Kerem Yıldırım

Sivil'ler ve Sivilce'ler

Kerem Yıldırım

Sivil, resmî olmayan demektir.

Sivilce ise, iki anlama gelir:

1.Anlamı: Vücutta hastalık belirtisi ifade eden küçük iltihaplı yara.

2.Anlamı: Sivil gibi görünüp resmi yada üniformalı davranışlarda bulunmak.

Sivil toplum kuruluşu kelimesi, dilimizde oldukça yoğun kullanılan kelimelerden birisidir. 

TDK'ye göre 'sivil toplum kuruluşu' nun anlamı şu şekildedir:

— Toplumdaki çeşitli meseleleri bağımsız olarak ele alıp kamuoyunu bilgilendirme ve aydınlatma görevi yapan, öneriler sunan her türlü birlik, sivil toplum örgütü.

Ülkemizde çok değişik alanlarda yüzlerce sivil toplum kuruluşu faaliyet göstermektedir.

Yardımlaşma dernekleri, sendikalar, vakıflar ve barolar bu STK'lardan sadece bir kaçı.

Bugünlerde Barolar gündemde.

Baroların yapısıyla ilgili kanuni bir çalışma sözkonusu.

Gerek baroların seçim sistemindeki çarpıklık gerekse baroların üyelerini temsil kabiliyetlerindeki zaafiyetler yıllardan beri avukatların müşteki olduğu ve çözüm beklediği konuların başında gelmektedir 

Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi üye sayısı bakımından yoğunluk taşıyan Barolar başta olmak üzere ülkemizdeki birçok baro'nun asıl görevi yapmak ve avukatların haklarını iyileştirmek için çalışmak yerine üzerine lazım olmayan işlerle uğraştığını üzülerek izliyoruz.

Tabiri caizse sivil toplum kuruluşu özelliğim kaybetmiş sivilceleşmiş bir konum arz etmektedir.

Bir toplumun kılcal damarları konumunda olan sivil toplum kuruluşlarının önemli dallarından birisi olan Baroların, sivil olma özelliğini kaybederek sivilceleşmeye başlaması hastalıklı bir yapının ortaya çıktığını göstermektedir. 

Maalesef İstanbul, Ankara ve İzmir baroları başta olmak üzere baroların büyük çoğunluğu marjinal grupların tahakkümü altında illegal örgütler gibi refleks vermektedir. 

Çözüm üretmekten uzaklaşmış, çözümün karşısında saf tutarak problem üretme merkezlerine dönüşmüş görünümündedirler.

Türkiye’de 150 bin üyesinin problemlerini çözmeyi bir tarafa bırakarak, ülkemizin önüne takoz olmaya çalışanların hamiliğini yapmaya soyunmuştur.

Halbuki Milletimiz, baroların hukukun en önemli temel dinamikleri olmasını, ülkenin âli menfaatlerini savunmalarını bekliyor. 

Yerine Avukatlık mesleğinin illegal yapılara şemsiye ve köprü olarak kullanılamayacağını çok iyi bilen barolardır. 

Haklara şemsiye olması gereken barolar marjinal illegaliteye şemsiye oluyorsa bu millet barolara nasıl güvenecek?

Durum o hale gelmiş ki birçok avukat baroların üyesi olmaktan utanır hale gelmiş.

2010 yılına kadar başörtülü avukatlardan başını açmalarını isteyen baro yapısı değişmelidir.

Daha dün gibi hatırlıyoruz, başörtülü avukat adaylarını başını açmadığı sürece baroya kaydetmeyen bu baro yönetimleri değil miydi.

Kanun değişikliği ile çoklu baro sistemi hayata geçirilmelidir.

O vakit barolar hem birbirini denetlemiş olur ve hem de keyfi davranma lüksü ortadan kalkar.

Bu millet değerleriyle kavgalı bir baro yapısından kurtulmak istiyor.

Tüm avukatların; 'işte benim barom' diye gönülden üye olacağı, kısır ve marjinal sol ideolojik yapıdan kurtulmuş, her rengi kucaklayacak bir sistemin hakim olduğu çoklu baro sistemi kaçınılmaz.

Barolar yeniden gerçek anlamda sivil toplum kuruluşu hüviyeti kazanmalıdır.

Sivil olmaktan uzaklaşan yapılar sivilceleşir.

Sivilcelerin istila ettiği bir vücut sağlığını kaybetmeye başlar.

Gerçek manada sivil baro sistemi geldiğinde hukukta ve toplumda büyük bir rahatlama olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları