Kerem Yıldırım

Hayatın öznesi insan

Kerem Yıldırım

İnsan kelimesi Arapça “ins” kelimesinden türetilmiştir. Beşer, insan topluluğu anlamına gelir ve daha ziyade insan türünü ifade eder. 

İnsan kelimesinin etimolojik kökenine bakıldığında karşımıza üç farklı kök çıkmaktadır. 
Bunlardan ilki; ünsiyet kurma, cana yakın olma anlamındaki “ens” köküdür. 
İkincisi ise, unutma anlamındaki “nsy” köküdür. 
Üçüncü olarak da, sevk etmek, kımıldamak, hareket etmek anlamındaki "nvs" kökü söylenebilir. 
Üç farklı kökene bakıldığında görülecektir ki, üç kelime de insanın özelliklerini yansıtmaktadır. 
İnsan hem diğer insanlarla bir arada yaşayan sosyal bir varlık, hem unutkan, hem de hareket eden bir varlıktır.

Modern dünyanın insanı bir kaynak, meta, nesne olarak tanımlanmasına karşın, Kur’an, insanı ahseni takvim üzere yaratılmış, Allah’ın ruhundan üflediği ve tüm yaratılmışlara üstün kıldığı bir varlık olarak tanımlamıştır. İnsanı hayatın merkezine yerleştirilmiş, onu hayatın öznesi olarak tanımlamıştır.  

Yüce Allah (c.c)'ın kainattaki birçok varlığı insanın emrine amade kılması,  aslında insanın hep özne kalması asla nesne olmaması gerektiğini göstermektedir. İnsan yaratılış gayesini unutmadığı sürece özne olarak yaşamaya devam etmiştir. Yüce Allah(c.c) Kur'an-ı Kerim'de; 'insanı en güzel şekilde yarattığını belirtirken, insanın kendi değerini koruması gerektiğini,  bulunduğu yerin ne kadar değerli olduğunu da ifade etmektedir.

Ne zaman insan kendisine verilen imkanları ve nimetleri,  kendisine verenin yolunda kullanmışsa özne olma özelliğini devam ettirmiştir. Ne zamanda kendisini Yaratanın vermiş olduğu nimetleri araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirmişse maalesef nesne haline gelmeye başlamıştır. Özne olmaktan çıkıp nesne olan insan, aracın emrine girmiş, aracı elde etmek için bütün gücünü ve enerjisini kullanmaktan geri durmamıştır.  Bu nedenle de özne iken kendisine verilen değer,  nesneleştikten sonra tamamen sıfırlanmış olur. İslam, tüm insanları eşit zeminde, “tevhit/birlik” bağlamında ele almış, fıtrata uygun yaşamanın önemine vurgu yapmıştır. 

İnsanın yaratılış gayesinden kopmaması-koparılmaması değerini koruması için elzemdir.
Oysa modern dünyanın insana bakışı İslam’ın tanımladığı insan karakterinden çok uzaktır. İnsanı basitleştiren ve nesneleştiren bu tavra karşı İslam, insanı varlık olarak yüce kılmıştır. Bu yüzden biz insanı hayatın tüm karmaşasından ve modernitenin zincirinden kurtarıp İslam’ın sahih bakışıyla ele almak zorundayız.

Yüce Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim'de insanı tarif ederken şöyle demektedir:
 "Biz Âdemoğullarını şerefli kıldık, onlara karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar lütfettik, onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık ve onları yarattığımız varlıkların birçoğundan üstün kıldık."   (İsra Sûresi :70)

Çağımıza baktığımızda, İslam'ın dışındaki bütün sistemlerin, insanı nesneleştirdiği, değersizleştirdiğini ve hedefinden saptırdığını görüyoruz.  Birilerinin süfli emelleri için meta'laştırılan, gayesinden insan; 
Ancak yeniden yaratılış gayesini hatırlar, kendisine nimetleri ve imkânları tahsis eden Rabbine yakınlaşmayı asıl hedefi haline getirirse gerçek değerini kazanacaktır. 

Öyleyse; insan olarak geçici hevesler peşinden koşmamalıyız.
Aklımızı başkalarına kiraya vermemeliyiz Başkalarının dünyası için ahiretimizi harap etmemeliyiz. Rabbimizin bize vermiş olduğu değeri korumak için değersiz hedeflerin peşinden sürüklememeliyiz.
Hayatın öznesi olarak yaşamak istiyorsak, bu hayatı bize bahşeden Yüce Rabbimizin rızasını daima en önde tutmalıyız.

Unutmayalım ki; Hakkın hatırını halkın hatırından üstün tutanlar:"Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz." (Al-i İmran: 139)
İlahi müjdesine nail olanlardır.
 

Yazarın Diğer Yazıları