TURAN ÜLKÜSÜNE VE TÜRK BİRLİĞİNE İNANAN BÜTÜN TÜRKLER, DOĞRUDAN KIZILELMAYA KOŞARAK, TÜRK’ÜN ATASI UYGUR TÜRKLERİ İÇİN GÖREVLERİNİ YAPMALIDIR!..
Uluğ Türkistan’ın geçmişi tarihin derinliklerine dayanır. Tarihin bilinen dönemlerinden –ki 70 bin yıl ötesinden- günümüze kadar, 1949 senesine kadar, Uluğ Türkistan bölgesine hâkim olan Türkler, özellikle de Uygur Türkleri, bu kadim yurtta hanlıklar, imparatorluklar ve devletler kurmuşlar, Türk’ün şanına şan katmışlardır.
Ne acıdır ki bir zamanlar Asya kıtasına düzen veren, adalet getiren Uygur Türkleri şimdi devletsiz, sahipsiz bir halde hürriyet mücadelesi veriyorlar. Kandaşları ve dindaşlarının sahip çıkmadığı Uygur Türkleri, dünyanın emperyalist güçleri, yüzsüzleri, münafıkları ve karaktersizleri tarafından ölüme terk edilmiştir.
Bizler, yetim ve sahipsiz Uygur Türk milleti olarak, bu acımasız dünyada kendi çabalarımız ile hayatta kalmaya ve yaşamımızı sürdürmeye çalışır durumdayız.
Türk’ün kadim yurdu Doğu Türkistan’da Uygur Türklerini inim inim inleten Çin, Uluğ Türkistan bölgesinde yatırımlar yaparak bölgenin siyasi kontrolünü elinde tutmaya çalışıyor.
Çin’in bölge ülkeleri ile özellikle de Türk Devletleri ile ilişkileri biz Uygur Türklerinin kalbini derinden yaralıyor.
Türk milletine fayda getirmeyeceğine bütün kalbimizle inandığımız bu ilişkilere ve işbirliğine kısaca bir göz atarsak karşımıza şu manzara çıkıyor:
Çin’in Yayılmacı Politikası
Taliban, Çin’den gelecek yatırımların ülkenin yeniden inşası için ciddi bir öneme sahip olduğunu belirterek,“Afganistan Çin için iyi bir Pazar” dedi.
Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahid, Çin’den gelecek yatırımların Afganistan’ın yeniden inşasında önemli rol oynayacağını söyledi. İtalyan LA Repubblica gazetesine verdiği röportajda, “Çin de dâhil olmak üzere birçok ülke Afganistan’a yatırım yapma konusunda ilgili” diyen Mücahid, ülkeyi yeniden inşa etmek için Çin’in büyük yatırım projelerinin Afganistan ekonomisi için çok önemli olduğunu belirtti. Çin’in Afganistan’ın Doğu Logar bölgesinde yer alan Mes Aynak bakır madenine hâlihazırda yatırım yaptığını ve Afganistan pazarına yerel ürünlerinin ihracını artırmayı hedeflediğini söyleyen Mücahid, “Afganistan Çin için iyi bir pazar” dedi.
Taliban’ın Afganistan yönetimine gelmesinden memnun olduklarını belirten Çin yönetimi, ülkedeki mineral kaynaklarına erişmek ve Kuşak ve Yol projesinin altyapı yatırımlarınıülke sınırları içerisinde genişletmeyi planlıyor.
CNBC’ye göre, Afganistan’da bulunan metal ve nadir elementlerin değeri, 2020 yılında bir trilyon dolar ile üç trilyon dolar arasında.
Dünya Bankası verilerine göre, Kazakistan’da mevcut 46 trilyon doların üzerinde değere sahip beş binden fazla keşfedilmemiş maden yatağı olduğu tahmin ediliyor.
Çin, bu yatırım projelerine tek başına erişmek istiyor. Çin’in Kazakistan’a 1991 yılından 2018 yılına kadar yaklaşık 20 milyar dolar yatırım yaptığı öne sürülmektedir. 2020 senesinde Çin Kazakistan’a 13 milyar dolarlık yatırım yaptı.
Özellikle 11-13 Mayıs 2017 tarihleri arasında Mirziyoyev’in Çinli mevkidaşı Xi’nin daveti üzerine Pekin’e ilk resmî ziyarette bulunması, Özbekistan-Çin ilişkilerinde önemli bir ivme kazandırdığı söylenebilir. Mirziyoyev ile Çinli mevkidaşı Xi, Çin Başbakanı Li, Çin Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi (NPCSC) Başkanı Zhang Dejiang ve ÇKP Merkez Komitesi Politbüro Üyesi, ÇKP Siyasi ve Hukuki İlişkiler Komisyonu Başkanı ve Özbekistan-Çin Hükümetler arası İşbirliği Komitesi’nin eş başkanı Meng ile yapılan görüşmelerde, iki ülke arasında siyasi, ticari-ekonomik, finans, yatırım, enerji, ulaşım, iletişim, bilim ve teknoloji, tarım, kültür ve eğitim alanlarındaki işbirliğini artırmak üzere anlaşmaya varılmıştır.
Görüşmelerden sonra taraflar arasında ticari-ekonomi, teknoloji, ulaşım, sağlık, tarım, kamu hizmetleri, petrol ve gaz, küçük ve orta ölçekli işletmeler, altyapı, turizm ve eğitim gibi birçok önemli alanları kapsayan yaklaşık 23 milyar dolar tutarındaki 105 anlaşma imzalanmıştır.
Özbekistan’ın Taşkent şehri ile Sirderya, Fergana ve Andijan illerindeki Serbest Ekonomik Bölgeleri ziyaret edilerek, ülkenin 500’den fazla şirketi ile 100 proje kapsamındaki yaklaşık 700 milyon dolarlık yatırım üzerinde ön anlaşmaya varılmıştır.
Ekonomik açıdan bakıldığında, son bir yılda Özbekistan ve Çin arasındaki ticari-ekonomik ilişkilerin de giderek gelişmekte olduğunu görmekteyiz. Örneğin, 2016 yılında Özbekistan ve Çin arasındaki ticaret hacmi 3.6 milyar dolar olarak %3.4 artış göstermiştir. 2017 yılının ilk 10 ayında ise Özbekistan ve Çin arasındaki ticari hacmi %15’lik artışla 4 milyar dolara ulaşarak, Özbekistan’ın toplam dış ticaretinin %18.8’ine karşılık gelmiştir. 2020 yılında ise bu miktarın 10 milyar dolara çıkarılması hedeflenmektedir. Haziran 2017 sonu itibariyle Çin’in Özbekistan’daki yatırım stoku 1.2 milyar dolar olmuşken, Özbekistan’ın Çin’deki yatırım stoku ise 11.75 milyon dolar olmuştur.
Hâlihazırda Özbekistan’da 700’den fazla Çinli şirket faaliyet göstermektedir. Özbekistan’ın Buhara bölgesi Karagöl ilçesindeki Hocasayat, Dengizgöl ve Olot Gaz Yatakları Projesi’ne başlamıştır. Toplam 377.5 milyon dolar yatırım yapılan üç gaz yatağı üzerinden Çin’e yıllık bir milyar metreküp doğalgaz aktarılacağı öngörülmektedir. Çin’den gelen göçmen sayısı 80 bin kişiyi aştı.
1884’te Çin ve Rusya’nın “Yeni Margelan” adlı bir anlaşma imzaladığı ve buna göre mevcut ÇHC yetkililerinin 28 bin kilometrekareden fazla Tacik bölgesi talep ettiği ve bugün sadece sayılı bölgeleri ele geçirmeyi başardıkları biliniyor. Tacikistan, ülke topraklarının bir kısmının Çin’e devrini onayladı. Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Parlamentosu, Çin’in 1.1 bin metrekare alacağına göre ÇHC ile sınırının çizilmesine ilişkin protokolü onayladı. Çin’e bırakılacak olan tartışmalı toprak parçası, Tacikistan’ın toplam topraklarının% 0,77’sine tekabül etmektedir.
Duşanbe Hükümeti, ÇHC başlangıçta çok daha büyük bir toprak talep ettiğinden, “Bu Tacik diplomasisi için büyük bir zaferdir” diyerek Çin’in bunu garanti ettiğini söylüyor. Buna karşılık muhalefet, anayasanın ihlali hakkında konuşuyor, “Kommersant” yazıyor. Tacik Parlamentosu’nun Majlisi Namoyandagon (Alt Meclis) milletvekilleri, toprakların bir kısmının Çin’e devredilmesine ilişkin protokolü neredeyse oybirliğiyle onaylamaya karar verdiler. Sadece iki milletvekili aleyhte oy kullandı -muhalefetteki Cumhuriyet İslami Rönesans Partisi (IRPT) üyeleri.
Yakın zamana kadar Tacikistan toprakları, 143,1 bin kilometrekare idi. Bu anlaşmanın imzalanmasından sonra 142 bin kilometrekare olacak, yani cumhuriyet aslında topraklarının % 0.77’sini kaybediyor.
Tacikistan ve Çin arasındaki toprak anlaşmazlığı, 1880’li yıllara kadar uzanıyor. Sonra Çin, Doğu Pamir’in bir bölümünü talep etmeye başladı, ancak Tacikistan’ın bir parçası olduğu Buhara Hanlığının himayesinde olan Çarlık Rusyası bu iddiaları yerine getirmeyi reddetti. Bölgesel anlaşmazlık, SSCB’nin tüm varlığı boyunca çözülmedi.
Tacikistan Halkın Demokratik Partisi, bu protokolün onaylanması Çin ile yaklaşık 130 yıllık toprak anlaşmazlığına son vereceğini belirtti. Çok komik bir durum ile karşı kaşıya kaldığımızın farkında mısınız? Çin Komünist Devleti ortada yokken –ki BM, Çin Devleti’ni devlet olarak 1972 yılında tanıdı- yeni Tacikistan ve Çin diye devletler ortada yokken bu sözleşme nasıl yapıldı? Komik bir durum; bu anlaşma çok eskiden aşiretler ve kabileler arasında yapılan bir anlaşma…
Tacik-Çin sınırının uzunluğu 800 kilometredir. Çin, Rusya’dan sonra Tacikistan Cumhuriyeti ekonomisinde ikinci ticaret ortağı ve yatırımcısıdır.
Çin’in Kırgızistan’a yatırımları hız kazanmıştır. 2015 yılı itibariyle Çin’in Kırgızistan’a yaptığı doğrudan yatırım miktarı 984 milyon dolara yükselmiştir.
Çin ve Türkmenistan ilişkilerinin ticaret hacmi 2017 senesinde 6,9 milyar doları aşmıştır.
Çin, yukarıda da belirttiğimiz gibi Orta-Asya ülkelerini ilk tanıyan ve ülkelerle hemen ilişkiler kuran bir devlet olmuştur.
Çin, bölge halklarındaki kötü imajını silebilmek için yumuşak güç kullanma politikasına büyük önem vermiştir.
Çin’in yumuşak güç politikasına başvurmasının temel nedenleri olarak; Çin yatırımlarının olduğu yerde artan çevre kirliliği, Çinli şirketlerin olduğu sektörlerdeki kötü çalışma koşulları, Çinli göçmen işçilerin yaratmış olduğu rekabet dolayısıyla işsiz kalan yerel işçiler, Çin’in bölgedeki çatışmacı tarihsel geçmişini sayabiliriz.
Çin, bu politika kapsamında kültür ve eğitim alanlarında değişim programları başlatmış, Çin televizyon ve radyo yayınlarını uluslararası bir sistemde kurmuş, Çin kültürünü tanıtmak, ülkenin imajını iyi yönde değiştirmek ve Çin’ceyi yaygınlaştırmak amacıyla Konfüçyüs Enstitülerini kurdurmuştur.
Çin’in gerçek niyetini anlamak o kadar kolay olacağa benzememektedir. Fakat Çin’in izlediği yöntemler, bize birkaç ipucu vermektedir. Bu ipuçlarından biri de Kırgızistan-Özbekistan Demir Yolu Projesi’dir. Bilindiği gibi eski SSCB coğrafyasında ray aralığı 1520 milimetre iken, Çin demir ray aralığı 1435 milimetredir. Bu durum bizi, sıfırdan alt yapı ve ulaşım imkânlarının yapılması gerektirdiği sonucuna ulaştırmaktadır. Bu proje, hayata geçirilecek olursa Çin’e maliyetinin çok fazla olacağı aşikârdır.
Burada, “Peki Çin bu maliyetli projeyi neden istemektedir?” sorusu akla gelmektedir. Bu soru, projenin Çin’in yayılmacı politikasının bir parçası olduğu ve Çin standartlarında bir demir yolu yapımı sonucunda Çin ordusunun bölgeye erişimin kolaylaşacağı cevaplarını vermektedir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Çin, Orta-Asya ülkelerine birçok yatırım yapmıştır. Bunun yanında bu ülkelere yüksek miktarlarda kredi temini de sağlamıştır. Anlaşmaların kamuoyuyla paylaşılmaması ve bazı sonuçları bölge halklarında rahatsızlığa neden olmuştur. Bu durum Orta-Asya halklarının Çin’e daha şüphecilikle yaklaşmasına neden olmuştur. Örneğin; Kırgızistan’da altın madenlerini işleten Çinli şirketlere karşı yerel direniş çıkmıştır. 2013 yılında Kazakistan haber ajansı KazTAG mevcut Kazakistan enerji sektöründeki Çin şirketlerinin payının %40’ı aştığını ve önümüzdeki yıllarda Kazakistan topraklarında doğal gaz ve petrol üretimindeki Çin payının %50’ye ulaşabileceğini tahmin etmektedir.
Ayrıca Çin Kalkınma Bankası, 36 milyar dolar ve Çin İhracat/İthalat Bankası 18 milyar dolar özel kredi düzenlemeleri ile BKBY’a yönelik desteklerini artırmıştır. Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC), Kazakistan’dan 1,3 milyar dolar karşılığında Uzen Petrol Yatağı’nın %60’ını satın almıştır. Yapılan bu yatırımlar, sahip oldukları özel şartlar nedeniyle endişeyle karşılanmaktadır. Özellikle kredi anlaşmalarının şeffaf olmaması ve kamuoyuyla paylaşılmaması büyük tepkilere yol açmıştır.
Dış borcu GSYH’nin %35-40’ına ulaşmış ülkeler, bağımsızlığı tehdit edilmeye başlanmış ülkeler olarak algılanır.
Kırgızistan’ın Çin’e bilinen borcu bir milyar 711 milyon dolar civarındadır. Ayrıca yakın gelecekte de Kırgızistan’ın borcunun GSYH’nin %62’sinden %71’e çıkacağını tahmin edilmektedir. (Kırgız Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı’na göre, ulusal borç yüzde 53,6’ydı)
Kazakistan’ın Çin’e borç miktarı 13,6 milyar dolardır. Bu Kazakistan’ın toplam dış borç miktarının %8,8’ine tekabül etmektedir.
Tacikistan’ın ise Çin’e 1,8 milyar dolar borcu vardır.
Bu rakamlar, Türk devletleri açısından pek iç açıcı gözükmemektedir. Çin’in elde ettiği kazanımlar düşünülünce “kazan kazan” durumundan bir tarafın kazandığı bir tarafın kaybettiği duruma geçildiğini bizlere göstermektedir. Çin’in bu şekilde ülkeleri borçlandırarak onlardan doğal kaynak, toprak veya Çin’e bağımlılık elde etmeyi planladığı düşünülen ve tartışılan bir gerçektir. Hatta bu taktiğe ”Çin’in borç tuzağı diplomasisi” denilmiştir.
Çin, yaptığı bu yatırımlarla bölgedeki etkinliğini son derece artırmıştır. Çin, eskiden beri alışkın olduğu “böl, parçala, yönet” politikasını gelişen ve değişen siyasi atmosfere göre “borçlandır, satın al ve yönet” politikasına çevirmiş gibi gözükmektedir. Elbette bu durum sadece bölge ülkeleri için değil, diğer devletler için de dikkat edilmesi gereken vahim bir durumdur.
Orta-Asya, Çin’in ”ekonomik arka bahçesine” dönüşme yolunda ilerlemektedir Özellikle de üç Orta-Asya ülkesi ile sınırını paylaştığı Doğu Türkistan Özerk bölgesindeki Müslüman Uygur Türklerinin kendisi için bir tehdit unsuru oluşturmasını engellemeye çalışmıştır.
Çin, komşu ülkelerin Uygur Türk gruplarına herhangi bir destek sağlamaması için ilişkilerini her açıdan geliştirmeyi amaçlamıştır. Çin, Uygur konusundaki endişesini ŞİÖ’yü (Şanghay İşbirliği Örgütü) kurarak belli bir zemine oturtmaya çalışmaktadır. Çin, ŞİÖ kapsamında, “mücadele edilmesi gereken üç tehdit” olarak belirlediği “ayrılıkçılık, aşırıcılık ve terörizm”e karşı karşılıklı güven arttırıcı tedbirler çerçevesinde ortak güvenlik sistemi inşa etmeyi hedeflemiştir.
Çin, Amerika Birleşik Devleti’nin askerî varlığını bölgeden çıkarmak için ŞİÖ’nün terörle mücadele konusunda NATO’yla kıyaslanabilecek bir yapısı olduğunu Orta-Asya ülkelerine inandırmak için yoğun bir çaba harcamaya başlamıştır. Ancak 2005 ve 2010 yılında Kırgızistan’da meydana gelen siyasi istikrarsızlık ve Özbek-Kırgız etnik çatışmalarında, ŞİÖ’nün herhangi bir müdahalede bulunmaması için Çin’in Kırgızistan’ın içişlerine karışmama kararı almasıyla, Orta-Asya ülkeleri örgütün gerçek rolünün ne olduğunu sorgulamaya başlamıştır. Her ne kadar Çin, ŞİÖ ve BKBY projesi kapsamında bölgedeki devletlerin güçlü ilişkilere sahip olacağını belirtse de somut durumda Çin’in önceliğinin kendi güvenliği olduğu düşünülebilir.
Son zamanlarda Çin Devleti, Uluğ Türkistan’a bölgesel birtakım yatırımlar yaptı. Çin şimdilik bölgede söz sahibi olarak gözüküyor ve “Bir Yol Bir Kuşak” diye adlandırdıkları eski kadim Turan Yolu Projesi’ni kolay gerçekleştirmek istiyor. Böyle bir düşünce, çok basit ve sonu başarısızlık ile sonuçlanacak bir stratejidir. Böylelikle Çin devletçilik yolunun son durağına doğru ilerlemektedir.
Aslında Çin şunu yapabilir; TURAN YOLU PROJESİ köprüsünün iki kolonu olan Türkiye ile Uyguriye ve köprünün taşıyıcı rolünü üstlenmiş diğer Türk Devletleri ile iyi bir stratejik plan yapmalıdır. Çin, öncelikle Uygur Türk problemini çözmeli, Türkiye başta olmak şartıyla Türk Devletleri ile diplomatik anlaşmalar yapmalı ve Türklerin 2400 yıl önce yaptığı gibi İpek Yol Anlaşması’nı gerçekleştirmelidir ki dünya liderlik hayalini gerçekleştirebilsin. Aksi takdirde, tek başına kâğıt para gücüne dayanarak yavaş yavaş yok olur, biter. Çin Devleti’ne hatırlatmak isteriz ki; bir bina yapılırken zemin alt yapısı nasıl sağlam olmaz ve çabuk yıkılırsa sizin de zararınız çok ve çabuk olur, yıkılır gidersiniz!..
Ey Çin Devleti; akıllı olun! Tarihinizden ders alın!
Tarih içerisinde imparatorluk kuran büyüklerinizin siyasi danışmanları, askerî mareşalleri, maarif bakanları hep Uygur Türk’ü idi. Ne zaman ki Uygur Türklerine ters bakmaya başladınız, zaman zaman yok oldunuz, zaman zaman el değiştirdiniz. Ama şu bir gerçektir ki Uygur Türkleri ile kız vererek akraba olduğunuz zamanlar en güçlü olduğunuz zamanlar oldu.
Kendi tarihinizde yazılanlardan bahsediyorum; eskiden dostça geçinip gittiğiniz Uzakdoğu milletleri, şimdi neden böyle düşman duruma geldi, hiç düşündünüz mü? Çünkü dünyanın öbür ucunda olanlar, kendi çıkarları için sizleri ve bizleri birbirimize düşürüyor ve “böl, parçala, yönet” mantığı ile sizleri güçsüzleştirerek sizleri ve dünyayı kolay yönetmek için plan yapıyorlar. Uzakdoğu, siz neden böyle büyük düşünemiyorsunuz?
Kazakistan topraklarının Ruslar tarafından istilaya uğraması ve Rusların Kazakistan’ı işgal etmesi 1730’lu yıllara kadar dayanmaktadır. Ülkelerindeki Rus işgali ve ardından gelen Rus zulmü sebebiyle Kazak Türk’ü kardeşlerimizin tarihî komşuları ve kardeşlerinin yaşadığı Doğu Türkistan’a sığınması da o tarihlerde başlamıştır. Rusların Batı Türkistan’ı işgali ve yayılması ise Kazakistan üzerinden gerçekleşmiştir. 19. yüzyılın ortalarında Ruslar Hokand Buhara, Hive Hanlıkları. (.Hokand Hanlığı (Özbekçe:Qo'qon Xonligi), bugünkü Özbekistan, Kırgızistan,Kazakistan, Tacikistan ve Doğu Türkistan sınırlarıiçinde kalan bir alanda, 1709 - 1876 yılları arasında varlığını sürdürmüş olan Mangıt-Ming Hanedanlığı. Buhara Hanlığı (Buhara Emirliği) ve Hive Hanlığı ile birlikte Buhara Hanlıkları olarak anılmıştır. Başkenti Hokand olan hanlığın yönetimi içerisinde, Uygurlar ,Tacikler, Özbekler, Kırgızlar, Kazaklar, Farslar, Kıpçaklar, Soğdlar, bulunmaktaydı. Yönettiği şehirler arasında; Hokand, Taşkent, Buhara, Semerkand, Margilan, Namangan, Fergana, Andican, Türkistan, Çimkent, Taraz(Talas), Bişkek, Oş, Kanibadam, Zaferabad, İsfara, Aksu, Avat, Kuchar, Kaşgar, Hoten vb şehirler bulunmaktaydı. Qo'qon Xonligi Hokand Hanlığı 1709-1876) ile Son Kazak Hanlığının topraklarını de bir biri ardı sıra işgal etmiştir.
Bugün Doğu Türkistan’da yaşayan Kazak, Kırgız, Özbek Türk’ü kardeşlerimiz Rus katliamından kurtulmak için Doğu Türkistan Uygur topraklarına sığınmış olanların soyundan gelmektedir.
Uygurlar, bu kardeş boyları büyük bir içtenlikle, olgunlukla ve kardeşçe karşılayarak onlara kucak açmış ve bağırlarına basmıştır. Uygurlar, Büyük Türkistan coğrafyasının ayrılmaz bir parçası olan Doğu Türkistan’ı vatan edinmelerini ve birlikte kardeşçe yaşamalarını temin etmiş ve topraklarını olduğu gibi aşını ve ekmeğini de bu kardeşleri ile bölüşmüştür. Onlarla evlilikler yapmışlar, akraba olmuşlardır.
1863 yılında Kaşgar’da Osmanlı Devleti’ne bağlı Doğu Türkistan (Kaşgariya Uygur ) İslam Devleti kuruldu. Urumçi dâhil Doğu Türkistan’ın güneydoğu bölgeleri, Emîrü'l-mü'minîn Yakup Han Bedevlet’in Kaşgariya Uygur Devleti sınırları içinde idi. 1863 yıllarda Kazakistan sınırındaki İli bölgesinde İli Uygur Sultanlığı kuruldu. Doğu Türkistan toprakları üzerindeki bu iki Müslüman hem de Türk hâkimiyet, tek bayrak çatısı altında birleşmek için diyaloga geçmiş durumda idi. Ruslara yenilen Kazak Hanlarından Tazebek Töre, 1870 yılının yaz aylarında kendine bağlı kabilelerden bin civarında Kazak mülteci ailesi ile beraber İli Uygur Sultanlığına sığındı. Ruslar, Tazebek Töre’nin 3 Mayıs 1871 tarihinden önce geri vermesi hakkında İli Uygur Sultanlığına ültimatom verdiler. Devlet reisi Alahan Uygur Sultan, Rusların bu ültimatomunu Bakanlar Kurulu’nda tartışmaya açtı. Çarlık Rusyası, Kazak Türk’ü Tazebek Töre’yi geri vermezlerse Rus ordusunun bunu bahane ederek saldırıya geçeceğini ültimatomda net olarak bildirmişti. Ancak, Uygur Sultanlığının Bakanlar Kurulu’ndan, kendilerine sığınan din, kan ve dil kardeşleri olan Kazak mülteci kardeşlerinin düşmanları olar Ruslara teslim etmeme ve ardından Ruslarla savaşa hazırlanma kararı çıktı; karar hemen Ruslara bildirildi.
Rus ordusu, 15 Mayıs 1871 tarihinde İli Uygur Sultanlığına karşı genel bir saldırıya geçti. Ancak, Ruslar hiç ummadıkları bir dirençle karşılaştılar. Ruslar, ilk saldırılarında büyük miktarda asker kaybına uğradılar. Ruslar, tekrar askerî hazırlık yaparak 22 Mayıs’ta büyük ve şiddetli bir saldırıya daha geçti. Çarpışmalarda her iki taraf çok sayıda kayıplar verdi. Uygurlar, Rusların modern silahlarına karşı el yapımı av tüfeği, çomak, balta ve sopalarla karşı koydular. Ruslar, her Uygur köyünü ele geçirmek için büyük bedeller ödemek zorunda kaldı. Uygur Türkleri, vatanlarını istilacılara karşı koruma yolunda kahramanca savaştılar. Yollar şehitlerle doldu, ırmaklar günlerce kan kırmızısı olarak aktı. 22 Haziran 1871 tarihinde Rus Çarlık Ordusu, İli Uygur Sultanlığının başkenti Gulca şehrine girdi ve işgal etti.
1871 yılı Ağustos ayında İli Uygur Sultanlığına bağlı bütün topraklar, Rusların eline geçti. Alahan Uygur Sultan ve onun binlerce askeri, Kazak kardeşlerini Ruslara teslim etmemek uğruna savaşarak şehit düştüler.
Çin-Mançur ordusuna silahlı başkaldırmanın önderi, Uygurların efsanevî kahramanı Sadır Pehlivan, Çin ordusuna karşı savaştığı gibi, Rus ordusu ile de aynı azim ve kahramanlıkla savaştı ve direniş ordusuna komuta etti. Ancak yaralanarak esir düştü. Gerçi Ruslar, Pehlivan’a büyük saygı gösterip onu serbest bırakmış olsa da vatanı kaybetmeyi onuruna yediremeyen Sadır Pehlivan, aynı yıl içerisinde acı çekerek hayatını kaybetti.
1916 yılında Çarlık Rusyası’nın etnik katliamından kaçan 300 bin Kazak ve Kırgız Türk’ü kardeşimiz, kitleler halinde Doğu Türkistan’a sığınmıştır. Onların hepsini daha öncekiler gibi yine Uygur kardeşleri bağırlarına basmış, onlara toprak vermiş ve hayvanları için geniş yaylalar tahsis etmiştir.
1928-1932 yılları arasındaki dört sene içerisinde Stalin’in etnik katliamından kaçan 500 bine yakın Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Tacik Türk’ü yine Doğu Türkistan topraklarına sığınmıştır. Doğu Türkistanlı Uygurlar, yine onlara da kucak açmış, evlerine almış, aşını ve ekmeğini bölüşmüştür. Biz Uygur Türkleri, bin kişilik Müslüman Kazak Türk’ü kardeşimizi korumak uğruna bir vatanı kaybetmeyi göze alan sizlerin hem Müslüman hem de Uygur Türk kardeşleriniz.
Bugün, Kazakistan’a sığınan Uygurları, Çin’e iade ederek onların katledilmesini pervasızca seyreden Kazak Devleti ve Kazakistanlı kardeşlerimize bu tarihî olayları bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Unutmayınız ki; bizler kökü tarihin derinliklerinde olan ulu bir ağacın kollarıyız!..
Tarihteki Batı Türkistan’ın bugünü, Doğu Türkistan’ın yarını olmuştur. Şimdi Doğu Türkistan’ın bugünkü kara kaderi, Batı Türkistan’ın yarını olma tehlikesi gün geçtikçe artıyor. Büyük Türkistan tarihten beri aynı kaderi paylaşa gelmiştir. Bunu anlamayanlar, anlamak istemeyenler bedelini er geç ödemek zorunda kalacaktır.
Kazakistan ile Doğu Türkistan arasında 1700 kilometre sınır bulunmaktadır. Bu sınırda Çin ordusunun 300 bin askeri ve sekiz milyon silahlı sivil Çinli göçmeni tetikte beklemektedir.
Sovyetler Birliği döneminde sınır bölgesine yığınak yaptığı silahların ve Çin’in son savaş teknoloji ürünü olan Dongfing-41 füze sistemi dâhil bütün savaş araçlarının, Kazakistan sınırında hazır durumda bekletildiğini Kazakistan Devleti çok iyi bilmekte ve çok net olarak da görmektedir.
“Çin’in Doğu Türkistanlı Kazak Türklerine yaptıklarına Kazakistan Devleti ne diyecek?”
Kazakistan’da 400’den fazla Çin şirketi faaliyet göstermektedir. 9-10 Haziran 2017 tarihinde, Şijinpeng ile Nazarbayev arasında toplam bedeli sekiz milyar dolar olan 20 ayrı antlaşma imzalandı.
Çin devlet başkanıŞijinpeng, devlet başkanı olduktan sonraki dört yıl içinde Nazarbayev ile 16 defa bir araya geldi. Şijinpeng, dört yılda üç defa Kazakistan’a geldi. Buna karşılık Kazak lider Nazarbayev 13 defa Çin’e gitti.
Eski Sovyet Cumhuriyetlerine yapılan Çin yatırımlarının %80’i Kazakistan’a odaklanmıştır. Çin tarafından ham madde deposu olarak görülen Kazakistan’ın gözünde esas para kaynağı ise Çin’dir. Bu yüzden Pekin, kendini Kazakistan’ın nefes borusu olarak görmektedir ve “istediğim anda nefes borusunu çekerim” işaretini de sık sık göstermeye başlamıştır.
Dünya Kazak Kurultayı 23 Haziran 2017’de Astana’daki Başkanlık Sarayı’nda gerçekleştirilmiştir. Kurultaya Almanya’dan katılan Doğu Türkistan asılı Kazak delege Ömerhan Altın, Çin hükümetinin Doğu Türkistan’da yaşayan Kazakların pasaport ve yeşil kartlarına el koymasını kurultayda söz alarak dile getirdiğinde, kurultayı yöneten devlet başkanı Nazarbayev; “Benim bu durumdan haberim yok, ilgileneceğim.” demek zorunda kaldı.
Daha iki hafta önce Nazarbayev kendi sarayında Çin devlet başkanı ile görüştüğünde, Doğu Türkistan’da Kazaklara yapılan baskı ve zulümler doruk noktasında idi ve Nazarbayev bunu seyrediyordu.
Türk Dünyası Unutmasın ki;
Çin Devleti, uzun vadeli olarak Afganistan’a, eski Sovyet Cumhuriyetlerine, Kazakistan’a, Kırgızistan’a, Özbekistan’a, Tacikistan’a, Türkmenistan’a, Azerbaycan’a kendi çıkar amaçlı yatırımlar yaparak, Çin’in sanayi ham madde, petrol, doğalgaz garantörlüğünü sağlamak ve ipek yolu sınır güvenliğini tekel yapmak için planlar yapmaktadır.
Eski Sovyet devletleri, gelişmemiş ve para rezervleri çok düşük, fakir halde oldukları için kendilerini Çin Devleti’ne muhtaç durumda hissetmektedirler. Böyle bir düşünce çok büyük sorunlar yaratır. Bunun Türk soylu devletlere ve halklarına hiçbir şekilde faydası olamaz.
Türk soylu milletler, birlik beraberlik içinde ortak devletçilik anlayışı ile Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi “Türk Birliği” kurmalı; üretim, savunma, eğitim, askerî, istihbarat ve devlet yönetimi gibi çeşitli alanlarında Türk-İslam tarzı bir birliği oluşturmalıdır ki; Türk Devletler Birliği olarak dünya devletleri ile diplomatik ilişkilerini sürdürebilir ve daha güçlüşekilde Çin Devleti ile diplomatik ilişkiler içinde yer alabilirler.
Maalesef ne acıdır ki; uzun vadeli Türk soylu devletlerin ve milletlerin bir araya gelerek güçlenmesini istemeyen güçlere satılmış strateji araştırma uzmanları, bu Türk soylu devletlerin Çin Devleti’ne her yönden bağımlı duruma gelmesi için çaba sarf ediyorlar. Türk soylu devletlere yanlış rehberlik yapan bu stratejik araştırma uzmanları, Çin parasına satılmış Mankurtlardır! Onlar sadece ceplerine giren paraya bakarlar. Türk devletlerine ya da Türk halkına hiçbir şekilde hizmet etmezler, sadece güzel sözlerle iyi stratejik araştırma uzmanları gibi gözükürler.
Bizler, atalarımızın bize öğrettiği “Türk birliği ve beraberliği hiçbir şeyde kaybetmez, mutlaka kazanır” mantığı ile karakterli olarak dünya gelişmiş devletlerin düzeyinde yola devam etmeliyiz ki, “TURAN” Türk birliğinin daha çok güçlenmesine faydamız dokunur. Bu düşüncelerle hareket ettiğimizde, son durağımız olan Kızılelma’mız Doğu Türkistan’a çabuk ulaşabilmemiz için maddî ve manevî katkılarımız kesinlikle olur diye düşünmekteyiz.
Bizler geçmişimizden dersler almalıyız; doğru tespit, doğru karar ve tecrübelerimizi birleştirmeliyiz.
Türk Birliğine, dünyaya ve insanlığa faydalı çalışmalar yaparak karakterli Türk toplumu olarak tarih sayfalarında yer almaya özen gösterelim.
Yine hatırlatmak isteriz ki; bizler kökü tarihin derinliklerinde olan ulu bir ağacın kollarıyız!.. Her şey Türk için, Türk’e göre ve Türk tarafından olmalıdır!..
Yaşasın zulme karşı hak mücadelemiz!..
Allah, milletimizin yâr ve yardımcısı olsun!..
Ne mutlu Türk’üm diyene!..
Erkin SABİT
Doğu Türkistan Cumhuriyeti Sürgün Hükümeti Başbakanı - Dünya Türk Birliği Turan Teşkilatı Başkan Vekili Ankara Meclisi Başkan Yardımcısı - Kızılelma Teşkilatı Başkan Yardımcısı
Not: İş bu yazı metnini yayınlamaktaki amacımız TÜRK Dünyasının Birlik ve beraberliğine katkı sağlamak suretiyle, Yıllardır Çin zulmü altında inim inim inleyen DOĞU TÜRKİSTAN’lı kardeşlerimizin sesini Türk Dünyasına duyurma istemimizden ibarettir. (YAZI - ALINTIDIR).