Ali Canpolat

Peyami Safa

Ali Canpolat

Peyami SAFA, edebiyat, sanat, sosyoloji, felsefe, psikoloji gibi farklı alanlarda yazdığı yazılarla çok yönlü bir yazar kimliğine sahip, eserlerinde ise doğu-batı sentezini, ahlaki çözülmeleri ustalıkla elen alan Türk Edebiyatının güçlü kalemlerinden biridir.

On bir yaşında iken “Piyano Muallimesi” ile edebiyat hayatına başlamış olup, on üç yaşında ise “Eski Dost” isimli bir roman denemesi yapmıştır. 
Çocuk yaşlardayken usta kalemin şiiri ‘‘Hak Yolu’’ Dergisinde yayımlanmıştır. 
Düşüncelerini ve yaşamını eserlerinde dile getiren Peyami SAFA, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, “Matmazel Noraliya' nın Koltuğu” ‘‘Biz İnsanlar’’ ‘‘Şimşek’’ ‘‘Canan’’ ‘‘Sözde Kızlar’’ “Yalnızız” gibi eserleriyle edebiyat dünyasında kendinden söz ettirmiştir.

Server Bedi, Safiye Peyman, Çömez ve Serazad gibi takma isimler de kullanarak hikâyeler yazmıştır. Milletimizin çok sevdiği polisiye romanlar onun kaleminden çıkıyordu. 
Verdiği bir mülakatta: “Server Bedi benim müsveddemdir. Üstünde az düşündüğüm, az çalıştığım, mesuliyetten nefsime beraat kazandırmak için kullandığım bir maişet imzası’’.

Cingöz Recai” adı altındaki yazıları defalarca basılır ve 1944’te “Harikulade Maceralar” da toplanmıştır.
"Yeni Mecmua", "Büyük Doğu", "Vakit", Milliyet, "Son Havadis", "Çınaraltı" nda yazıları yayımlanan Peyami SAFA, muhtelif fikir akımlarını benimseyerek edebi ve fikri yazılar kaleme aldı, romanlarını ise tefrikalar halinde gazete ve dergilerde yayımlamaya devam etmiştir.

Mehmet Niyazi, Safa'nın ‘‘Doğu- Batı Sentezi’’ meselesine bakışını şu şekilde değerlendirir: "Şurası bir gerçektir ki, hem Doğu hem de Batı medeniyeti hakkında kafa yoran tek fikir adamımız Peyami Safa’dır. Batı medeniyetinde olan gelişmelerin, biz Doğulu milleti rahat bırakmayacağına dair bu konuda Peyami Safa idrak sahibiydi. Çünkü onlarda vicdan olmadığını gayet iyi biliyordu. Sömürge hayat telakkisi haline gelmişti. Doğu-Batı sentezinin gerekliliğini savunan Peyami Safa, bu konuda şu yaklaşımı savunmuştur:
‘Aramızda müfritler müstesna, hepimiz hem Doğulu hem de Batılıyız. Doğu- Batı sentezi bizim yani bütün insanların tarih ve ruh yapısı kaderimizdir. Doğu ile Batı arasındaki mücadele her insanın kendi nefsi ile mücadelesine benzer. Bunların sentezi insanın var olmak için muhtaç olduğu vahdetin ifadesidir. İnsan bütünlüğünü ve tamlığını ancak bu sentezde bulabilir.’’

Hayatının kırk üç yılı durmaksızın yazı yazarak geçiren usta edebiyatçının naaşı, 17 Haziran 1961'de Şişli Camisi'nde kılınan cenaze namazının ardından Edirnekapı Şehitliği'nde eşinin ve oğlunun yanında toprağa verildi.

Yazarın Diğer Yazıları