Kerem Yıldırım

Gücümüzü Hak'tan Almalıyız

Kerem Yıldırım

Güç ve Hak; insanlığın varlığından beri gündemden düşmeyen iki önemli kavram.
Güçlü olmak için, gücü elde etmek için çok çetin mücadeleler verilmiş. 

Bu güç bazen Devlet, bazen servet bazen de makam-mevki gücü olmuştur.
Elde edilen güç, kimi zaman Hak uğruna meşru dairede kullanılırken, kimi zamanlarda ise baskı ve zulmün aracı olmuştur.

Güçlü olmanın mücadelesini veren insan çoğu kez Haktan uzaklaşmış, Haktan uzaklaşınca da elde ettiği güç ile başkalarını ezmeye ve sindirmeye cesaret etmekten geri durmamıştır.

Gücün kaynağı meşru olmayınca, insanı Firavunlaştırır. Firavunlaşan insan bir süre sonra kendisini Tanrı (Rab) olarak görmeye başlar. Kur'an-ı Kerim birçok Sure’de bu konuyu gündemimize taşır ve adeta şöyle der: Sakın ha Firavuna özenleyim.

Kur-an-ı Kerim; ' Yüce Allah'(cc)ın firavuna varlık, güç ve hükümdarlık verdiğini, Allah'ın verdiği bu hükümranlık (güç) ile şımararak, bu gücü kendisine veren Allah'ı İnkâr ettiğini ve güç zehirlenmesi yaşadığını' anlatır.

Şımaran Firavun daha da ileri giderek kendisinin rab (ilah) olduğunu iddia etmeye başlar. 

Kur'an-ı Kerim'de bu durum şöyle anlatılır: "Firavun ise tamamen yalanladı, isyan etti. Sonra olanca çabasını göstererek sırtını döndü. Derhal adamlarını topladı ve 'ben sizin en yüce rabbinizim' diye bağırdı." (Naziat suresi 21-24 ayetler) 

Başka bir ayette ise firavunun ilahlık tasladığı anlatılır: " Ey ileri gelenler sizin benden başka biri olduğunu bilmiyorum."(Kasas 38 )

Allah'ın kendisine verdiği gücü kendinden vehmeden, gücü veren Allah'ı yok sayan ve güç zehirlenmesi yaşayan Firavun sonunda Kızıldeniz’de boğularak helak oldu. Çünkü firavun Hakka dayanmayan bir güç sahibiydi. Haklı değildi, gücünü insanlara zulmetmek için kullanıyordu.

Haktan kaynaklanmayan güç, zulme götürür, Haksız güç sahibini zalim yapar. Güçsüz hak ise çaresizliğe götürür.

Güç-Hak dengesinin korunması toplumdaki dengenin de korunması demektir. Bu durum adaletin tecellisine de önayak olur. 

İslam'ın ilk Halifesi olan Hz. Ebubekir (r.a) halife seçildikten sonra taptığı ilk konuşmasında şunları söyler: " Güçsüz olan şayet haklı ise, hakkını alıncaya kadar benim yanımda güçlüdür. Güçlü olan haksız ise, kendisinden hak sahibinin hakkını alıncaya kadar benim yanımda güçsüzdür.  Allah'a ve Resulüne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz."

Hz. Ebubekir (r.a)’ın İslam halifesi olarak Hakkın ve haklının yanında olmayı kendisine hedef edindiğini müşahede ediyoruz. Bizler de sahip olduğumuz gücü kullanırken O büyük insanı örnek almalıyız. Hz Ebubekir (r.a) gücünü Haktan aldığı için Müslümanlar nezdinde karşılık bulmuş, büyük bir örneklik teşkil etmiştir.

Güçlü insan, enerjisini Haktan alan insandır. 

Çünkü şarjını Allahın rızasına bağlayan kişinin enerjisi asla bitmez.

Hangi makamda olursak olalım, ne kadar çok servetimiz olursa olsun,  kabilemiz ne kadar büyük olursa olsun, cemaatimiz ne kadar kalabalık olursa olsun; Hakkın hâkimiyetini hakim kılmak için hareket etmediğimiz müddetçe gücümüz bizi zehirler. Zehirlenmiş güç zulme dönüşür.  Başkalarını ötekileştirmeye başlarız. 

Kendimizi güçlü hissettiğimiz her alanda haklı olup olmadığımıza dikkat etmeliyiz.

Kur'an-ı Kerim'de gücünü zulme dönüştürenlerin nasıl acıklı bir akıbete duçar oldukları ibretli bir şekilde anlatılmaktadır.

Dengeli bir hayat sürmenin yolu haksız bir güç etmeye çalışmamaktan geçer. 

Netice-i kelam, herkesin hakkını bilmesi ne kadar önem arzediyorsa, haddini bilmesi de o kadar önemlidir. Bu sayede haksızlıklar en aza inecek, insanlık rahat bir nefes alacaktır. 
Her daim Hakkın ve haklının yanında olmak dileğiyle...

Hayatını Hak yolunda harcayan 
Kullarından eyle bizi Allah'ım 
Var gücüyle haksızlığa dur diyen
Kullarından eyle bizi Allah'ım

 

Yazarın Diğer Yazıları