Enes Tarım

Ölü ruhlar

Enes Tarım

Uzun süredir gelişen batı karşısında şuur dünyamızda bir geride kalmışlık sendromu sürecinde yenilenmeye, bir şeyler üretmeye ve toparlanmaya çalışıyoruz.
Beynimizin bir lobu geleneksel sünni saiklerle dolu bir hafızayı muhafazayı emrederken; diğer bir lobu da sürekli aklı öncelemeyi; kitabı yenilikçi ve protestan bakış açısıyla yorumlamayı, vahyin kaynağını yalnızca kitaba indirgemeyi fısıldıyor.
İlahiyatlarımız, kurumlarımız, camialarımız, teşkilatlarımız, basın ve sosyal medya ağlarımız ile hepimiz bu sinsi ve tahrip edici ikilemin kuşatması altındayız. 
Dine ait ne varsa artık büyük bir zihni deformasyon içerisinde, müphemliği değil; tekfir edici kolaylığı seçerek yorumluyoruz.
Ve malesef uzun süredir mücadeleci, devrimci, başkaldırıcı o muhalif ruhu kaybettik.
Kimimiz yüzyıllar öncesi fetvalara tutunup onların tahrip edilmemesi umudu ile geçmiş müfredata sıkı sıkı sarılırken, kimimiz de dini salt kitaba indirgemeci, hadisi ve sünneti toptan inkar edici düşüncelere sapıyoruz. 
Kimimiz karşımızdakileri modernistlik sapkınlıkla suçlarken kimimiz de süslü cümlelerle “uydurulan dine karşı indirilen dini “ anlatıyoruz.
Birimiz geçmişin eski birikimini tümden kutsal sayarak bugün tüm yapmamız gerekenin bu matbuatı ezberlemek ve tekrar etmek, yeni uygarlığımızı bunun üzerine bina etmek gerektiğini yazıp çizerken; kimimiz de tüm bu geçmiş İslami birikimlerin üzerini çizmemiz gerektiğini canhıraş savunuyoruz. 
Bir yanımız akla dair ne varsa reddederek aklı putlaştırdığımızı iddia ederken diğerlerimiz dini sadece aklı önceleyen yorumlarla çözümlemeyi öneriyor.
Ve bu çok yönlü düşünce anaforunda bizler; gerçek İslami şuur ve birikime sahip kişilikler, nesiller yetiştiremiyor; popülizm üzerinden dini okuyan, yorumlayan şuursuz kavgacı tekfirci muhafazakar kişilikler üretip duruyoruz. 
Hayatının merkezine İslamı koymuş, Allah’a aidiyet hisseden, tüm yaptıklarının ve yaşadıklarının bir ibadet olduğunun bilincinde olan ve her şeyi yaratıcıya hizmet kabul eden ideal kişilikler maalesef artık yok çevremizde. 
Kendini ve toplumu, kitabın ana ilkeleri ve dinin asılları üzerinden okuyarak örnek alabileceğimiz Kuran ahlakı doğrultusunda yaşayan kimsecikler kalmadı etrafımızda...
***
Ve nedense bugüne kadarki birikimlerimizin heba olma tehlikesi karşısında hiç mi hiç endişelenmiyoruz.
İlmi birikime sahip, olayları hikmetle yorumlayarak bize yol göstermeye çalışan kişiliklerin olmayışı ya da azlığı İslami gelecek anlamında artık düşündürmüyor bizi.
Etrafımızdaki kalabalıkların bilinçsiz, şişirme ve niteliksiz yığınlar oluşu hiçbirimizin dikkatini celbetmiyor.  
Oysa sayısal çoğunluğun değil, bilinçli toplulukların asıl olduğunu hepimiz biliyoruz. 
Çünkü sadece birikimle beraber bir bilince sahip olmak eylemsel olmayı doğurur.
Bir ideal doğrultusunda yaşamayı, kitabı, hikmeti hayatın merkezine almayı zorunlu kılar. 
Yani bilinçli olmak, hayatın tüm boyutlarında bir dünya görüşü ve hayat tarzını seçmektir. 
Bugün bizler bilgisel anlamda birikimli ve yetişkin, bilinçsel anlamda niteliksiz kalabalıklarız. 
Bilgi birikimlerimizin bizleri getirmesi gereken aşamaya bir türlü geçiş yapamamakta, bilinçsel düzeyde arafı yaşamaktayız 
Dünya ve içerisindekilere olan sevgimiz bir örümcek ağı misali düşüncelerimizi ve irademizi kuşatmışken büyük bir rehavet içerisinde şuursuzca hiçbir şey yokmuş gibi, hiç bir şey olmamışçasına yaşantımıza devam ediyoruz.
Böyle bir zamanda uçuk kaçık tartışmalara dalmak, lale devrinde yaşıyorcasına şiirler yazmak, dini fantaziler üretmek, etrafımızda yaşananlara seyirci kalmak, suskun durmak, çaba sarf etmemek büyük bir vebaldir.
Asrısaadette yaşıyor hissederek, umursamaz, ilgisiz, muhafazakâr ve seküler yaşamları içselleştirmek sonucunu tahmin edemeyeceğimiz yok oluşlara götürecek bizi. 
Oysa değişebilmemiz için öncelikle durduğumuz yeri idrak etmemiz gerekir. 
Unutmayalım, 
Ölü ruhların eylemsellikleri yoktur ve ibadetleri makbul değildir.
Ve ölü ruhlar hiçbir zaman masivaya ulaşamazlar…
Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları