Doç Dr. Murat SEZİK

Siyasal sistemimiz ve kentlerimiz rant tuzağından kurtulmalı

Doç Dr. Murat SEZİK

Fransızcadan Türkçeye geçen rant sözcüğü, toprağın kullanım fiyatı olarak kullanılmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre rant; üretim faktörlerinden biri olan doğanın, salt doğal bir varlık olarak ekonomik gelirden aldığı payı, kirayı ya da getirimi ifade etmektedir (tdk.gov.tr, 2009). Yani rant üretim faktörlerinden toprağın ve madenler, petrol yatakları, ormanlar gibi diğer doğal kaynakların üretimden aldığı paya verilen isimdir. 

Ekonomik anlamda diğer tüm koşullar sabitken (ceteris paribus), arzı sabit olan toprak ve diğer doğal kaynakların kullandırılması karşılığında toprak sahibine ödenen bir bedel olmasından dolayı “rant” kavramı, literatürde çoğu kez “toprak rantı” kavramına koşut olarak ele alınmaktadır. Bunun nedeni verimsiz olarak kabul edilen toprakların haricindeki tüm toprak parçalarının sürekli olarak yükselen talep karşısında fiyatının artıyor olmasıdır.

Kamunun ve özel sektörün aldığı yatırım kararları, toprağın, kent içindeki ya da kentsel gelişme yönündeki göreli konumuna bağlı olarak, kullanım ve değişim değerini arttırmakta ya da azaltmaktadır. Konu kentleşme bağlamında ele alındığında; kentsel faaliyetler gelecekteki gelişme yönüne ve büyüklüğüne göre, belirli miktarlarda kentsel toprağa gereksinme duymaktadır. Gerekli olan tesislerin yapılması için, kamunun ve özel kesimin artan kent toprağı istemi, toprağın değerini de sürekli olarak arttırmaktadır. Bir arazi parçasının önce tarımsal kullanımdan kentsel kullanıma (tarımsal araziden arsaya)  dönüştürülmesi, dolayısıyla altyapı hizmetlerinin götürülmesi, yol, otopark, yeşil alan, meydan vb. kamusal hizmetlere ilişkin gerekli tesislerin yapılması, kentsel arsa olmasını dolayısıyla her aşamada toprakta değerin katlanarak yeniden üretilmesini sağlamaktadır. Harvey, toprağın ve üzerindeki yapıların, güncel kapitalist iktisatta mal olduğunu ama sıradan mallar olmadığını belirtir. Harvey’e göre (2003: 148), bunların sıradan mallar olmadığı kimi özelliklerinden dolayıdır. Bu özellikler şunlardır:

1- Toprak ve yapıların yeri istenildiğinde değiştirilemez olması

2- Toprak ve yapıların kimsenin vazgeçemeyeceği mallardan olması 

3- Toprak ve yapılar göreli olarak daha seyrek el değiştirirler. Bazı girişimlerde (özellikle ağır sabit sermaye yatırımları söz konusu olduğunda), birçok kamu hizmetinin görülmesinde (yollar, okullar, hastaneler vb.) ve konutların sahiplerince kullanıldığı durağan sektörlerde toprak ve yapılar, sürekli kullanımda olmalarına karşın, seyrek olarak mal biçimini alırlar,

4- Toprak kalıcıdır ve çoğunlukla yapıların yaşam süresi hayli uzundur. Tarihsel olarak toprak ve yapılar en önemli değer biriktirme depoları olmuştur, 

5- Piyasa değişimi zaman içinde bir anda oluşur, ama kullanım bir zaman dilimine yayılmıştır,

6- Kapitalist ekonomide kentsel toprak ve mülk piyasasının işlevsel olabilmesi için mali kurumlar önemli bir rol oynamalıdır,

7- Toprak ve yapıların, kullanıcı için, birbirini dışlamayan çok sayıda kullanımı vardır. Barınak, mahremiyet alanı, servet biriktirme aracı vb.

Kentsel topraklarda rant, farklılık rantı, konum rantı veya erişebilirlik rantı olarak tanımlanmaktadır. Kent merkezine en uzak noktadaki kentsel topraklar en az değerli topraklar, merkeze en yakın noktadaki kentsel topraklar da en değerli topraklar olmaktadır. Ulaşılabilirlik açısından kent merkezindeki toprakların rantı daha yüksek olup, merkezden uzaklaştıkça ulaşılabilirliğe bağlı olarak rant düşmektedir. Ancak, artan kentsel nüfus çerçevesinde tek merkezli yapılar, ana merkezle güçlü ulaşım ilişkileri içinde yeni alt merkezlerin oluşmasını desteklemektedir. Çeşitli ticari aktiviteleri ve sosyal mekanları barındıran alt merkezler,  kentin düğüm noktalarını oluşturmakta ve merkez tanımını tekrarlayarak çevresinde oluşan farklılık, konum ve erişebilirlik rantının etkisini kent merkezinden alt merkezlere taşımaktadırlar. 

Başta tarım alanı olarak kullanılan topraklar, yerel ya da merkezi yönetimlerin çalışmaları sonucunda altyapı hizmetleri getirilerek ve imar hakları verilerek kentsel toprağa dönüştürülmektedir. Bu dönüşüm sürecine de “kentsel toprak üretimi” denilmektedir. Üretilen kentsel topraklar üzerinde oluşabilecek kentsel rantlardan bahsedebilmek için gayrimenkul sahibinin kentlerde yer alan gayrimenkulleri için yapmış olduğu maliyet bedelinden fazla kazanç sağlaması gerekmektedir.

Kentsel toprak rantlarını oluşturan faktörler ve Türkiye açısından etkinlik sıralaması yapıldığında imar afları, imar planları, özelleştirmeler, kentsel dönüşüm ve spekülasyonlar şeklinde olduğu söylenebilir.

Kentsel toprak rantı ülkemizde siyasal yatırım aracı olarak ortaya çıkışı başta gecekondu afları olmak üzere çeşitli dönemlerde çıkarılan imar afları ile gerçekleşmiştir. Kentsel rantları ortaya çıkaran diğer faktörler incelendiğinde ikinci sırada imar planlarının geldiğini ifade etmek gerekir. İmar planlarına ilişkin yaşanan en önemli sorunlardan biri belediye başkanlarının imar düzenlemeleri üzerindeki etkisidir. Bu konuda Çebi, "belediye başkanları adeta yarı tanrı gibiler, dedikleri dedik. İki dudağı arasından çıkanlar yapılması gerekenler ve kitabına uydurulması gereken işlerdir"  (2016:101) değerlendirmesini yapmış,   Turgut Cansever ile yapılan bir görüşmede ise Cansever kentlerdeki konut planlaması ve arzı konusunda yerel yönetimleri eleştirerek, "Bakın, Türkiye'de meclis üyelerinin hepsi istisnasız emlak komisyoncusu. Hal böyle olunca şehir hakkında söz söyleme imkânı kalmıyor" değerlendirmesi kentteki konut rantının paylaşımına ilişkin fikir vermektedir.

Özelleştirmeler ve özelleştirmeler neticesinde yeniden yapılması gereği duyulan kentsel planlama neticesinde rant açısından en verimli alanların birkaç sermayedarın kullanımına verilmesi durumu kentsel rantı ortaya çıkaran bir diğer faktördür. Dördüncü olarak bu başlık altında incelenmiş olan kentsel dönüşüm yer almaktadır. 

Bir diğer faktör ise spekülasyondur. Spekülasyon, ileride meydana gelebilecek değer artışlarından yararlanabilmek için, bireylerin ellerindeki arsaları boş bekletmelerine veya bu amaçla arsa satın alarak “arsa spekülasyonu” yaparak yüksek rant geliri elde etmeye çalışmaları ülkemizde sık rastlanan durumlardandır. 

Yerel yönetimlerin rant dağıtım aracına dönüşebilen imar planları üzerinde durulması gereken bir başlık. İmar planları kentin hangi bölgelerinin gelişeceğine karar verdiği gibi, kentin sosyal kültürel ve ekonomik faaliyetlerinin nerede, nasıl ve ne ölçüde yapılacağı sorularına yanıt veren hukuken bağlayıcı niteliği olan kararlar bütünüdür. Çoğu kez siyasal yozlaşmaya yol açan kentsel rantın bölüşümü siyasi parti temsilcileri, emlakçılar, müteahhitler, arsa ve yapı sahipleri, arsa spekülatörleri, kamu görevlileri, sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu bir ağ içerisinde karar alma mekanizmalarına dâhil olarak gerçekleştirilmektedir. Kongar'a göre  (1998: 563), kentsel rantın bölüşümü sürecinde, politikacılar ile mafya tipi kişiler, üst gelir grupları veya örgütler arasında " yasadışı " ittifaklar ortaya çıkmaktadır.

Kentsel rantın siyasal sistemi denetlediğini ifade eden Karasu (2010:378), rant siteminin aktörlerini dört gruba ayırmaktadır. Buna göre birinci grup yağmayı bizzat yapan, doğrudan gerçekleştirenlerdir. Bu gruptakiler kimi zaman masum gecekonducu, otoparkçı, barakada iş yapan esnaf kimi aman şirket, dernek, vakıf gibi yasal kimlikli kuruluşlar olarak görülmektedir.

İkinci grup mafyadır. Bazen yağmayı kendi yapmakta, yağmaladıkları yerleri kendileri işletmekte, kiraya vermekte veya satmaktadırlar. Mafya yalın kimliği ile ortaya çıkabildiği gibi emlakçı, dernek yöneticisi, muhtar, il genel meclis üyesi veya belediye meclis üyesi gibi resmi sıfatlarla da ortaya çıkmaktadır. 

Üçüncü grup politikacılardır. Çünkü politikacıların isteği, bilgisi ve onayı olmadan devlet malının yağmalanması ufak tefek bireysel olaylar dışında nerdeyse imkansısıdır. Politikacılar çoğu kez ideolojik kökenlerini güçlendirmek, oy almak, oyu daha da artırmak ve çevresini zenginleştirmek gibi amaçlarla her türlü ranta göz yumabilmektedirler.

Dördüncü grup, politikaya bulaşmış bürokratlardır. Bu kişiler iş başına geldiklerinde yetkilidirler ve politikacılar ile iş birliği içerisinde çalışmaları gerekir. Özellikle liyakatleri ile değil de politikacıların lütufu ile  iş başına gelen üst düzey yöneticiler çoğunlukla yağmayı kılıfına uydurmak ve yağmayı planlamak gibi görevler üstlenmektedirler.  

Kentsel alanlar gerek merkezi idarenin gerekse yerel yönetimlerin tasarrufları neticesinde rant peşinde koşan çevrelerin zenginleşmesi için kullanıldığı sürece kentlerde gerilimler artacak hatta siyasal sisteme olan güven bundan zarar görecektir. Zira siyasal güven sarsıldığında kurumlara olan güven, hükümete olan güven ve siyasi lidere olan güven azalmakta bundan da başta siyasal kurumlar olmak üzere toplum önemli zararlar görmektedir.

Kaynakça

Çebi,A. (2016), Merhametli Şehirler, İstanbul: Akıl Fikir Yayınları

Harvey, David (2003), Sosyal Adalet ve Şehir,, Çev. Mehmet Moralı, Metis Yayınları, İstanbul.

Karasu, Mithat Arman (2010), "Kentsel Rant, İmar Planları ve Siyasal Yozlaşma",  Toprak Mülkiyeti Sempozyum Bildirileri, Memleket Yayınları, Ankara.

Kongar, Emre (1998), 21. Yüzyılda Türkiye, Remzi Yayınevi, İstanbul

Yorumlar 1
Aydın Arif 29 Kasım 2020 12:45

Yapısal konuları yazmanız doğru, ancak bu üslup ve yazı tekniği ile yanlış. Daha rahat ve anlaşılır, okunurluğunu artıran bir üslup olmaksızın yazılarınızı okutmanız zor. Yazmış olursunuz olmasına ama okutmadıktan sonra sizce de bunun bir anlamı var mı? Ha reklam olsun, ontolojik varlığım benim için önemli ve bu sayfalar bunu sağlıyor diyorsanız sorun yok. Şehre ve insanına olan saygınızı ifade etmek için akademinin tozlu düz ve anlaşılmaz basamaklarının dışına çıkın. İşte o zaman büyük emekler vererek, akademik alıntalardan oluşan yazılarınızı insanlar okuyabilir. Mesele yapısal ve yakıcı sorunlarımızın dışına çıkmak değil, mesele bu sorunları aktarmada kullandığımız dilin elverişliliği meselesi. Dolayısı ile dil bir engel, tamamen bir bariyere dönüşüyorsa, yazmanın ne hükmü var? Dilinizi tıpkı mesajı ve iletiyi doğrudan başarılı bir şekilde sağlayan bir köprü gibi inşa edin, doğum sancıları çekin bunun için gerekirse, eğer yazmaya devam edecekseniz. Akademik, kuru bir dehlizden çıkmanız kolay olmayacak, farkındayım. Ancak medyada ve kamusal alanda insanların ortak sorunlarına ilişkin bir vicdan meselesi yaptığınız kronik hastalıklarımız için sadece teşhis değil, duyarlılık geliştirmek adına anlaşılır olmak da bizim için en az güttüğümüz amaçlar kadar kritik. Akademik literatür için kullandığınız üslup, bu mecra için uygun mu, çevrenize sorun biraz. Olmadığını siz de ben de biliyoruz. Azami dikkat ve duyarlılık, en azından okura saygı için... Başarılı yayınlarınızın devamı dileklerimle.

Yazarın Diğer Yazıları