Muhammed Ekinci

Biz: Sen ve Ben

Muhammed Ekinci

Yine yıkılışla yok oluşun arafındayız. Rızkımız olmuş sanki bu hüzünler cemiyeti. Yaptıklarımızla yapacaklarımız arasında bir fark yok yine. Yine tarihe tekerrürü altın tepside sunuyoruz. Hatalarımız var, öyle tek tük değil, doğruları ayıklıyoruz onca hatanın içinden. Özür dileyemiyoruz belki üzülmüyoruz. Yol ayan beyan önümüzde gitmek zor geliyor. Ders alamamamıza rağmen ders vermekteyiz. Cahil birer müderrisiz, nefsimizden öğrenip vicdanımıza anlatıyoruz.     

Aslında tamamen dahillik ve hariçlik meselesi. Tarafsızlığı hep beraber mumla arıyoruz keza ışığından faydalandığımız mum bile taraflı. Gayriihtiyari birbirimizi yaftalıyoruz. Yaftalayamadıklarımızı yadırgıyoruz. Bizdense iyidir, vicdansızsa dahi. Bizden değilse kötüdür, ermiş olsa dahi. Ben ben diye geziniyoruz, kimseden sen diye bir seda çıkmıyor. Ortada birlikten emare yok, sadece biriz. Herkes tek. Mevsimler herkese değişiyor, zaman herkese adil davranıyor ama teker teker değişiyoruz. Bakmayı görmek sanıyoruz, etrafımıza bakıyoruz fakat bir şey görmüyoruz. Ruhumuzu satmış durumdayız, işin hazin yanı çok ucuza sattık. Kar dahi edemiyoruz. Aç değiliz doyumsuzuz. Kalabalıkta yalnız kalınan devirdeyiz. İnsan dolu çehremize bir eşyaya bakar gibi bakıyoruz. İnsan bir meta değildir. Hiçbir şey hissetmeden sırt dönülmez, yüz üstü bırakılmaz. İnsan kullanılmaz, kabaca davranılmaz, hor görülmez. Dahası bir meta gibi satılmaz. Bir kullanım kılavuzu vardır insanın, çok teferruat içermez. Der ki; insan sevgiyle çalışır, huzurla şarj olur, iyi niyet içeren ortamda muhafaza edilir. Haset, kargaşa ve kötü niyet insanın işleviniz bitirme derecesine kadar düşürür. Zira defolu insanlar olarak işlevsizliğimizi gizleme uğraşındayız. Kendi cürmümüzün infazını başkasında uygulattırmaktayız. Öyle ya vicdan da bir mahkemedir. Öyleyse tartmalı, tartışmalı. Bunca evhamın, efkârın bir nedeni olmalı. Gerekirse temelsiz binalar yıkılmalı. Cevap dolu hazineye paha biçme isteğindeysek soru dolu hazineden birkaç soru çalmalı.                    

Ne yapsak da istifa etsek delalet dolu esnaflıktan? Arşa çıkan bir merdiven mi tahsis etsek? Bizi bu mağluplar savaşından kurtaracak bir dehliz mi inşa etsek? Nedir yoksunluğumuzun dermanı? Kalbimizi ıssızlıktan, ruhumuzu yalnızlıktan kim alıkoyabilir? Enayetin göğsüne bir hançer saplasak ne kadar tesir eder? Can çekişen insaniyetimize merhem deva olur mu? Bu uçurumdan düşmeden, gözyaşlarımız dökülmeden, yalnız kalmadan, ölmeden önce birinin galaksisini kurtarması gerekiyor sanırım.  Gidişatın bize gösterdiği kadarıyla görünen o ki yaptıklarımızdan çok yapmadıklarımız için özür dileyeceğiz ama aynı iki soru her zaman beynimizde çınlamaya devam edecek;

Acaba güneş hala siyah mı?

Külün tekrar yanmaya dermanı var mı ki?
 

Yazarın Diğer Yazıları