Eşref Bolukçu

Kültürel Yozlaşma

Eşref Bolukçu

Kültürel yozlaşma, yabancı kültürlerin olumsuz etkisi ve toplumun kendi öz değerlerine yeterince sahip çıkmaması sonucu meydana gelen kültürel bozulmadır. Mesela, gençlerin batı kültürüne özenmesi, yardımlaşmanın yerini çıkarcılığın ve duyarsızlığın alması, anadilin yabancı kelimelerle dolması, dini bayramların özünden uzaklaşıp tatile dönüşmesi, işyeri isimlerinin yabancı kelimelerden seçilmesi…

Sosyolojik olarak kültür, bizi saran, geçmişte yaşayan insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır. Bu mirasın kaybedilmesi yozlaşmaya neden oldur. Kültür, insanların günlük yaşamlarında soludukları havanın bütününe verdiğimiz addır. Geniş manasıyla kültür, insanın yapıp-ettiklerini, tutum ve davranışlarını ve hayatı algılama biçimlerini kuşatan bütün maddi ve manevi unsurlardan oluşur. Mimariden yeme içme adabına, mahalle ortamından TV ekranlarına yansıyan görüntülere, siyasetten borsaya hayat alanımızı inşa eden bütün unsurlar, bir toplumun kültür tasavvurunu oluşturur. Bu manada kültür, insanın ve toplumun var olduğu her yerde ve düzeyde kendini hissettirir. İnsanı, hayvan topluluklarından ayıran en önemli vasıflardan biri de kültürdür. Zira hayvanlar “toplu” halde yaşamalarına rağmen, insanlar bir “topluluk” (cemaat) olarak yaşarlar.

Bir yaşantı ile konuya devam etmek istiyorum: “Geçenlerde toplu taşıma aracına bindim. Her zaman olduğu gibi bulunduğum ortamı gözlemledim. Otobüs dolu idi ve ayakta bile yer yoktu. Birkaç açıdan gözlem yapıyordum kendime göre… Bir sonraki durakta yaşlı bir amca otobüse bindi. Yaşlı, ayakta zor duruyordu. Ben, oturan gençlerin yer vermesini bekliyordum. Maalesef beklediğim olmadı. Birkaç dakika sonra nihayet genç biri yer verdi. Genç dediysem, yaşlıya göre genç; yoksa ellili yaşlarda bir bayandı. Yaşlı adam, destekle boşalan koltuğa on beş on altı yaşlarındaki delikanlının yanına oturdu…”

Eskiden büyüklerimiz ve öğretmenlerimiz “Büyüklere saygılı olun, küçükleri sevin, yaşlılara yer verin…” gibi nasihatlerde bulundukları zaman o nasihatler bize ödev gibi gelirdi ve hemen uygulardık. Şimdiki gençler için bu nasihatler “kafa şişirme, çene çalma, lakırdı…” olarak gelebilmektedir. 

Ben bazı gelenek, görenek, örf ve adetlerimizin var olmasını hep savunmuşumdur. Hatta bazı kültürel değerlerimiz, sıkı sıkı yaşanmalıdır. Bizi biz yapan ve toplumu bir arada tutan bağlar da bu değerlerimizdendir. Kültürel değerlerimizin yaşanmasının azalması zamanla vatan, devlet, bayrak vb sevgisinin de azalacağı kaygısını taşımaktayım…

Bize çok anlamsız gelen bazı kültürel değerlerimiz, onları kaybedince, onların önemini çok daha iyi anlamaktayız. Basit olarak görünen bir yer verme olayı, yaşlıların ayakta olduğu, gençlerin oturduğu bir otobüs sahnesi hayal edilince ne kadar acı görünmektedir….

Kültürel değerlerin kazandırılması da her eğitimde olduğu gibi çocuğa 0-6 yaşlarda kazandırılmalıdır. Bu değerler, çocuğa kazandırılmaya çalışılırken körü körüne değil, anlamlı bir şekilde anlatılmalıdır. Çocuğa kazandırılmaya çalışılırken, çocuğun mantığına uymalıdır. 
Çocuk bu değerleri sevmeli, uygulamada hoşlanmalıdır. Zorla, zorunlu yapılan bazı hareketler çocuğu o değerlere karşı asi yapar ve ilk fırsatta tersi için çaba sarf eder. Hele hele gençlik döneminde ise değerlere başkaldırı başlar… Ve sonuçta toplumla ters düşen, içinde yaşadığı toplum ile yabancılaşan, her türlü kültürel değere asi olan gençlerin yetişmesi kaçınılmaz olmaktadır.

İnsanları kenetlenmiş, geçmişine, inancına ve diğer tüm kültürel değerlerine sımsıkı sarılmış mutlu bir toplum dileğimle…
 

Yazarın Diğer Yazıları