Anayasa’nın 73. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” denilmiştir. Verginin malî güce göre alınması ve genelliği ilkeleriyle vergilendirmede eşitlik ve adaletin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır.
Ekonomi ve vergi hukuku alanında malî güce ilişkin göstergelerin gelir, sermaye ve harcamalar olduğu kabul edilmektedir. Malî güç, ödeme gücünün kaynağı, dayanağı, nedeni ve varlık koşuludur. Yasa koyucunun vergilendirmede, kişilerin sahip olduğu ekonomik değer ile malî güçlerini göz önünde bulundurması gerekir. Vergide genellik ilkesi, herhangi bir ayırım yapılmaksızın malî gücü olan herkesin vergi yüküne katılmasını ve vergi ödemesini ifade eder. Malî güce göre vergilendirme, verginin, yükümlülerin ekonomik ve kişisel durumlarına göre alınmasıdır.
Bu ilke, aynı zamanda vergide eşitlik ilkesinin uygulama aracı olup, malî gücü fazla olanın malî gücü az olana göre daha fazla vergi ödemesini gerektirir. Vergide eşitlik ilkesi ise malî gücü aynı olanlardan aynı, farklı olanlardan ise farklı oranda vergi alınması esasına dayanır denilmekte ise de; Mükellef adına re’sen yapılan tarhiyata istinaden tahakkuk ettirilen vergi ve bağlı feriler / cezalar nedeniyle birçok mükellefin haksız cezalara maruz kaldığı açıktır. Kendi beyanına istinaden tahakkuk eden vergisini ödemekte güçlük çeken mükellef ek vergi ve cezalarla karşılaştığında, yaşadığı şok ile normal vergisini dahi ödemekte imtina etmektedir.
Hazine ve Maliye Bakanlığı Vergi tahsilatını arttırmak istemiyle bu güne kadar çıkardığı Vergi affı / Yapılandırma uygulamaları, Vergi tahsilatı artırmadığı gibi Mükellefin beyanına istinaden tahakkuk eden ve ödenmesi zorunluluk arz eden Vergi, Resim ve Harçların dahi düzenli ödenmediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Vergi aflarının Ekonomik ve Mali yapıya katkı sağlamadığı gibi Devlet Mükellef arasındaki hassas dengeyi bozmak suretiyle kayıt dışılığı teşvik etmekte ve Enflasyon artışına neden olmaktadır.
Diğer taraftan vergisini zamanında düzenli ödeyen mükelleflere %3’lük bir vergi indirimi olanağının kanun koyucu tarafından belirlenmiş ise de idarenin uygulamasında aranan bir çok kriter nedeniyle söz konusu indirimden yararlanmanın da pek mümkün olmadığı açıktır.
Vergi alacaklarının hiç tahakkuk ettirmemesi ya da geç tahakkuk ettirilmesi nedeniyle ortaya çıkan paranın zaman maliyetini telafi etmek amacıyla, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na 1985 yılında “gecikme faizi “müessesi eklenmiştir.
Vergi idaresinin kendi alacaklarının geç tahakkuk ettirilmesi nedeniyle yaptığı faiz alınmasına ilişkin düzenlemeden tam 13 yıl sonra, 1999 yılında mükelleflere iade edilmesi gereken vergilere faiz ödenmesini ilişkin düzenleme Vergi Usul Kanunu’nun 112.maddesine eklenmiştir. Ancak bu düzenleme tam anlamıyla bir gecikme faiz müessesi olmayıp, iadenim aşırı gecikmesi halinde gecikmeden dolayı daha düşük oranlı tescil faizi oranında bir ödeme öngörülmüştür.
Yapılan bu düzenleme “ihtirazi kayıtla” beyanname verilip açılan dava sonucunda, davanın kazanılması halinde, yargı kararı uyarınca iadesi gereken vergilerde uygulanamıyordu. Sadece mahkeme kararının tebliğinden sonra ödeme yapılmaması durumunda uygulanabiliyordu. Bu durum mükellef aleyhine dengeyi bozuyor ve adalet duygusunu derinden yaralıyordu.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 2007 yılında, yargı kararları uyarınca iade de mükellefe faiz verilemeyeceğine hükmetmişti.
ANAYASA’NIN EŞİTLİK İLKESİNİ SAĞLAYAN VERGİ MAHKEMESİ KARARI
Davacı… şirket, 2018 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesini Nisan 2019’da “ihtirazi kayıtla” beyan etmiştir. Kurumlar Vergisi Beyannamesinde, Bankanlar Kurulu Kararı ekindeki kararda kurumlar vergi matrahından yapılacak indirime ilişkin olarak kıst dönem uygulanıp uygulanmayacağının belli olmaması ve vergi dairesi ile sorun yaşamamak için Ar-Ge harcamasının bir bölümünü kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate almış, Ar-Ge indirimine konu edilmeyen kısma isabet eden tutarın, yasal faizi ile red ve iadesi amacıyla dava açmıştır.
Vergi Mahkemesi mükellefin ihtirazi kayıtla beyanname vermesinin usule uygun olduğuna ve Ar-Ge harcamaları hakkında mevzuat hükümlerinde özel bir dönem gösterilmediği için kıst hesap döneminin dikkate alınarak işlem yapılmaması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
Vergi Mahkemesi : “Devlet alacaklı sıfatı ile vergi borcunun ödenmesi hususunda mükellefe emir verirken, emirlerine uymayan mükellef hakkında da, hükümranlık yetkisine dayanarak öngördüğü; gerek idari, gerekse kişi hürriyetine yönelik cezalar uygulama kudretine sahip olması nedeniyle, vergi ilişkisinin kamu hukuku alanına dahil olduğu tartışmasızdır.
Bu bakımdan; kanundan doğan ve kamu hukuku alanından cereyan eden vergi ilişkisinde, sözleşmeden doğan özel borç ilişkilerinde kanuni faizi düzenleyen 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un uygulama olanağı bulunmamaktadır.
Vergi ilişkisinde taraflar eşit statüde değildir. Bu eşitsizliğin kişi hürriyetleri, özellikle mülkiyet hakkı üzerinde aleyhe sonuç doğurması ihtimaline karşı geliştirilen verginin yasallığı ilkesi, bireyi bu eşitsiz ilişkide devlete karşı koruma amacı gitmektedir.
Pozitif Vergi Hukukumuzda Devlet, mükellef tarafından dava konusu yapılan vergilerin ödeme yapılmamış kısmına, kendi vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren, yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar geçen süre için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanuna göre tespit edilen gecikme zammı oranında gecikme faizi hesaplamak suretiyle, bu surette uğradığı ekonomik kaybı telafi etme amacı taşırken, aynı ilişkinin diğer tarafı olan mükellefin davayı kazanması durumunda, aynı yasada herhangi bir düzenleme öngörmemek suretiyle, vergi hukukunun temel işlevi olarak devlet ile birey arasında kurulmaya çalışılan çıkarlar dengesini birey aleyhine bozmaktadır.
Bu nedenle devletle bireyin çıkarları arasındaki adil dengenin; mükellefe iade edilecek vergilere de, devletin kendi alacaklarına uyguladığı gecikme faizi oranının esas alınması suretiyle kurulması gerekir ki, bu aynı zamanda hukuk devletinde adil dengenin sağlanması için zorunludur. Bu itibarla davacıya iadesine karar verilen tutara gecikme zammı oranında faizin uygulanması, kanuna ve hukuka uygun olacağı sonucuna ulaşılmaktadır.”
(Ankara 1.Vergi Mahkemesi’nin E: 2019/447, K:2019/928 sayılı Kararı) Bundan sonraki süreçte, uygulamanın ve yasal düzenlemelerin bu yönde ilerlemesini beklemek, her mükellefin en doğal hakkı olmakla birlikte kararın, diğer Vergi Mahkemeleri içinde hukuki bir referans ve emsal olacağı muhakkaktır. Böylece Devlet Mükellef ilişkisinde Anayasa’da zikredilen Eşitlik İlkesi sağlanmış bulunmaktadır.