Eşref Bolukçu

Hastalıklar neden artıyor?

Eşref Bolukçu

Önceki yüzyıllara göre günümüzde insanların yaşam kaliteleri arttı, ölümlere sebep olan büyük çaplı savaşlar, kıtlıklar azaldı. Bebek ölümleri azalırken ortalama yaşam süresi arttı. Ancak, günümüzde hastalıklar da arttı. Önceki yüzyıllarda görülmeyen ya da az görülen hastalıklar çoğaldı.

Şeker hastalığı, kanser, kalp ve damar hastalıkları, psikolojik hastalıklar, kendi bağışıklık sistemimizin yine bize saldırdığı hastalık (otoimum) vb hastalıklar hızla artmaktadır. Bunun yanında çocuklarda otizm, hiperaktivite, dawn sendromu gibi sorunlarda görülme sıklığı da arttı.

Hastanelere gidildiğinde sanki herkes orada ve hasta. Doktorlar, yüzlerce hastayı günlük muayene etmek zorunda kalmaktadır. Hekime başvuru sayısı, yıllık toplan, 700 milyonlarla ifade edilmektedir. Milyonlarca MR ve tomografi çekilmektedir.

Son birkaç yıldır virüs ve bakteri kaynaklı hastalıklarda salgın boyutunda artışlar görülmektedir. Bu yazımda bu salgınlardan bahsetmeyeceğim.

Son zamanlarda ciddi olan herhangi bir hastalıktan dolayı doktora giden birçok hastanın, “ailende bu hastalık var mı, annende var mıydı, baban da buna benzer hastalık geçirdi mi…” gibi sorularla karşılaşılıyor olması artık normal olarak görülmektedir. Hastalığının aileden kendisine geçtiği ya da genetik olduğu düşüncesi kişileri çaresiz bırakmaktadır. Genetik olan bir hastalığın ise tedavisinin tam olarak olamayacağı düşüncesi toplumda hâkim olmaktadır. Hatta birçok hekim de durumu bu şekilde ele almaktadır. Bu durum, beni hayrete düşürmekte ve üzmektedir. 

Beni hayrete düşüren başka bir yaklaşım ise hastalığın sadece sonuçları ile ilgilenilmesidir. Hastalıklara davetiye çıkaran beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzı neredeyse önemsenmemektedir. Oysaki hastalıkların yaşam tarzımız ile, beslenme alışkanlıklarımız ile, kullandığımız temizlik maddelerinin içindeki kimyasallar ile, vücudumuzda-hücrelerimizde biriken ağır metaller ile, hareketsiz yaşam ile, gündüzün güneşsiz geçirilmesi ile, gecenin aydınlıkta geçirilmesi ile yakından ilgilidir.

Vücut için, beyin için, organlar için, hücreler için gerekli olan mineraller, vitaminler, tuzlar yeteri kadar alınıyor mu? Dahası hekimlerimiz teşhis koymada ve tedavide bunları önemsiyor mu? Açıkçası, bu konu üzerinde duran hekimlere ben pek rastlamadım.

Tükettiğimiz gıdaların içinde olması gereken mineraller, vitaminler, antioksidanlar, tuzlar, yağlar gerçekten yeterli mi? Bu durumun önemi üzerinde duran hekimleri ben pek görmedim. Bu yaşıma kadar bana omega 3’ün önemi üzerinde duran bir hekimim hiç olmadı.

Yediğimiz meyvelerin hasat olana kadar onlarca kez zehir ile zehirlenmesini önemsemiyoruz. Aylarca bozulmasın diye üstü tamamen parafin ile kaplanan elmaları yemeyen var mı? 

Kullandığımız temizlik maddelerinin, kâğıt havluların, tuvalet kağıtlarının içindeki kimyasalı önemsiyor muyuz? Bulaşık ya da çamaşır yıkama için çıkarılmış olan ve diğerine göre çok daha iyi temizleyen maddeyi daha çok tercih etmiyor muyuz? Oysaki ne kadar çok temizliyorsa içindeki kimyasal daha fazladır.

Velhasıl, yediklerimiz, içtiklerimiz, kullandıklarımız konusunda çok bilinçsiz bir toplum haline geldik. Bu toplumda, toz halindeki zehire üçü bir arada kahve; zehir saçan ve adına kola denen sıvıya gıda denmeye devam edildiği müddetçe asla sağlıklı bireyler olamayacağız.

Yazarın Diğer Yazıları