Kerem Yıldırım

Algılara teslim olmamalıyız

Kerem Yıldırım

Algı; dışarıdan bizi etkileyen, çoğu vakit gerçek olmayan, yönlendirmeyi ön planda tutanların şekillendirdiği suni yöntemlerdir. 

Gerçekte olmayan bir olayın gerçekmiş süsü verilerek kişilerin veya toplumun manipüle edilmesidir algı.

Toplumda yaşanan ve yaşanması muhtemel hadiselerin, gerçek zemininden koparılarak sanal mecralara sürüklenmesidir.

İki türlü algıdan söz edebiliriz:

1.si, duygusallığın ön planda olduğu,  algıyı yöneten değil algı üretenler tarafından kitlelerin yönetilip yönlendirilmesidir.

2.si ise, duygusallıktan ziyade aklın ve soğukkanlı düşünerek algının yönetildiği durumlardır.

Her algının gerçeğe aykırı olduğunu söyleyemeyiz. Gerçeğe aykırı olmasa da burada önemli olan algının kimin tarafından, Nasıl ve ne maksatla yönetildiğidir.

Gerçeklikten koparmadan, toplumu manipüle etmeden yürütülen algı yönetimleri insanların yararına sonuçlar ortaya çıkarabilir.

Lakin özellikle iletişim araçlarının son derece etkili olduğu günümüzde algılar daha çok kitleleri manipüle etmek, yanlış yönlendirmek ve asıl mecrasından uzaklaştırmak için kullanılmaktadır. Manipülasyonlar neticesinde kitleler algıların malzemesi yapılmaktadır.

Mesela; bir sabah kalktınız, kendinize bir plan yaptınız. Yolda giderken bir arkadaşınıza karıştınız. 

Arkadaşınız size bugün ne yapacaksın diye sorduğunda, planınızı anlattınız. Arkadaşınız da, 5 dakika oturup bir çay içelim dedi. Sohbet ederken arkadaşınız yaptığınız planın gerçekçi olmadığını belirterek, size farklı şeyler yapmanızı önerdi. Siz de bir duygusallıkla kendi planınızdan vazgeçtiniz ve arkadaşınız sizi yönlendirdiği şekilde algıya kapıldınız.

Akşam olduğunda yapmanız gereken önemli işlerinizin aksadığını anladınız ve pişman oldunuz.  Bu durum sizin arkadaşınızın size empoze ettiği algıya teslim olmanızın bir sonucudur. Halbuki siz arkadaşınızı yönlendirebilseydiniz, yönlendirilen değil de yönlendiren olsaydınız işleriniz zamanında yapılmış olacaktı.

Müslümanlar olarak kendimize baktığımızda,  algılara, haassatende sahte algılara çok çabuk kapılıyoruz. 

Art niyetli odaklar, bizim duygusallığımızı ve iyi niyetimizi çok kötü kullanarak algı operasyonlarıyla farklı yönlere savrulmamıza neden oluyorlar. Aslına bakarsanız bu sonuca biz sebep oluyoruz. Eğer algıları biz yönlendirebilirsek, Gerçeklerden taviz vermeden kitleleri doğru hedeflere kanalize edebiliriz. İşte o vakit bu sarmaldan kurtulabiliriz. 

Bizim bu edilgen durumumuz toplumu nesne konumuna düşürüyor.

Bu menfi görüntümüz şer odaklarının güçlü görünmesine ya da güçlü olmasına zemin hazırlıyor.

Aktüel bir örnekle devam edersek;  bir siyasi kişilik çıkıyor, İdlib den Türkiye'ye doğru canını kurtarmak için hicret etmek zorunda kalan masumları terörist olarak yaftalıyor.

Şeytani bir algı operasyonunun işaret fişeğini atıyor. Şayet biz Müslümanlar, mazlumlara karşı işletilmeye çalışılan bu algıyı yerle bir etmezsek büyük vebal yüklenmiş oluruz.

Şunu hassaten kamuoyunun gündeminde tutmalıyız: Asıl teröristin Suriyeli kardeşlerimizi katledenler ve o katillere destek verenler olduğunu var gücümüzle zalimlerin yüzüne haykırmalıyız.  

İnsanlık tarihinin ilk algı operasyonu ve manipülasyonu Hz Adem (A.S)’ın şeytan tarafından yanlışa yönlendirilmesidir.

Şeytan tarafından yapılan bu algı operasyonu sonucunda Hz Adem (A.S) babamız ve Hz. Havva annemiz, yasaklanan meyveden yemek suretiyle cennetten çıkarılarak dünyaya gönderilmişlerdir. 

Bu olayda da anlıyoruz ki, aslında insanı yanlış algılarla manipüle eden şeytan ve nefsidir. Şeytanın algısına teslim olanlar toplumu yanlış algılarla ifsad etmektedirler.

İfsada malzeme olmamak için, şeytana ve şeytanî algı üretenlere karşı çok uyanık olmak durumundayız.

Ayrıca bizi kötü bir fiile çağıran nefsimizi dizginlemek mecburiyetindeyiz.

Algı yöntemleriyle toplumu yönlendirmeye çalışanlar bizim zaaflarımızdan faydalanarak başarılı oluyorlar.

Algılara açık olanlar kandırılmaya müsait olanlardır.

İslam dünyasında yaşanan kargaşa ve karmaşanın temelinde algıyı bizim dışımızdaki güçlerin yönetmesi yatmaktadır.

O halde biz Müslümanlar olarak, yönlendirilen değil yönlendiren olmalıyız. Gerçek güce ( Hak ve Hakikat) sahip olan biziz ancak bu gücümüzü kuvve'den fiile çıkaramıyoruz.

Başkalarının algılarına teslim olmaktan kurtulmak için kendimize gelmek, kendimizi bilmek ve kendimiz olmak mecburiyetindeyiz. 
                 
 

Yazarın Diğer Yazıları