Kerem Yıldırım

Yüzünü hakikate dönmeyenler hakikatle yüzleşemezler

Kerem Yıldırım

İnsanın durduğu yer bakış açısını belirler.

Hayat ilkeleri tutarlı ve sağlam temellere dayanıyorsa kişinin durduğu yerde sağlam demektir.

Peki, insanın doğduğu yerin tutarlı ve sağlam olduğunu belirleyen nedir?

İnancı mıdır? Ahlakımıdır? Geleneklerimidir? Ya da ilkeleri midir?

İlkesi olmayanın ahlaklı bir insan olması ne kadar mümkündür? İnancı olmayan bir insanın ilkeleri tutarlı olabilir mi? 

Ahlaksız bir insan ilkeli bir hayat sürebilir mi?

Bu sorulara cevap bulmadan kimin doğru yerde durduğuna isabetli bir karar verilebilir mi?

Tabii ki doğru cevap verilemez. 

Durduğumuz yerin sağlam olabilmesi için samimi bir imana sahip olmak kaçınılmazdır.

Çünkü İman, durduğumuz yerin temelini teşkil eder.

Bakış açımızın omurgasını meydana getirir. 

Bize net bir hedef belirtmede en büyük yardımcıdır İman.

Hayat düsturunu imansızlık üzerine kuranların durdukları yer yanlıştır, tutarsızdır, kaygandır.

Bu nedenle de bakış açıları net değildir.

Tek başına iman tabii ki duruşumuz için yeterli olmayabilir? 

İmanın zaafa uğramasını önlemek için temiz ve güzel bir ahlaka/ İslam ahlakına sahip olmak gerekir.

Çünkü güzel ahlak imanın güçlü olmasına ve güçlü kalmasına yardımcı olduğu gibi, bakış açımızı daha da berrak hale getirir. İman ahlakla birlikte güzel amellerin, faydalı ve güzel fiillerin ayrı bir yeri olduğunu unutmayalım.

Temel değerlerimize aykırı olmayan, iman esaslarıyla çatışmayan geleneklerimizde tamamlayıcı bir etkiye sahiptir.

Bütün bu değerleri bir arada bulunduran kişi ilkelerini pekiştirmiş, duruşunu netleştirmiş demektir.

Doğru bir zaviyeden baktığı için, cesaretli ve hikmetli kararlar verecektir.  

Böylesine sağlam ve ilkeli bir duruş insanın hata yapma riskini en aza indirmesini, en zor zamanlarda bile doğru kararlar vermesini sağlayacaktır. 

İşte bu insan, yüzünü tamamen hakikate dönmüş, hakikati rehber edinmiş, her halükarda hakikatten şaşmayan bir ruh yapısına kavuşmuştur.


Hakikatle daima yüzyüze olmak kişiyi yanlışa düşmekten muhafaza eder. Vereceği kararlardan dolayı mahcubiyet duymaz, pişman olmaz.

Hasbelkader yanlış bir karar verdiğinde ise kararını hakikatin ölçüsüne vurarak yanlış olduğunu anlar ve hatasından dönme faziletini gösterir.

Lakin yüzünü hakikate dönmemiş olanlar, durduğu yerin farkında olmayanlar, ya da bile bile yanlış yerde duranlar ise; çoğu zaman hatasının farkına varamayacak kadar ruh körlüğüne yakalanırlar.

Yaptıklarının yanlış mı doğru mu olduğuna bakmadan hata üstüne hata yapmaya, hakikaten üstünü kapatmaya yeltenirler.

O derece görmez olurlar ki, bile bile ışığı / hakikati inkar ederek muvazenelerini kaybederler. 

Eğer bu kişiler etki gücüne sahip kimseler ise, çevrelerindeki tüm çirkefliklere göz yumarlar.

Yapılan ifsad hareketlerini bile temizlemeye, şeytani olan her şeyi masum göstermeye çalışırlar.

Halbuki insan yanlışlara ve haksızlıklara karşı fıtratın temizliğini koruyabildiği ölçüde insan kalabilir.

O halde her birimiz nerede durduğumuza, nasıl durduğumuza, kimlerle birlikte olduğumuza dikkat etmeliyiz.

Haksızlık kimden gelirse gelsin, şerri ve kötülüğü yayan kim olursa olsun karşısında olmalıyız.

Hakikat tek düsturumuz olmalı.

Kötülüğün azalması iyiliğin çoğalması için Hakka sadakatten ayrılmamalıyız.

Durduğumuz yerin bakış açımızı belirleyeceği gerçeği ile hayata bakmalıyız. İyiliğe yol açarak yol almalıyız. 

Unutmayalım ki, yüzünü hakikate dönmeyenler hakikatle yüzleşmekten daima korkarlar.

Yazarın Diğer Yazıları