Kerem Yıldırım

İnanıyorum, öyleyse varım

Kerem Yıldırım

İnsanın varlık sebebi neyse ona göre değer kazanır.

Her ne kadar batılı bir filozof "Düşünüyorum öyleyse varım." demiş olsa da insanın varlığının nedeni açısından çok yetersiz bir tariftir. 

İnsanın sadece düşürüyor olması varlığının gerçek iktizasını ortaya koymaz.

İnsanın asıl var olma nedeni, kendisini yaratan (yoktan var eden) Rabbine iman etmesi ile gerçek anlamda karşılık bulur. Batı'nın laikleşmiş devlet yapısı ve sekülerleşmiş /dünyevileşmiş düşünce yapısında Allah'a imanın yeri olmadığı için, var olmanın nedenini sadece düşünmeye bağlamıştır.

Oysa her insan şöyle veya böyle, herhangi bir şekilde düşünmektedir.

Kimisi yüzeysel düşünürken, kimisi biraz daha deruni düşünür.

Lakin insana bu düşünme yeteneğini veren, fikir yürütme ve yorum yapma kabiliyetini vereni tanımadığınız zaman ya da devre dışı bıraktığınızda tek başına düşünmenin hiç bir anlamı olmayacaktır.

Oysa düşünme melekesini insana vererek insanı diğer varlıklardan daha değerli bir kanuna getiren Yüce Rabbimiz kendisine güvendiğimiz ve inandığımız zaman gerçek düşüncenin ortaya çıkacağını bize bildirmektedir.

Bir âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz bizim varoluş gayemiz şöyle belirtmektedir: "Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk/ibadet etsinler (bana inansınlar ve beni tanısınlar) diye yarattım."  Zariyat 56.âyet

Batıda insanın varoluş nedeni önce skolastik bir bakış açısıyla değerlendirilmiş, kilise mantığına dayalı olan bu skolastik bakış açısının insanın dünyadan el etek çektiren bir yapıya götürmesi, diğer bir deyimle 'sağ yanağına tokat vurana sol yanağını da uzat'  tembelliğine itmesi bir süre sonra ne yazık ki Allah inancını devre dışı bırakan pozitivist bir yapıya dönüşmüştür. 

Pozitivist yapının temelinde insanın kendisi tanrının yerine konulmuş, bu tek kanatlı bakış neticesinde ise, insana en önemli değeri katan, insanı gerçek anlamda insan yapan Allaha iman devreden çıkarılarak düşünce alanı çoraklaştırılmıştır.

Sadece dünya için düşünmenin, hesaba çekilecek ikinci bir dünyanın devre dışı bırakıldığı kısır bir düşünce mantığı Batı'yı ve taklitçilerini hem vicdanen hemde ahlaken çürütmüştür.

Batının bu tanrıtanımaz şımarık, tek yönlü düşünme anaforuna kapılan birçok Müslüman entelektüel de heder olup gitmiştir.

Yüce Allah (c.c) nasıl bir tefekküre sahip olmamız gerektiğini, Allah’ı anmadan yapılan tefekkürün hiç bir anlam ifade etmediğini bir ayette şöyle açıklıyor: "Onlar ayakta iken otururken ve yatarken (daima) Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler ve şöyle derler: ‘Ey rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın!’" Âli İmran 191.âyet

Yine başka bir âyette ise:

"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır." Bakara 164.âyet buyurarak ilahî odaklı, nebevi bir metodla tefekkür etmenin ehemmiyetini gözler önüne sermektedir.

Yaradan Allah’ı devre dışı bırakarak düşündüğünü zannedenler sadece vesvese üretirler.

Yazarın Diğer Yazıları