Hakan Ertürk

Dost Mektupları Dini, Dünyaya Yama Yapınca

Hakan Ertürk

        Kıymetli Dost,

“Rasulullah’ın vefatından kısa süre sonra ne oldu da ümmet, birliğini ve dirliğini kaybetti?” diye sormuşsun. Sana şöyle cevap vereyim: 

Çözülme ve bozulma bu kadar hızlı olmamalıydı ama oldu… Rasulullah’ın(sav) vefatından çok bir zaman geçmemişti ki senin de bildiğin şeyler oldu. Önce sahabe karşı karşıya geldi, sonra da Emeviler saltanatlarını ilan etti. 

Hilafetin, saltanata dönüşmesine ve ümmetin neden dirliğini kaybettiğine İbn Haldun “Mukaddime” isimli eserinde güzel bir misal verir. İbn Haldun, Abbasî halifesi olan Ebu Cafer Mansur(İmam Ebu Hanife, “devletin âlimi” olmayı reddettiği için bu zatın iktidarı döneminde zindanda can vermiştir.) ile Emevî hanedanından olup vaktiyle firar etmiş olan Abdullah bin Mervan arasındaki bir diyalogdan bahseder. Abdullah, firar ettiği vakit ülkesine sığındığı Nevbe(Nubain) hükümdarıyla görüşmesini Mansur’a şöyle anlatır: 

“… Kısa bir süre sonra hükümdar yanıma geldi. Kuru toprak üzerine oturdu. Halbuki benim oturmam için kıymetli mefruşat serilmişti. 

-Bizim oturduğumuz mefruşatın üzerine oturmanıza mâni olan nedir, dedim.
-Ben bir hükümdarım. Her hükümdarın hakkı, Allah’ın azameti karşısında tevazu göstermektir. Zira, onu yükselten O’dur, dedi ve ekledi:

-Mukaddes kitabınız size haram kıldığı hâlde neden içki içiyorsunuz?
-Kölelerimiz ve taraftarlarımız buna cüret etmişler, dedim.

-Hayvanlarınızla niçin ekili tarlaları çiğniyorsunuz? Mahsulü telef etmek size haram kılınmamış mıdır, dedi. 
-Bunu, bilgisizlikleri sebebiyle kullarımız ve adamlarımız yaptılar, dedim.

-Mukaddes kitabınız size haram kıldığı hâlde neden altın ve ipekle süslenmiş elbiseler giyiyorsunuz, dedi.
-Mülkümüz elimizden gitti. Arap olmayan bir milletten aldığımız yardımla muzaffer olduk. Bunlar dinimize girdiler ama bize rağmen o elbiseleri de giydiler, dedim.

Bunun üzerine başını eğdi. Eli ile toprağı çiziyordu ve ‘Kullarımız, kölelerimiz, adamlarımız, dinimize giren Arap olmayanlar’ diyordu. Sonra başını kaldırdı ve ‘Durum hiç de söylediğin gibi değildir. İşin doğrusu şudur: Siz, Allah’ın üzerinize haram kıldığı şeyleri helal sayan, nehyolunduğunuz hususları icra eden ve hâkimiyetiniz altında bulunanlara zulmeden bir kavimsiniz. Bu yüzden, Allah izzetinizi soyup çıkardı ve size zillet elbisesi giydirdi. Allah’ın, hakkınızda henüz sona ermemiş belaları vardır. Korkuyorum ki ülkemde olduğunuz sıralarda bu azap başınıza gelir de bunun zararı bana da dokunur. Ziyafet ve misafirlik üç günden ibarettir. İhtiyaç duyduğun şeyleri azık olarak yanına al ve derhal topraklarımı terk et.’ dedi.”

Bu olay, hilafetin saltanata dönüşmesini veciz bir şekilde gözler önüne seriyor. Hz. Ali ile ilgili de şöyle bir misal veriyor İbn Haldun:

Adamın biri Hz. Ali’ye: “Müslümanların hâli ne böyle? Ebubekir ve Ömer iş başındayken ihtilaf etmedikleri hâlde, sen iş başına gelince ihtilafa düştüler.” dedi. Ali: “Çünkü Ebubekir ve Ömer benim gibi kimseler üzerinde emir idiler. Bugün ben, senin gibi kimseler üzerinde emirim.” dedi. 

Bu iki misalle soruna cevap vermeye çalıştım. Bu misaller kâfi gelmediyse İbn Haldun’un şu veciz sözü kâfi gelir sanırım:

“Dinimizi yırtarak dünyamıza yama yapıyoruz. Öyle olunca da ne dinimiz kalıyor ne de diktiğimiz.”

Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları