Doç Dr. Murat SEZİK

Bir kent ölüyor...

Doç Dr. Murat SEZİK

Kent denildiğinde ilk öğrenilmesi gereken onların canlı organizmalar gibi olduğudur. Doğan her kent mahalle mahalle büyür, gelişir serpilir, cadde ve sokaklarıyla güzelleşir. Kentler canlılar gibi hayatın akışı içerisinde zaman zaman mutlu olur, acı çeker, hüzünlenir. Hatta ilgilenilmediğinde küser, tadı kaçar vebunu size fark ettirmek için kendi dilinde fısıldar. Buna rağmen anlaşılamamak bir kentin sonunu getirir ve onu öldürür. 
V.S. Naipaul’un ifadesiyle, Kentler bir patlamayla ölmüyorlardı, yalnızca terk edildikleri zaman ölmüyorlardı. Herhalde herkes dertli olduğu zaman, insanların ulaşım zorluklarına katlanamadıkları için işlerini bıraktıkları zaman, hiç kimse temiz su içemediği ya da temiz hava soluyamadığı zaman ve hiç kimse yürüyüşe çıkamadığı zaman ölüyordu şehirler. Herhalde sakinlerine sunabilecekleri hiçbir güzellik kalmadığı zaman, görsel canlılıklarını yitirdikleri ve sakinlerine tattırdıkları insanlık duygusunu artık tattıramadıkları zaman, sadece birçok insanın yaşadığı yerler haline geldikleri zaman ve sakinleri acı içinde yaşadığı zaman ölüyordu şehirler.  
Ve Malatya ölüyor…
Malatya’nın tadı kaçtı, acı çekiyor, anlaşılmak istiyor. Fakat yerel siyasetçilerin tüm umursamazlığı, tüm hoyratlıkları ve kaprisleri öldürüyor Malatya’yı. 
Yaklaşık 205 gündür sorunlarını kulak duysun, gözler görsün diye kendi dilinde anlatıyor. Şebeke suyu çamuruyla, gökyüzü toz bulutlarıyla, binaları terk edilmişliğiyle sesleniyor. Ölüyorum…
Malatyalının, diğer kentlilere üstünlük kurmak için övgü ile anlattığı hallerden eser yok.  Su şişede, tarihi eserler kitaplarda, sokaklar ve caddeler hatıralarda kaldı.
 Birilerinin çarşı dediğini duyar gibiyim. Evet, kentlerin hayat damarları çarşılarda toplanır. Bu bakımdan çarşılar kentlerin kalbidir. Bu mekânlarda kentliler birbirleriyle karşılaşır,  buluşup çay eşliğinde derin sohbetlerle zamanı çayda eritir. Malatya’nın kalbi yaralı. Fakat ne yazık duyan yok. Bu acıya kulak veren yok. Çünkü bu kentin yöneticilerinin “keşke”si yok. Oysa keşke diyebilmek ne büyük bir erdem. Ne kadar insan merkezli bir düşünce.
Keşke siyasetçiler daha yetkin ve basiretli olabilselerdi ve keşke siyaset bu kentin kaderi üzerindebu kadar etki etmeseydi. 
Siyaset bu kadar etki etmeseydi ehliyet ve liyakatli olanlar ve rant merkezli düşünmeyen insanlar kamu kurumlarında yetkilendirilir, imar komisyonları emekli işçilerin merhametine teslim edilmezdi. 
Bilgiye kıymet verilir söyleyecek sözü olanlar dinlenirdi. Fakat ne yazık ki siyasetin şımarık ve kendinden başkasını görmeyen, küçük dağları ben yarattım edası, şehri tüketti.  Belediye başkanları ağızlarından çıkan her bir cümleyi yarı tanrı edasıyla sarf ettiğinde kimse bu ne hal demedi. Diyemedi. 
Her bir meclis üyesi küçük küçük menfaatlerine halel gelmesin diye doğruları söylemedi, söyleyemedi. Maalesef içimizdeki beyinsizler ve menfaatperestler yüzünden Malatya bu hale geldi. 
Allah’ım, İçimizden bazı beyinsizlerin yaptığı şeyler yüzünden bizi helâk mı edeceksin? (Helâk etme yâ Rabbî!) Bu, senin imtihânından başka bir şey değildir.Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin.
 

Yazarın Diğer Yazıları