Doç Dr. Murat SEZİK

Yerel yönetimlerin yaşanabilir kent oluşturma politika araçları

Doç Dr. Murat SEZİK

Başta belediyeler olmak üzere yerel yönetimler görev sahalarına giren konularda kentlilerin daha rahat ve sorunsuz bir yaşam sürmeleri için çaba sarf eder. Bunun için de yasal düzenlemeler ve bu yasal düzenlemeler doğrultusunda alınan yönetsel kararlar önem taşımaktadır. Bu başlık altında yerel yönetimlerin yaşanabilir kent oluşturma politika araçları ve bu araçları kullanım şekilleri ele alınmıştır.

Yaşanabilir Kentler İçin Konut Politikaları

Konuta ilişkin Türk insanının yaklaşımını "Dünyada mekân, ahrette iman" aforizması ile de okuyabiliriz. Fakat yerel yönetimler bunu geçmişte de günümüzde de yeterince kavrayabilmiş değildir. Belediyeler hızlı kentleşmenin doğurduğu konut gereksinimlerini karşılayamadığından 1950'lerden günümüze taşınan gecekondu sorunlarının altında kalmışlardır. Belediyelerin yetersiz konut üretimi, niteliksiz konutların ortaya çıkmasına yol açmış bu da plansız ve sağlıksız kentleşme nedeniyle kentlerdeki yaşam kalitesini düşürmüştür. Konut edinme konusunda Türk halkının dünyanın diğer ülke halklarına nazaran daha istekli olduğunu vurgulayan Kızılot, konut yatırımlarında riskin bulunmadığı, çek-senet ve işçi derdi olmadığı, risksiz bir alan olduğu için halkın yatırımlarını buralara yönlendirdiğini ifade etmiş, (Hürriyet gazetesi,09.07.2008).
 
Ayrıca "elinize fazladan 100 bin tl geçince bunu ne yaparsınız" sorusunu cevaplayan vatandaşların %51,5'inin gayrimenkule yöneleceğini ifade ettiğini belirtmiştir. Günümüz dünyasında konut yeni nitelikler kazanmış ve sadece iktisadi ve toplumsal olarak değil mali olarak da önem taşımaya başlamıştır. Konut sektörü, sermaye piyasalarında yeni mali türevler yaratan, yatırımcılarına uzun vadede yüksek kazanç sağlayan bir getiri aracı konumuna gelmiştir. Sektörde mimarların, mühendislerin, plancıların ve diğer mesleklerin yanı sıra artık finansmancılar da yer almaktadır (Karayalçın, 20120: 11). Belediyelerin esasen halk için ucuz konutlar inşa edebilmesine imkân sağlayan 1580 sayılı yasaya eklenen ek 2. maddeye rağmen 08.07.1981 tarihinde kabul edilen ilk toplu konut kanununa kadar bekleme ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu kanundan sonra başta Ankara olmak üzere belediyeler konut girişimlerinde bulunmuşlar veya kooperatif girişimlerini desteklemişlerdir (Geray ve Doğan, 2018: 537).

Belediyeler düzenli kentleşmeyi sağlayarak kentin yaşanabilirliğini artırmak maksadıyla beldenin konut, sanayi ve ticaret alanı ihtiyacını karşılamak durumundadır. Bunun için belediyeler, belediye ve mücavir alan sınırları içinde, kanunlarla korunması gereken yerler ve tarım arazileri hariç imarlı ve altyapılı arsalar üretmek, konut, toplu konut yapmak, satmak kiralamak ve bu amaçla arazi satın almak, kamulaştırma yapmak, bu arsaları trampa etmek, bu konuda diğer kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği yapmak gerektiğinde onlarla ortak projeler gerçekleştirmek yetkisine sahip kılınmıştır ( Parlak ve Öktem, 2016:308). Ayrıca belediyeler belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kendisine, eşine veya on sekiz yaşından küçük çocuklarına ait konutu olmayan dar gelirli kişiler ile afete maruz kalanlara, sanayi bölgelerinden nakledileceklere veya üyelerinin tamamı bu durumda olan kooperatiflere bedeli 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre oluşturulan takdir komisyonu tarafından belirlenecek tutardan aşağı olmamak üzere arsa tahsisinin yapılabileceği ifade edilmiş, durumları 775 sayılı gecekondu kanununun 25. maddesine uyan kimselere de arsa veya konut sağlanabileceği belirtilmiştir. 

Bütün bu açıklamalardan sonra belediyelerin konut alanları ve konut inşası için yapması gereken iş ve işlemeler şunlardır: Arsa kamulaştırma, altyapı sağlama, plan ve proje üretme, konut talebini örgütleme, konut üretme, yerel halkın katılımının sağlanması, çevre düzenlemesi ve yerleşim sonrası kentsel yaşamın gerektirdiği hizmetlerin sunumu sağlanmalıdır (Erçetin, 2015: 617). Türkiye'de şu haliyle konut piyasası ucuz konut üretebilecek bir işleyişe sahip olmadığından bu görev öncelikle yerel yönetimlere, belediyelere düşmektedir.

Konu bu bağlamda ele alındığında belediyelere düşen birinci görev dar gelirli kentlilere veya herhangi bir geliri olmayanlara sosyal konutlar inşa etmektir. Bunun getirebileceği riskler de binlerce fakiri bir arada yaşamaya zorlayarak gettolar ve varoşlar oluşması durumudur. Hiçbir geliri olmayan günlük kazanıp bunu tüketenler ve konut kredisine ulaşması olanağı olmayan kesim için ise ucuz kiralık konut üretilmesidir. Türkiye'de hükümetlerin ve asıl olarak yerel yönetimlerin neden yeterli arsa üretemedikleri çok ciddi bir tartışma konusudur. Yerel yönetimlerin yeterli arsayı üretememesi kıtlık rantına ve haksız kazançların oluşmasına yol açarak, toplumda iktisadi ve ahlaki sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Bu sorun bütün büyükşehirlerin yaşadığı bir hal olmakla beraber İstanbul kıtlık rantlarının yaygınlığının ve aşırılığının simgesi olmuştur (Karayalçın, 2010: 104). 

Yerel yönetimlerde konut alanlarına ilişkin yaşanan en önemli sorunlardan bir diğeri de belediye başkanlarının imar düzenlemeleri üzerindeki etkisidir. Bu etki çoğunlukla kentleri yaşanabilir yerler olmaktan uzaklaştırmaktadır. Bu konuda Çebi, "Belediye başkanları adeta yarı tanrı gibiler, dedikleri dedik. İki dudağı arasından çıkanlar yapılması gerekenler ve kitabına uydurulması gereken işlerdir." (2016:101) değerlendirmesini yapmıştır. Turgut Cansever ile yapılan bir görüşmede ise Cansever kentlerdeki konut planlaması ve arzı konusunda yerel yönetimleri eleştirerek "Bakın, Türkiye'de meclis üyelerinin hepsi istisnasız emlak komisyoncusu. Hal böyle olunca şehir hakkında söz söyleme imkânı kalmıyor." (Can ve Doğan, 2015: 87) değerlendirmesi kentteki konut rantının paylaşımına ilişkin fikir vermektedir. Yerel yönetim reformları ile beklenen, yereldeki mahalli müşterek ihtiyaçlar için oluşturulan ve güçlendirilen kurumların yerel halkın, özellikle de dar gelirlilerin menfaatleri için çalışmasıdır. Fakat birçok büyükşehirde yerelleşme ve yerel demokrasinin yerel yağmalama, rant paylaşımı projesi için fırsatlar silsilesi olarak kavrandığı yönündeki değerlendirmeler azımsanmayacak kadar çoktur. Yani yerel rantların kolay dağıtılabilir, kolay kontrol edilebilir, tabir yerindeyse ona buna kolayca peşkeş çekilebilir olması, yerelleşme gibi algılandı, kavrandı.

Kurttaş, bu yaklaşımı şöyle değerlendirmekte; "Bunun adına da özerk, yerel yapılanma denildi. Akademisyenlere de dönüldü, denildi ki, “siz yıllardır yerel özerklik, yerel iktidarlar, yerelleşme, yerinden yönetim,‘localauthority’ filan dememiş miydiniz; işte bakın, yerelleştik, istekleriniz gerçekleşti, hadi gözünüz aydın” denildi" (2006. 44), yaklaşımı önemlidir. Bu değerlendirmelerden sonra 2015 yılında TÜİK tarafından yapılan İllerde Yaşam Endeksi İl Sıralamasında konut başlığı incelendiğinde, birinci sırayı Sakarya ili almış ve onu Sinop ve Bolu takip etmiştir. Bu değerlendirmeler sayılan kentlerin konut stoku, niteliği ve planlanması bağlamında diğer kentlerden önde olduğu ve bu kentlerin halklarının konuta ilişkin daha az sorun yaşadığını göstermektedir. Son üç sırayı ise Mardin (79), Ağrı (80) ve Ardahan (91) almıştır  

(Devam Edecek)

Yazarın Diğer Yazıları