Nesibe Aldemir

Hangi gönülde yüksün ey can!

Nesibe Aldemir

Bazları dünyanın yalnızca kendi etrafında döndüğünü sanıyor. Bu sanrıyla nefes alıp verenler, ne yazık ki kime ne hissettirdiklerini hesaba katmadan yaşıyorlar. Bu hesapsız vaziyetlerden doğan sonuçlar kimine acı, kimine keder, kimine de ıstırap oluyor. Nihayetinde taşıması zor bir yük oluyor. Oysa ne diyordu Cahit Zarifoğlu; “Birilerinin kalbine iyi gelmeyi öğrenin. Yük olma işini herkes yapıyor zaten.”

Sosyal bir varlık olmamız hasebiyle yaşam tarzı bu olan insanlardan uzak kalıp etkileşim içinde olmamak neredeyse imkânsız. Ailede, komşulukta, çalışma hayatında, arkadaşlıkta ve dostlukta illaki yolumuz bir yerlerde kesişiyor. Bu kesişimle birlikte ortaya çıkan sorunlar insanın ruh ve beden sağlığını tehdit ediyor. Ne kadar kafamıza takmadığımızı ifade etsek de aldığımız maddi manevi yaralar gönlümüzün bir yerlerine sızı olarak düşüyor. Aslına bakarsanız bunun adı ne kin ne de nefrettir. Bunun adı kırgınlık bunun adı yüreğin buz kesmesidir.

Dingin bir ruh ile seyre dalıp etrafı etraflıca izleyince, soruyorsun insan kendi kendine neden bunca telaş diye? Sen gönlünün kapılarını ardına kadar aralamışken insanların ayyuka çıkan “bencilliklerini” film gibi seyretmeye başlıyorsun. Burada tam anlamıyla bir bilince varıp üzülmeyi bıraktığın an, nice çıralar yakıyor Kadir Mevla’m zihninde ve kalbinde. Değer miydi diye serzenişlerini bırakıp kendi yüreğinin sesine kulak vermeyi öğreniyorsun. Ve çizgini bozmayışının senin ezikliğinden veya zayıflığından olmadığını anlıyorsun. Bu anlayış ve hareketle karakterinin üzerine ince ince işlenmiş her zerre nakışa tekrar göz atıyorsun. Akabinde sana verilmiş olan ve senin kazandığın güzel hasletler için de Allah’a teşekkür etmeyi öğreniyorsun.

Öyle ki hayatımıza düşen bu ince detaylar kendi kusurlarımıza daha çok yönelmemizi sağlıyor. Dışardan bizi sarsan seslerin gürültüden ibaret olduğunu idrak edince yaşamın her saniyesinin kıymetini anlıyorsun.

Öyle ya kendini Kaf Dağı’nın zirvesinde gören her anlayış her zihniyet bulunduğu yere ve yöreye ayrık otu misali zarar verir. Bu zarardan kurtulmak için ayrık otunun sadece yeşilini koparmayı deneriz. Ama ne fayda ki o yüzden kopardıkça köklerinden çoğalarak her yanımızı sarmaya devam eder. Yeşilinden kurtulmak derken buradan çıkaracağımız anlam kendi hayatlarımıza özgü cevaplar içerir kıymetli dostlar. Laf yetiştirme mi dersiniz kendini izah etme çabası mı yoksa doğruyu anlatma çabası mı? Bu çırpınışların çoğu beyhudedir dostlar. O sebeple mevzu ayrık otu ise temizlik kökten gereklidir. Bunu nasıl yapacağımızı ise aklın yürekle kuracağı etkileşimiyle doğan yöntemlerle çözümleyeceğiz. İlk etapta duygusal zekâmızı güçlendireceğiz. Akabinde iç huzurumuzu sağlayacağız. 

Ne dem baki ne gam baki düsturuyla hareket edip gönlümüzü karanlıklara mahkûm etmeyeceğiz. Sınır koymayı ve sınırda durmayı hayat ilkesi edineceğiz. Aksi halde gönlümüzdeki kırıkların parçalarıyla içimiz sürekli kan ağlamaya devam edecek. Ya da birilerinin kalbine yük olup içini kanatacağız. Ama insan çoğu zaman “zamanın gölgesine düşen g/izde” hayatı tecrübe etmeye ısrar eder. Unutmayalım dostlar, akan her saniye her dakika her saat bize yaşamın kendisinden kesitleri sunar. Bu yüzden “zaman” hayatımızda büyük bir öğretici konumundadır. Onu iyi okuyamazsak hayatı da iyi okuyamayız. Buradan doğacak cehaletle ya bencilliği hayat ilkesi edinenlerin paspası oluruz ya da birilerini paspas görüp çiğnemeye kalkışırız maazallah. Gönüllere yük değil şifa olmak duasıyla Allah’a emanet olunuz vesselam. 

Yazarın Diğer Yazıları