Nesibe Aldemir

Yüreğimden Tut

Nesibe Aldemir

Yıldızlar misali kayıp gidiyor gençlerimiz hayattan. Huzuru tatmayan yüreklerine dokunamadan ellerinden tutamadan kayıp gidiyorlar daldıkları karanlık kuyulardan ölüme.

Hepimiz elimizden geleni yaptığımıza inanıyoruz oysa. Maddi imkânlarımızı onların hizmetine sunduk. Yemedik yedirdik, giymedik giydirdik. Hayatın tüm olumsuz tablolarından onları uzak tuttuk. Dört koldan hizmet ettik. Ağızlarından çıkan tek bir isteği yabana atmadık. Öyle ya onlar canımız ciğerimiz ve her şeyimizdi. 

Elimizden gelse bir cam fanusun içinde saklayacak kadar sahip çıktık ve kolladık. Düşmesin kalkmasın, ağlamasın, kızmasın, yorulmasın, gözünde bir şey kalmasın, onu da yesin bunu da tatsın diye diye onları hayatın tüm gerçeklerinden alıkoyduk. Buranın cennet değil dünya olduğu gerçeğini sır misali onlardan sakladık. Bu saklambaç oyununda onların gizlendiği yerleri önemsemedik. Sığındıkları limanın sağlamlığını denetlemedik. O sırada sıkı sıkıya takip ettiğimiz dizilerin içinde kaybolmuştuk biz. TV’lerden yükselen seslerden onların sessizliğindeki sesi duyamamıştık. 

Hâlbuki elimizden gelenin en iyisini yapmıştık velhasıl. Odalarını ayırdık. O odaları en lüks mobilyalarla donattık. Teknolojik aletlerle etraflarını sardık. Aman üzülmesinler, aman ezilmesinler, aman hiç eksileri kalmasın, aman şunu da yesinler aman bunu da giysiler derken maddi dünyalarına madde ile bol bol yatırımlar yaptık. 

Fakat tüm bunlara rağmen ters giden bir şeyler vardı. Gençlerimiz mutsuz, umutsuz ve ifadesizdi. Gözlerindeki ışık yorgundu. Bakışlarından dışarı sızan hüzün kalplerindeki koca boşluğun yankısıydı. İhmale uğramış ruhlarının sızısı uzaklardan hissediliyordu. Eğer kulak verip de duymak istersek aslında onlar yoksuldu ve yoksundu. 

Haz ve hız çağının genç fidanları bakımsızlıktan kurumaya terk edildi. Bu fidanların büyük bir ormana dönüşeceği günleri düşleyip dualar ediyoruz. Fakat dualarımızla zıt düşen eylemlerimiz bizlerin pek de samimi olmadığını ortaya koyuyor.

Onları hayatın zorluğundan ve acısından uzak tutup her mevsim baharmış gibi büyütürken yaptığımız yanlışları idrak edemiyoruz. 

Hayatın gerçekleriyle hemhal büyümeli ve yaşamalı gençler. Hayata dahil olmalılar bir bakıma. Hayatın kolay olmadığını onunla başa çıkmak için güçlü olmanın gerekliği zihinlerine işlenmeli. Dayanıklı olmanın yanında yürekli olmanın önemine de vurgusu yapılmalı. Bu vurguları ve işleyişleri yapabilmek için onların yüreğine dokunmak gerek evvela. Ardından yaşadıkları yeri gül bahçesine çevirmenin kodları yüklenmeli. İnsan olmanın ve insan yaratılmanın önemine değinilmeli. Yüreklerindeki koca boşluğun ancak ve ancak iman ile dolacağı öğütlenmeli. 

Tüm bu hasletlerin onların kalbinde saklı olduğu hatırlatılmalı. Onların dünyasıyla kendi dünyamızı birleştirmeliyiz dostlar. Dört duvarın içinde birlikte yaşayıp ayrı diyarlarda dolaşan gönüllerimizi vuslata erdirmeliyiz. Her şeyden önce onları anlamalı ve dinlemeliyiz. Bazen hiç bir şey demeden sıkıca sarılmalı ve birlikte susmalıyız. Hayatın getirdiği zorlukların yanında güzelliklerin de olduğunu ifade etmeli ve öne çıkarmalıyız. Bu hayatın derslerden ve okuldan ibaret olmadığını önce kendimize sonra da onlara izah etmeliyiz. Kayıp gidiyor zaman, kayıp gidiyor gençlerimiz... Herkes bir suçlu arıyor. Kimi baskı kimi boşluk diyor. Zifiri bir karanlığın içindeyiz. Herkes kendini ayıklaya dursun. Yaşamak gibi bir nimeti kim omuzlarına yük eyledi gençlerin? Gençler hırsımızın, egolarımızın ve dünyalık kaygılarımızın malzemesi değildir. Onlara mekanik bir aletmiş gibi davranmaktan vazgeçip yüreklerine dokunduğumuz gün, gençler de hayata gerçek anlamda bir dönüş sağlayacaklar diye umut ediyorum vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları