Vahdettin Yiğitcan

Zulüm İle Abad Olanın Ahiri Berbat Olur!..

Vahdettin Yiğitcan

Değerli okurlar,

İstanbul'da yaşadığım dönem içerisinde bugün tarihini net olarak hatırlamıyorum, 2000'li yılların başında Suriye'ye bir haftalık gözlem ziyareti gerçekleştirdim.

Şişli civarında bulunan Suriye Konsolosluğundan gazeteci sıfatıyla vize almam hayli gecikmeli gerçekleşti. Konsolos efendi bir türlü vize talebimi onaylamamakta ayak diretti. Asabım bozuldu ve konsolosluğun istihdam ettiği resmi tercümanına "vize vermezseniz vermeyin umurumda değil, fakat yaşadığım bu rezaleti haber yapıp yazacağımı" konsolos efendiye söyleyiver dedim...

Bu yumuşak güç tehdidim işe yaradı ve ertesi gün beni konsolosluğa davet ederek vizemi verdikleri gibi, pasaportuma "gazeteci olduğumu ve gerektiği hallerde kolaylık sağlanması" ibaresini de not olarak yazdılar. Nitekim pasaportuma yazılan bu ibarenin faydasını da gördüm.

Türkiye düşmanı "Tilki" lakaplı Suriye Devlet Başkanı baba Hafız Esed'in ölümü üzerine yerine geçen oğlu Beşar Esed hakkında basında çıkan çok olumlu haberlerin kışkırtıcı telkiniyle Suriye'yi görüp izlenimlerimi yazmak için yola çıktım.

Yola çıktım dediysem aklınıza gelen karayolu ya da havayoluyla değil, o yıllarda işletilen İstanbul-Haydarpaşa'dan Şam'a kadar uzanan demir yoluyla, yani konvansiyonel trenin yataklı vagonuyla Şam'a kadar bol maceralı bir yolculuk yaptım.

Güler misiniz, ağlar mısınız bilemem, İstanbul-Şam arasında işletilen binmiş olduğum o günkü trenin Türkiye sınırları içerisindeki tek yolcusu bendim. 

Seyyah ruhlu olduğumdan trendeki yalnızlığım umurumda değil, kafamda belirlediğim, Şam, Halep ve Lazkiye'yi görme heyecanı ile trenin müzikal tıkırtısı eşliğinde manzaraların tadını çıkara çıkara yolculuğum istasyonlar arası aktı geçti...

Trenimizde Suriyeli bir kompartman kontrolörü bir de temizlik görevlisi ile beraber toplam üç kişiydik. Onlar Türkçe bilmiyor, ben de yarım yamalak Arapça bilgimle tarzanca anlaşmaya çalışıyorduk... Allah var, bana çok iyi davrandılar, kendilerine ne yaptılarsa bana da aynen ikramda bulundular. 

Adana istasyonunda trenimiz hayli bekledi. Bu beklemenin sırrını yolculuğum bittikten sonra anladım. 

Gecenin bir yarısında trenimiz Halep'e geldi. Tren görevlileri beni Halep'te misafir etmek istediklerini, ertesi gün beni Şam'a kendilerinin götüreceklerini ısrarla söylemelerine rağmen ben kabul etmedim. 

Halep istasyonundan hareket ettik, ancak, patır patır arka vagondan yere paketler atılmaya başladı. Gecenin karanlığında göremiyorum fakat atılan hacimli paketlerin yere düştüğü anda çıkardığı tok sesin paketlerin içerisindeki nesnelerin yumuşak bir şey olduğu izlenimi veriyordu. Meğerse bir vagon dolusu battaniyeyi Adana'dan alarak kaçak bir yöntemle Halep'e getirmişlerdi.

Beni misafir etmelerinin altında yatan sebep ise vagonda yüklü battaniyelerin Halep'te kalması içinmiş... 

Anlatacak sayısız hatıra olmasına rağmen burada kesiyorum, zira konumuz çok sıcak ve on üç yıldır başımızı şiddetle ağrıtan Suriye meselesi.

Her Şey Ne Güzel Başlamıştı

Babasının ölümü üzerine Suriye Devlet Başkanlığı tahtına oturan Beşar Esed'in almış olduğu eğitim ve öğrenimi, aslına bakılırsa esasında diktatör olmasıyla bağdaşmayan bir durmdu. İngiltere'de okumuş ve göz doktoru olmuş bir insandı Beşar Esed. 

Başına geçerek genel sekreteri olduğu Baas Partisi Rejiminin katı kuralları, çok kısa zamanda Esed'i potasında eriterek kendine benzetmeyi başardı denebilir.

Suriye'de bulunduğum sırada halktan dinlediğim kadarıyla başkanlığının ilk zamanlarında Esed, sık sık halkın arasına karışarak birebir görüşmekten mutlu olan bir lidermiş. Esed'in bu davranışı halkta büyük bir memnuniyet yaratmıştı.

2000'li yıllarda Amerika, Suriye'yi terörü destekleyen ülkeler listesinde değerlendirdiğinden Türkiye'ye Suriye ile ilişkilerini kes baskısı yapıyordu. Bu baskıya rağmen Türkiye, yani Tayyip Erdoğan Hükümeti, Suriye ile ilişkilerini istenilenin tam aksine daha da Esed'le yakınlaşarak geliştirmenin çabası içerisindeydi.

Türkiye ile Suriye arasındaki sıcak ilişkiler ve yakınlaşma girişimleri, Suriye'de başlayan halkın demokratik talepleri neticesinde yavaş yavaş soğumaya ve giderek uzaklaşmaya evrildi.

Suriye'deki iç hareketlenmeler dünyanın ilgisini Suriye'ye çekti. Türkiye bu arada sık sık Dışişleri Bakanını Suriye'ye göndererek demokratik bir anayasa yapılması ve halkın özgürlük taleplerine duyarlı olunması yönünde telkinlerde bulundu ise de hiçbir olumlu cevap alamadı. 

Beşar Esed yönetimi Suriye'deki halkın en masum taleplerini kimyasal silahlar ve varil bombalarıyla susturmaya çalıştı. 

Bu arada sözde İslam Cumhuriyeti olan İran'ı yanına alan, dünyanın ikinci büyük gücü Rusya'yı da ülkesine davet eden Esed, üç koldan var gücüyle kendi halkını katletmeye başladı... 25 milyonluk Suriye nüfusunun en az 15 milyonluk kısmı ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Ülkesinden kaçan Suriyelilerin önemli bir kısmı ülkemize sığındı.

Amerika ve batılı güçler Beşar Esed'i etkisizleştirmek anlamında güç kullanmak için kırmızı çizgi olarak değerlendirdikleri Suriye'nin kimyasal silah kullanımını görmezlikten geldiler. Onlar için ölenlerin hiçbir değeri yoktu, çünkü ölenler müslümandı...

Amerika ve batılı güçler bu arada Suriye'ye ellerini kollarını sallayarak girdiler. Diledikleri yerlere yerleşip, piyon olarak kullandıkları terör örgütlerini eğit-donat-tahkim et yöntemiyle işlerine nasıl geliyorsa o alanda desteklediler. 

Dileriz "Besle Kargayı, Oysun Gözünü" anlamındaki bu atasözümüzün Amerika ve batılı güçler üzerinde gerçekleştiğini inşallah görürüz...

Suriye'de hüküm süren Baas diktası 12 günde yerle bir oldu. 

Zulüm İle Abad Olanın Ahiri Berbat Olur, atasözümüzün işaret ettiği hakikat, ah keşke iş işten geçmeden anlaşılabilse... 

Son yirmi dört saatine kadar Türkiye'nin uzattığı eli tutmayan Beşar Esed değildi aslında, İran'dı Esed'i yönlendiren...

Fiili anlamda 2011'den günümüze kadar süren 13 yıl boyunca bombardımanla darmadağın olan, yüzbinlerce insanın katledildiği, onbinlerce çaresiz insanın şişme botlarla çoluk çocuk denize açıldığı akdenizde can verdiği, tanımsız acıların yaşandığı Suriye’de hayat umarız normale döner.

Umarız Suriye halkı, hangi dinden, hangi mezhepten, hangi meşrepten olduğuna bakılmaksızın insanca yaşamanın, adaletle yönetilmenin huzurunu yaşar...

Zulüm İle Abad Olanın Ahiri Berbat Olur!..

Zorbalıkla hüküm süren Tilki lakaplı Hafız Esed'in sonu. Oğlu Beşar ise Rusya'da sığınmacı!

Zulüm İle Abad Olanın Ahiri Berbat Olur!..

"TİLKİ" Lakaplı Hafız Esed ve ailesi, sanki bir başka dünyadan gelmişler gibi

Zulüm İle Abad Olanın Ahiri Berbat Olur!..

Esed'lerden son, elveda...

Zulüm İle Abad Olanın Ahiri Berbat Olur!..

Sözde İslam Cumhuriyeti İran, Esed'le beraber Suriye'de katliam ortaklığı yaptılar.

Zulüm İle Abad Olanın Ahiri Berbat Olur!..Katil Beşar Esed'in bir diğer suç otağı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin

Yorumlar 1
Muammer Yıldırım 09 Aralık 2024 16:33

Vahdettin abi kalemine sağlık . Yazınızı güzel bir sözle özetlemişsiniz "Zulm ile abad olanın ahiri berbad olur". Başka söze gerek yok sanırım. Yine de Zalimler için yaşasın cehennem diyelim. Vesselam...

Yazarın Diğer Yazıları