Failler hala bulunamadı

Malatya Medeniyet Derneği Başkanı Hakan Ertürk, Dernek üyeleri ve beraberindekiler bundan tam 26 yıl önce, yani 5 Temmuz 1993'te 33 kişi katledildiği Erzincan'ın Başbağlar köyünü ziyaret ettiler. Ertürk, hala faillerin bulunmadığı Başbağlar'da, yaşanan acıları paylaşmak, dertlerine ortak olmak ve tarihe not düşüp şahitlik etmek adına bu ziyareti gerçekleştirdiklerini ifade etti.

Failler hala bulunamadı

33 kişi katledildi, failleri 26 yıldır bulunamadı.
Tam 26 yıl önce, 5 Temmuz 1993 tarihinde Erzincan'ın Başbağlar köyünde korkunç bir katliam gerçekleştirildi. Köy meydanında toplanan masum 33 insan vahşice katledildi. 
Başbağlar katliamının 26. Yıldönümüde Malatya Medeniyet Derneği başkanı Hakan Ertürk, dernek üyeleri ve beraberindekiler Başbağlar köyünü acılarını paylaşmak, dertleri ortak olmak ve tarihe şahitlik ederek not düşmek için Başbağlar köyünü ziyaret ettiler. 

Erzincan kent merkezine 220 kilometre uzaklıktaki Başbağlar köyüne 5 Temmuz 1993 akşamı gelen teröristler, kadınları derede topladıktan sonra para, altın ve değerli eşyayı alarak yağmaladıkları tüm evleri ateşe verdiler.

Bundan sonra sözü Malatya Medeniyet Derneği Başkanı Hakan Ertürk’e verelim. Hakan Ertürk’ün ağzından izlenimlerini dinleyelim. 

BAŞBAĞLAR VE BİZE KAZANDIRDIKLARI

Yazının başlığı ilk etapta size garip gelebilir ama yanlış okumadınız. Evet, Başbağlar bize kazandırdı. Dumura uğramış insanlığımızı, kurumuş göz pınarlarımızın yeniden hayat bulmasını, “Müslümanlar kardeştir.” düsturunun hislerimizde neşvünema bulmasını, hülasa kulluğumuzu ve kardeşliğimizi kazandırdı. Geçici de olsa bütün bunları kazandırdı bize Başbağlar. Başbağlar sadece bize kazandırmadı. Kendisi de kazandı. Tam otuz üç şehid kazandı. Bedeli ağır oldu ama kazanan Başbağlar oldu, Müslümanlar oldu. Tıpkı aldığı mızrak darbesiyle şehid olurken “Kâbe’nin Rabb’ine andolsun ki kazandım.” diyen Âmir bin Füheyre gibi. Zamanlar, mekânlar ve kahramanlar değişse de mü’mince bir sonun sonucu değişmiyor. Peki, ne oldu Başbağlar’da? Şimdi bu soruyu cevaplandıralım kalemimiz döndüğünce.

Tarih 5 Temmuz 1993’ü gösterirken Erzincan’ın şirin ilçesi Kemaliye’ye bağlı Başbağlar köyü her zamanki rutin günlerinden birine başlamıştı. Köy sakinleri köylerinin, o günün akşamında kan gölüne ve yangın yerine döneceğini nereden bilebilirlerdi ki…

İmam Adil, akşam namazı için ezan okumaya durduğu sırada katliamın başlama zili çalar. Katiller, köyü dört bir yandan sararlar. Telefon kablolarını keserler. Camide cem olan cemaati yaka paça dışarı çıkartıp bir meydanda toplarlar. Köy sakinlerinin isimleri tek tek anons edilip evler basılarak diğer erkekleri de getirirler. Kadın ve çocukları da köyün alt tarafındaki dere kenarında toplarlar. Eğer köylü zorluk çıkarmazsa sadece köyü yakıp gideceklerini söylerler. O güne kadar hiçbir terör olayı yaşamamış köylüler bir anda böyle bir olayla karşılaşınca ne yapacaklarını bilemezler. Hem mukavemet göstermeye çalışsalar ki ne yapabilirler? Emniyet güçlerinin verdiği bilgilere göre katliamı gerçekleştirenlerin sayısı 80-100 arasındadır. 

Katiller, erkekleri bir araya getirip bir müddet bölücü içerikli propaganda yaparlar. Aynı propaganda kadınlara da yapılır. Ayrıca üç gün önce Sivas’taki Madımak Oteli’nin yanmasının müsebbibi olarak Başbağlar köyünü görürler. Hatta bu da yetmez, cumhuriyetin ilk yıllarında vuku bulan Dersim Olayı’nı da sanki Başbağlar köyü sakinleri yapmış gibi “Sivas’ın ve Dersim’in intikamını alacağız.” derler. 

Katillerin bir kısmı meydanda topladıkları erkeklerin üzerine ateş açarken bir kısmı da cami ve okul dahil tüm köyü ateşe verirler. Kadınları ise "Sizi öldürmeyeceğiz. Siz bu acıyla her gün ölün." diyerek büyük bir acıyla baş başa bırakırlar. On dört(14) saat boyunca köye herhangi bir yardım gelmez. Yardım geldiğinde de katiller köyü çoktan terk etmişlerdir.
Katliamın neticesinde 28 kişi kurşuna dizilerek, 5 kişi de yakılarak katledilir. Olay yerinde 585 boş kovan bulunur. Kişi başına kaç kurşun düştüğünü varın siz düşünün… Rabb'im, bu kardeşlerimizi şehidlerden yazsın inşallah. Otuz üç canın yanında ayrıca köyde yanmadık bir tek hane kalmaz. Evlerde gizlenirken yanarak can verenlerin yanı sıra, ağıllardaki hayvanlar da yanarak can verirler. Dört gün boyunca köyden dumanlar yükselir. Katiller evleri ateşe vermeden evvel, köylülerin üzerinde ve evlerde işlerine yarar değerli eşyalara da el koyarlar. Katliamdan sonra da ellerini kollarını sallaya sallaya köyden ayrılırlar.

Cumhuriyet tarihinin o güne kadarki en büyük sivil katliamlarından birine sahne olan Başbağlar köyündeki saldırının ardından şehitler için anıt yapılır. Katliamın acısının ilk günkü gibi taze olduğu köyde, şehit edilenler her yıl olayın yıl dönümünde törenle anılmaktadır. Başbağlar köyünü ziyaret eden vatandaşlar, köyde katliamın yaşandığı alandaki şehitlik anıtında ve katledilenlerin defnedildiği Başpınar köyündeki şehitlikte dua ederler.

MAĞDURLARIN DİLİNDEN

Katliamda eşini kaybeden 53 yaşındaki Hatice Özdemir, aradan geçen 26 yıla rağmen katillerin bulunamamasından yakınıp diyor ki: “Anlatmakla bitmiyor bu acı. Sesimiz çok uzaklara gitti ama bizim acımızı anlayan çok az insan oldu. Katliamın olduğu akşam, eşim akşam namazı için camiye gitmişti. Ben de bir yaşındaki kızım için annemlerden keçi sütü almak amacıyla onlara gitmiştim. Annemlere vardığımda köye teröristlerin geldiğini duydum. Bunun üzerine çocuklarımı bir araya toplayarak eve gitmek istediğimde bir terörist önüme atladı. Konuşma yapacaklarını söyleyerek kadınları bir yere, erkeklerimizi ise bir yere topladılar. Toplandığımız yerde bir müddet sonra yoğun bir silah sesi duyduk. Teröristler gittikten sonra gece boyunca bekledik ve sabah namazı vakti girdiğinde silah sesinin geldiği yere gittik. Eşimin ölmüş olabileceğini düşünmek istemiyordum fakat gittiğimizde hepsi şehit olmuştu."

Katliamın çocuk şahitlerinden olan Muharrem Baltacı da akşam namazı sırasında teröristlerin köye baskın yaptıklarını ve insanların kadın ve çocukların gözleri önünde yakıldığını ifade ediyor. Baltacı ayrıca, köyün iki girişinde terör örgütü mensuplarının bulunduğunu, bir tarafta kadınların diğer tarafta ise erkeklerin toplanıldığını söyler ve devam eder:  "Yengem, yeğenim ilk kez köye gelmişlerdi. Korktukları için evden çıkamayarak yatağın altına saklanmışlardı. Daha sonra yengemi iki çocuğunu kucaklamış şekilde bir oğlu ile şehit edilmiş olarak bulduk. Köy meydanının üst tarafına geldiğimizde tüm erkeklerin şehadet şerbetini içtiğine şahit olduk."

Katliamda eşini, oğlunu ve bazı yakınlarını kaybeden Elif Akpınar ise katliamın acısını unutamadıklarını vurgulayarak şunları söyler: "Bizi evden çıkarıp derenin içerisine topladılar. Orada bizi öldürseler bundan iyiydi. Benim ne acı çektiğimi bir Allah biliyor." 

YARGI SÜRECİ

Başbağlar Katliamı'ndan yaralı kurtulan muhtar Ali Akpınar saldırının faillerinin bulunamamasına tepkili. Ali Akpınar,  Anadolu Ajansı'na sürece dair şunları söylemişti:

"Başbağlar adalet arıyor. Çalmadığımız kapı, gitmediğimiz makam kalmadı ama bugüne kadar sonuç alamadık. 1994 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesinde(DGM) başlayan davanın 4 duruşması Erzincan, 24 duruşması İzmir DGM'de görüşüldü. 1998 yılında Başbağlar Olayı takipsizlikle kapandı. Daha sonra sivil ve yargı önünde birçok denemelerimiz oldu. 2013 yılında 23. dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonuna da davamızı anlattık. Oradan da sonuç alamadık. Devlet Denetleme Kurulu'na elimizdeki bilgi, belge ve dokümanlarla gidip 7 saat açıklama yaptık. Dava dosyası Sivas olayı ile birleştirildi ancak Sivas olayıyla ilgili rapor hazırlandı, Başbağlar ile ilgili hazırlanmadı. O dosya içinde Başbağlar'a tek satır yer verilmedi. Sivas olaylarının intikamının alınması amacıyla Başbağlar Katliamı'nın yapıldığına ilişkin buraya bir bildiri bırakılmıştı. Buna rağmen maalesef Başbağlar olayı görünmez oldu. Bu dava süreci, maalesef 1998'de o zamanki İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesinde yapılan 24 duruşma sonunda takipsizlikle sona erdi. Tabii ki bu içimizde bir yara olarak kaldı. Gerçekleştirilen katliamla adeta haritadan silinen köyümüzdeki olayın maalesef sanığı yoktur. Bu nedenle şehitlerimizin kanı yerde kalmıştır. Başbağlar köyü mazlumları adalet aramaktadır. Adaleti yalnız Başbağlar köyümüz için aramıyoruz, bizim durumumuzda olan mazlum, mağdur ve cümle insanlar için arıyoruz. Başbağlar, şehitlerin kanı yerde kalmasın diye hak, adalet aramaya devam ediyor.

Başbağlar köyünün halkı şehitleri karşısında başları öndedir. O şehitler bizlere kıyamet günü soracaklardır: 'Bizi kim vurdu, adalet sağlandı mı?' diye. Biz bunlara cevap veremiyoruz. Bu sorular karşımızda ancak soru olarak kalmakta ve bu sıkıntıyı 26 yıldır çekiyoruz. Bizim tek istediğimiz bu olayın faili meçhul kalmaması. Suçlu ya da suçlular ile perde arkasında bulunarak görünmeyen teröristlerin ortaya çıkarılıp adalet önünde hesap vermesini istiyoruz."

İşte özetle yukarıda belirtildiği gibi bir katliama sahne olan Başbağlar köyünü, katliamın 26. yılında ziyaret etmek nasip oldu. Malatya’dan bir grup arkadaşla birlikte gerçekleştirdiğimiz bu ziyaretin, üzerimizde bıraktığı tesiri anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır. Bir yandan Ovacık, diğer yandan Çemişgezek ilçelerine komşu olan Başbağlar köyü, hoşsohbet ve misafirperver insanlarıyla zihnimizde iz bıraktı.

Köyü ziyaretimiz sırasında, katliama tanıklık eden ve yaralı kurtulan üç kişiden biri olan köy muhtarıyla bir sohbetimiz oldu. (Şu anki köy muhtarı olan Ali Akpınar, aynı zamanda katliamın gerçekleştiği zamanda da Başbağlar köyü muhtarıymış.) Muhtar, katliamdan yaralı kurtulmuş ve bacağında hâlâ o mâkûs günden kalma bir kurşun taşımaktadır. Muhtar, bizi iki katlı müzevari bir yere götürdü. Katliamın izlerini taşıyan birtakım eşyalar ile şehidlere ait bazı eşyaların sergilendiği bu mekânın bulunduğu yerde, katliamdan evvel köy okulu varmış. Katliamdan okul da nasibini almış. Ayrıca muhtarın talebi üzerine arkadaşlarla  “anı defteri”ne birkaç satır yazmak da nasip oldu. 

İnsan düşününce şöyle bir hakîkatin farkına varıyor: Kulları, şayet Allah’a karşı samimi olursa Allah, bir dağın başında da yaşasalar o kullarına şehadeti ikram ediyor. Hem de ayaklarına kadar götürüyor.

Başbağlar köyünde dikkatimi çeken iki hususu ifade etmeden geçmeyeyim:

1. İnsanlık olarak aradığımız ama pek de bulamadığımız insan ilişkilerindeki SICAKLIK, İLGİ ve TEVAZU kavramlarının tecessüm etmiş halini köy muhtarı başta olmak üzere görüştüğümüz her bir köylüde ayrı ayrı gördük.

2. Bir erkek ve iki kadın dut topluyorlardı. İki hanım bacımız da çarşaflıydı. Erzincan'ın Tunceli tarafındaki son köyü olan bu ıssız dağ köyünde sergilenen bu hassasiyeti görünce hem sevindik hem de kendi adımıza mahcup olduk.

Rabbim, birilerinin sinsi planlarına kurban giden 33 mazlum canı şehitlerden eylesin. 

Katliamda yakınlarını kaybeden; cami, okul ve evleri ateşe verilen; hayvanlarına kadar yakılarak geride ifadesi mümkün olmayan büyük bir acı ve yoklukla baş başa bırakılan mazlum kardeşlerimizi de rızası ve cennetiyle sevindirsin inşallah.
Vesselam...

"ŞEHADET BİR ÇAĞRIDIR. TÜM NESİLLERE VE ÇAĞLARA." (Şehid Metin YÜKSEL)