Kerem Yıldırım

Ölüm Gerçeği / Son Bakış

Kerem Yıldırım

Ölüm belki dünya hayatında insanların çok da hatırlamak istemedikleri en temel gerçektir.

Ölüm o kadar yakıcı bir gerçektir ki, dünya hayatının bitişini, eşten dosttan ayrılışın acısını zerresine kadar yaşatır insana.

Doğmakla başlayan dünya serüveninin sona erdiği, yapmamız gerekip de yapmadığımız birçok vazifenin kafamıza dank ettiği, ancak geri dönüşü olmayan bir gerçeğin adıdır ölüm.

Aslında sürekli yanı başımızda olan, bizimle birlikte yaşayan ancak unutmak istediğimiz, yok saymaya çalıştığımız son nefestir ölüm.

Herkesin bir ya da birden çok yakını ölümle yüz yüze geldiğinde biraz acı duyar, biraz endişelenir insan.

Lakin ölen yakını defnedilince ölüm unutulur genellikle.

Oysa ölüm İnsanın doğuşu ile başlayan bir süreçtir. Her doğan mutlaka ölür.

Her yine nasıl eskimeye mahkumsa.

Hayat dediğimiz şey; iki nokta arasındaki bir çizgiden ibarettir.

Doğumla ölüm arasında bir çizgi.

Dünyaya gelen herkes hızlı bir şekilde ölüme doğru koşar. 

Fakat bu koşu hiç bitmeyecekmiş zanneder insanların büyük çoğunluğu.

Ölümün soğuk nefesi her daim ensemizdedir aslında. 

Ne yazık ki bizler ölümün nefesini hayatın nefese zannederiz ve kendimizi kandırırız. 

Tabii ölüm denince aklımıza hemen ecel geliyor. 

"İnsanı ölümden koruyan ecelidir" derler. Ecel gelince ölüm gerçeği ile yüzleşmek kaçınılmaz olur.

Çoğu zaman gafil avlanırız ölüme.

Ölüm belki soğuk bir kelimedir. İnsanın ağzının tadını kaçırır. 

İnsan ölümü düşünmekten hoşlanmaz. Unutmak ister ölümü.

Halbuki her mü'min ölümü aklından çıkarmamalı, ölümün kuşatıcı nefesi ile yaşamalıdır.

Yaşamalı ki ölüm ve ötesine layık bir hayat sürebilsin.

Biz iyi biliriz ki, Müslümanın hem hayatı hem ölümü hem de ibadetleri alemlerin rabbi olan Allah için olmalıdır. Ölümle her an yüzleşebileceğimizin idraki ile yaşamaya çalışırsak ölmekten korkmayız.

Hem ölümden korkmanın ecele de bir faydası yoktur.

Yaşadığımız hayat içerisinde defalarca ölüyoruz aslında. Farkında mıyız?

Uyku küçük bir ölüm değil midir. Her akşam ölüyoruz ve her sabah yeniden diriliyoruz.

 Bu durum bile bize ölümü daima hatırlatmak için yeterli değil midir?

Hem ölümsüzlüğe iman edenler ölümden niye korkarlar ki! 

Şair Erdem Beyazıt ne diyor bakalım: "Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm." 

Allah'a iman eden herkes şunu çok iyi bilir ki, ölüm bir son değil sonsuzluğun, ebedi hayatın başlangıcıdır.

Ebedi hayatın bir giriş kapısıdır. 

Gurbet elinden kurtulup asıl vatanımız olan ahirete kavuşmaktır.

Daha da önemlisi ölüm, En Sevgiliye vâsıl olmaktır.

Büyük şair Sezai Karakoç dünya hayatını sürgün hayatına benzetir. 

Ölümle birlikte sürgün hayatı bitecek, sılamıza kavuşacağız. 
Rabbimize kavuşacağız.
Ölüm,dünyadaki tüm sevdiklerimize son bakıştır.
Ölüm,sel olup ebedi aleme doğru su gibi akıştır.

Ölüm anında zorluklar olur elbette. Dünyaya gelirken de birçok zorluğu yaşamıyor mu insan.

Binbir çile ile evladını doğuran ananın çektiği ızdırap ne büyüktür.

Biz doğduğumuzda neden hep ağlarız. Gülerek doğan bir çocuk gördünüz mü hiç?

Halbuki dünyada Allah için ağlamak, Allah için yaşamak, ölüm anında sıkıntı çekmek Rabbimize daha temiz kavuşmamızı sağlayacaktır. 

Her ölen insanın dünya'ya son bakışı hasret gibi görünse de aslında hasretten vuslata geçişin,  sürgün hayatından aslî vatana adım atmanın tezahürüdür. 

Ölüme hazır olmak, her daim ecel gelecekmiş gibi yaşamak, hem dünyada ayrılış hüznünü hem de ölüm acısını azaltacaktır.

Ölüm son bakıştır sürgüne vedadır 
Ebedi aleme vuslat mü'mine şifadır 

Ecel korku değil korkulara de devadır Ölüm muttakiler için ne güzel bir ridadır. Rabbim bizlere mü'min olarak yaşamayı ve mü'min olarak ölmeyi nasip eylesin. 
 

Yazarın Diğer Yazıları