Kerem Yıldırım

Büyük sevdalar, küçük kavgalara feda edilmemeli

Kerem Yıldırım

Müslüman büyük sevdaların adamıdır. Vaktini küçük kavgalarla öldüremez. 

Üstat Sezai Karakoç derki: "Biz koşu bittikten sonrada koşan atlarız."

Evet, bizim sevdamız zamanla ve mekanla sınırlı değildir 

Bizim koşumuz duraksamadan devam eden ebediyet koşusudur. 

Sevdası büyük olanın davasında büyük olur. Bu sevda sonsuza uzanan bir yürüyüşün sevdasıdır. 

Küçük kargaların girdabında boğulanların büyük sevdası olabilir mi?

Büyük sevda; i'layi kelimetullah sevdasıdır. Hakkı hakim kılmak için, hakkın ve hakikatin tebliğcisi Hz. Muhammed (sav)'e ümmet olma sevdasıdır.

Bu sevdanın içinde vatan sevgisi, ezan aşkı, İslam milleti ve ümmeti olma şuuru vardır.

Bu büyük sevda sayesindedir ki; 1400 yılı aşkın bir süredir İslam’ın nuru dünyayı aydınlatmaktadır.

Bu kutlu davanın öncüsü Hz. Muhammed (sav) Efendimiz ve O'nun yanında ve yolunda yürüyen Sahabe-i Kiram efendilerimizdir.

Bu büyük sevdanın öncülüğünü kim yapmışsa yücelmiş, kim de bu sevdadan uzaklaşmış, bu davanın birer neferi olmaktan imtina etmişse küçülmüş ve bertaraf olmuştur.

Hak davanın tarihine baktığımızda değişik müslüman milletlerin bu davaya öncelik ve liderlik ettiğini görürüz.

Özellikle belirtmem gerekirse, Selçuklular ve Osmanlılar yüzyıllar boyu büyük sevdanın hizmetkarı olmuşlar, İslam davasının bayraktarlığını yapmışlardır. Bu nedenlerle kavgaları da büyük olmuştur atalarımızın. 

Bu kavgalar sadece Hakkın hakimiyeti için yapıldığı için hakka olan samimiyet artmış, bu samimiyetin karşılığında da Yüce Allah (c.c) başarı üstüne başarı nasip etmiştir.

Haassaten Osmanlı cihan Devleti’nin 600 yılı aşkın hükümranlığı sürecinde büyük hak sevdasına bağlılığın devam ettiği dönemlerde tüm İslam aleminin ve mazlumların umudu olduğunu görüyoruz.

Ne zaman ki sevdalar küçülmüş, kavgalarda küçülerek hak sevdasının yerini dünyevi sevdalar almaya başlamış.

Müslümanların heybeti küçülmeye, etkisi zayıflamaya başlamıştır. Tabii ki büyük sevdaların, hak davanın karşısında küçük sevdalar (batıl davalar) her daim olmuştur.

Batıl davaların hak davayı yok etmek veya etkisizleştirmek için sürekli tuzaklar kurduğunu, bütün gücüyle ifsada çalıştığını unutmamak lazım.1900'kerden itibaren yoğunlaşan emperyalist ve Siyonist ifsat hareketleri daha etkin olmaya başlamış, Müslüman coğrafyalardaki işgal ve sömürüleri yoğunlaşmıştır.

Yüzyıllar boyu dünyaya nizamat veren ve güven telkin eden Müslüman devletler ve Ümmeti Muhammed neden etkisiz olmaya başlamıştır?

Neden etken konumda edilgen duruma düşmüştür? Biz Müslümanlar, sevdamızdan uzaklaştıkça dava şuurumuz zayıfladı.

Küçük ve ferdi kavgalarla uğraşırken birbirimizden uzaklaştık ve gücümüz küçüldü. Bu meyanda Türkiye'mize bakacak olursak;

Osmanlı sonrasında artık o büyük sevdanın öncülerinin yerini küçük kavgaların küçük adamları almıştı. Devlet anlamında ortada ne sevda ne de dava kalmıştı.

Bütün bu menfi durumlara rağmen Biz millet olarak büyük sevdamızdan asla vazgeçmedik.

Büyük İslam davasının bir neferi olduğumuzu unutmadık. Belki ümmeti organize edecek bir devlet yoktu ve ümmet maalesef başsız kalmıştı.

Biz biliyorduk ki küllerin altındaki kor ateş sönmemişti. Bir babayiğit bu kalkeri üfleyecek ve yeniden bu büyük sevda harlanacaktı. Yeniden büyük dava engellere sığmayacak taşacaktı.

Öylede oldu.  2000’li yıllardan itibaren yeniden küllerimizden doğduk adeta.

Şu anda ümmete umud olan bir ülke olduk çok şükür.

Eğer biz, ümmetin umudu olan büyük sevdamızın peşinden samimiyetle koşarsak ve kutlu davamız İslam'ın birer neferi olmaya devam edersek, küçük kavgalarla bizi yolumuzdan kimseye döndüremez.

Yazarın Diğer Yazıları