamanız mümkündür. Aşı sonrasında vücudunuzda hastalık yapıcı başak proteininin üretilmesi demek, açıkça hastalığın etkeninin sizin vücudunuzda üretilmesi demektir.
Deneyelim görelim dediler ve denediler gördüler. Özellikle ülkemizde bu deneyin yan etkilerini gizlediler. Batıdaki mahkemelere yasa gereği sundukları yan etki raporlarında ise ölümden miyokardite varıncaya kadar yüzlerce ciddi yan etkilerinin olduğunu yeni yeni öğreniyoruz.
Gelelim Omicron virüsünün yaptığı hastalık tablosuna.
Omicron virüsü öksürük, boğaz yanması, burun akıntısı, başağrısı, nezle, farenjit, bronşit gibi seyreden hafif bir viral hastalığa sebep olur. Öncekiler gibi yüksek oranda bağırsak tutulumuna ve ölüme yol açmaz. Bu sebepten ağır hastalık tablosu oluşturma potansiyeli Wuhan, Alfa, Beta, Delta virüslerine kıyasla çok düşüktür. Omicron’lu bir hastanın yoğun bakıma gitmesi demek, tedavisi yanlış yapılmıştır demektir.
Özellikle omicron başta olmak üzere tüm virüsler, kolayca ve çok hızlı bir şekilde insandan insana bulaşır. Maske taksanız da bulaştırırsınız takmasanız da. Virüs, ağzınıza takacağınız plastik maskenin porlarından geçebilecek kadar küçük boyutludur. Aynı zamanda yüzünüzdeki doğal kıvrımlar sebebiyle, maskenin kenarlarından kolaylıkla ortam havasına geçiş yapabilir. Kısacası ağzınıza takacağınız basit bir plastik çaput, virüsün ortama yayılmasını engelleyemez ve kimseyi ortamda bulunan viral partiküllerden koruyamaz.
Havalandırması olmayan kapalı mekanlarda, ne maskenin, ne mesafenin ve ne de elinizi yıkamanın sizi virüs bulaşından korumasının imkan ve ihtimali yoktur. Kapalı ortamlarda virüsün bulaşmasını engelleyecek olan tek faktör iyi bir havalandırmadır. Havalandırma yeterliyse zaten maske takmanıza gerek kalmaz. Olmayan virüs için maske takmanıza gerek olmaz.
Mesela belediye otobüsüyle seyahat ediyorsunuz, ağzınızda maske. Bu gerçekten bilimsel açıdan anlamsızdır. Öyle olduğu için de aynı zamanda sosyal ve sanatsal açıdan da aşırı gülünç ve komik bir durumdur. Kesinlikle şunu bilin ki, otobüslerde, tramvaylarda, metrolarda ağızlara takılan maske konusu, ileride komedi programlarına konu edilecektir. Tıklım tıklım dolu bir toplu taşıma aracında ağzınızda maske ile seyahat ediyorsunuz. Sürekli diğer yolcuların ağızlarına bakıyorsunuz. Maske var mı diye. Fakat içerideki havanın hiç değişmeden gün boyu aynı kaldığından haberiniz yok. Bir konu daha ne kadar komik olabilir?
Aşı konusunda sürekli ajitasyon yapan ekran profesörleri, bu güne kadar size neden havalandırmanın öneminden bahsetmediler dersiniz? Sizin sağlığınızı düşünselerdi, havalandırma gibi önemli bir korunma tedbirini her gün duyardınız. Bu zatlar yaklaşık 3 yıldan beri arada sırada evlerine giden, daimi ikametgahları olan tv ekranlarına kamp kurmuş kişiler değil midirler? Neden toplu taşıma araçlarında maske takmanın anlamsızlığına dair hiçbir yorum yapmadılar? Neden mevcut tedavi yöntemleri ve olası hatalar hakkında hiç konuşmadılar? Tedavilerde yapılan yanlışları, ilaçların yan etkilerini neden incelemediler? Aşıların yan etkileri neden ciddiyetle kayıt altına alınmadı. Çünkü onlar ecnebi aşısının sadece pazarlanmasını organize eden zihniyettir.
Ekranlardan size korku pompaladıklarına bakmayın. Onların amacı yabancı aşı endüstrisinin ekonomik anlamda kayba uğramamasıdır. Ömürleri ilaç firmalarının sponsorluğunda, on beş yıldızlı otel salonlarında bilimsel çalışmalar ve toplantılar yapmakla geçmiştir. Bu zavallı insanların verdikleri aşı pazarlama mücadelesine şaşırmayın. Onlar yedikleri ekmeği hak etmeye çalışıyorlar. Onların mazeretleri var. Mazur görün.
Hiçbir zaman unutmayın! O profesörler aylar boyunca sizin hastalarınız üzerinde sıtma ilacını, sabıkalı azitromisini, 8+8 favipraviri deneyen ve yan etkilerini takip etmeyen şahıslardır. Onlar, yakın doktor takibi altında erken dönemde tedavi edilmesi gereken hastalarınızı, evde bekleterek, hastalık tablolarının ağırlaşmasına sebep olan saçma sapan tedavi kılavuzunu kopyalayanlardır. Kendilerine ait hiçbir tedavi önerileri olmamıştır. Amerikan IDSA, FDA, CDC ve DSÖ gibi kurumlar onların temel bilgi kaynağıdır. Emir eri gibidirler. Emrin dışına çıkamazlar. Bu sebepten, kendilerini ileride mahkeme salonlarında yargılanırken görme ihtimaliniz çok yüksek olacaktır.
Sahada çalışan tecrübeli pratisyen doktorlarımıza pandemi sırasında yetki ve destek verilseydi, salgını ilk günden itibaren sona erdireceklerdi. Buna samimi olarak inanıyorum. Sebebini bir sonraki makalemde sizlere izah edeceğim.
Sayın Bakanımızı, etrafındaki sözüm ona bilim insanlarına rağmen almış oldukları son kararlardan dolayı destekliyorum. İlaveten aşı dayatmasına son verilmesini bekliyor ve umuyorum.
Çocuklara aşı yapılmasının da ivedilikle ele alınarak sonlandırılması şarttır. Çocuklarımız ecnebinin deneyi için kobay edilmemelidirler. İdarecilerin, sözüm ona bilim insanlarımızın ve de anne babalarının bilinçsiz olmalarının faturasını masum çocuklarımıza kesmeyelim.
İnönü Üniversitesi başta olmak üzere, tüm üniversite öğrencilerine yapılan aşı dayatmasına son verilmesini bekliyorum. Aynı zamanda tüm kamu çalışanlarına yapılmakta olan aşı baskısı sona erdirilmelidir.
Afrika bile uyandı. Lütfen biz de uyanalım artık. Türk milleti kobay değildir, ecnebinin deney objesi olamaz.