Kerem Yıldırım

Bizim mahallenin ezikleri

Kerem Yıldırım

Bizim mahalle çok büyük bir mahalle. O kadar büyük ki tüm dünyaya yayılmış durumda. Mahallenin büyüklüğü ve dağınıklığı birçok problemi de içinde barındırıyor. Bu mahalle ümmetin hepsini kapsayan İslam coğrafyasıdır.

Bizim mahallenin en önemli bölümlerden birisi de Türkiye’mizdir.

Bir Osmanlı bakiyesi olan ülkemiz daima İslam dünyasında başrol oynamış ve ümmetin önderliğini yapmış bir ülke.

Birçok badire yaşamış olan ülkemiz, badirelerin bir kısmından büyük kayıplar vererek çıkmış. Bir kısmı badireleri ise, yeniden kendimize gelmemiz için bir fırsata dönüştürmesini bilmiştir.

Osmanlı Cihan Devleti'nin Mehmet Akif Ersoy'un deyisiyle "üç buçuk beyinsiz"  tarafından tarumar edilerek yıkılmasıyla birlikte ümmetin yaşadığı coğrafyaya kargaşa ve kaos hakim olmuştur.

Tabur caizse bu millete ölümü göstererek sıtmaya razı etmişlerdir.

Sıtmaya razı olan Müslümanlar binlerce değerli evladını bu badirede kaybetmiştir. 

Sıtmaya razı olarak ölümden kurtulduğunu zanneden milletimiz, bir süre sonra aslında bunun yavaşlatılmış bir ölüm olduğunu anlamaya başlamıştır. Lakin bu süreçte sıtma ( ruh ölümü) tüm toplumumu sarmaya başlamıştır.

Sıtma dediysek bu bildiğimiz sıtma hastalığı değil tabii ki. 

Nedir öyleyse?

Hayatın temel direklerinden biri olan dinin, gerçek tarihin ve sahih geleneklerin toplum hayatından çıkarılması, toplumunda köklerinden koparılmasıyla ölümden de beter felaketlerin yaşanmasıdır olup bitenler.

Toprağı kavramış bir çınar ağacı düşünün ki, baltayla kesmiyorsunuz, Lakin suyunu kesiyorsunuz, köklerine kezzap döküyorsunuz ve bu gür ve büyük çınarı feci bir şekilde öldürüyorsunuz.

Aslında böyle acımasızca kökleri zehirlenerek kurutulan bir ağaçtan nasıl ki hiçbir bir verim alamazsanız, köklerinden koparılan milletlerin de tekrar kendine gelmesi çok uzun zamana ihtiyaç vardır.

Peki, kim kurdu millete bu tuzağı? Ve niçin bu millet İslam ekseninden uzaklaştırılmak istendi? 

Kurulan bu tuzaklar birer cinayettir. 

Bu cinayetin failleri hesaplarını Allah'a verecekler.

Ancak cinayeti işleyenler kadar, azmettirici ler, bu cinayetler karşısında sükut edenlerde Allah'ın huzurunda hesap vereceklerdir. Biz biliyoruz inanıyoruz ki "zulme rıza zulümdür."

Yüce Allah (c.c) zalimlere meyledenleri bakın nasıl uyarıyor: 

"Ve zulmedenlere meyletmeyin, sonra ateşle azaba uğrarsınız ve Allah'tan başka bir dostunuz yoktur, sonra yardım da görmezsiniz." (Hud suresi: 113)

Kargaşa ve kaosun hakim olduğu bu son yüz yılda milletimiz kendine gelmek için hamleler yapmış, bu hamlelerin bir çoğunda başarılı olmuştur. 

Yeniden istikbal'in kendi köklerinde olduğunu hatırlamış, aslına rükû etmeye başlamıştır.

Son 20 yılda bu aslına dönüş daha da hızlanmıştır. Özellikle Türkiye'mizin Cumhurbaşkanlığı sistemi ile birlikte bölgesel bir güç olması, küresel oyun kurucu arasına girmesi bizim mahallenin eziklerini de telaşlandırmıştır. 

Köprünün Altında çok sular geçti ve geldik günümüze. Bizim mahallenin ezikleri neden sürekli yakalıyorlar?

Daha önce en üst kademelerde yöneticilik yapan bu ezik takımı, düşmanın arabasına binecek kadar vicdansızlaşabilmiştir.

Devletin, milletin ve ümmetin geleceği, menfaati söz konusuysa şahıslara müsamaha göstermek cinayettir.

Bizim mahallenin ezikleri başka ne yapıyor? 

Bunlar, ışığı görmeden karanlık bir demiryolu tüneline girmiş gidiyorlar. Karşıdan başka bir trenin gelebileceğini ve berhava olabileceklerini düşünmeyecek kadar eziklik içindeler.

Nefislerinin tutuşturduğu anlamsız bir intikam hırsıyla ne varsa yıkıp geçmek istiyorlar.

Bu tehlikeli hırs artık devlete karşı bir kine dönüşüyor.  Kalp gözü ile birlikte beden gözünü de köleleştiriyor. 

"Bade harabül Basra" mantığıyla sadece yıkmaya, tahrip etmeye odaklanmış bir onulmaz ruh yapısıyla kırıp dökerek nefsini tatmin etmeye çalışıyorlar.

Bu ülkeye ve İslam’a düşman olanlarla birlikte karanlıkta yürüyenlerin akıbeti de karanlıktır. Bu böyle biline.

Bu ülkenin ayaklarına pranga vurmak isteyenlerin yanında durmayın.

Basit menfaatleriniz için, şahsi kinleriniz için hem kendi ayaklarınıza hem de milletin ayağına pranga vurmayın.

Bu ülke bizim. Bu devlet bizim. Devleti yöneten ve Müslümanların umudu olan Türkiye'mizin sekteye uğraması için kendinizi yormayın ve bu öfkenizden kurtulun.

Büyük Türkiye'nin, büyük İslam aleminin geleceği için şahsi çıkarlarınızı arkaya atarak, önce milletim, önce ülkem diyebilmenin şerefini yaşayın.

Ruh ezikliği ile tarihe geçmek kadar onur kırıcı bir durum olabilir mi?

Bu millet, bu ülke ve bu ümmet hepinizden, hepimizden daha büyüktür ve daha değerlidir.

Hiçbirimiz bu değerlerden daha büyük olamayız. 

Ülkemizin ve umudumuzu daha da büyümesi için, devletimize, milletimize ve Ümmeti Muhammed'e olan borcumuzu ödemenin derdine olmak zorundayız.

İnsanlığın son umudu olan Türkiye'mize destek olmak her birimizin temel vazifesidir. 

Unutmayalım ki, "düşmanın ekmeğine yağ sürenler" kendi ekmeklerini kaybetmeye mahkumdurlar.

Yazarın Diğer Yazıları