Değerli okurlar,
Biraz fikri takip yapmaya ne dersiniz?
O malûm mektup olayını düşündükçe ateşler sarıyor beynimi!..
Geçtiğimiz hafta yok yerden Malatya'nın gündemine Vali Seddar Yavuz'un Malatya'da görev yapmış eski valilere gönderdiği mektup adeta zıpkın gibi saplandı.
Nasıl saplanmasın, Malatya'nın hali pür melali ortada. Millet perme perişan, bir dokun bin ah işit.
Bir türlü rayına oturtulamayan inşa süreci... Rezerv alan tartışmaları... Kimin ne yaptığı belli değil!..
Şehir hallaç pamuğu gibi atılmış. İş dünyası, çiftçiler ve tüm ahali kan ağlarken...
Sen bu şehrin çiçeği burnunda 32 günlük valisi olarak kalk, iş günleri anlamında hafta sonlarını da hesaba katarsak 24 günlük valisi olarak şehrimizde görev yapmış eski valileri göklere çıkarırcasına meth ü senalara gark et, garabet timsali bir mektup yaz onlara...
Yavuz'un mektubundan bir paragraf:
"Zat-ı alinizin, bu onurlu mesleği icra ederken, ülkemizin dört bir yanında olduğu gibi ilimizde de unutulmaz hizmetler ve eserler bıraktığınızı, gönüllerde yer edindiğinizi, büyük bir bahtiyarlıkla müşahede ettim. İlimizin, dolayısıyla ülkemizin her alanda gelişmesi ve kalkınması için yoğun çabalarınız, gayretleriniz ve emeğiniz aşikardır. Ülkemizin ve ilimizin bugünlere gelmesinde, büyük bir özveri ve fedakârlık içinde yapmış olduğunuz hizmetler, her türlü övgü ve takdirin üzerindedir."
Sormak lazım sayın Seddar Yavuz'a, sahi 24 günlük bir gözlemle şehrimizde görev yapmış eski valilerin hizmet ve eserlerini nasıl müşahade ettiniz, lütfen bizi de bu yüksek müşahadelerinizden nasipdar eder misiniz?
Ayrıca, Sümer Mensucat Fabrikası'nın , Tekel İnhisar ve Sigara Fabrikası'nın makina parkları, tezgâhları ve arsalarıyla kimlere peşkeş çekildiği, güzelim Şirket Han'ın nasıl satıldığı dönemlerin Malatya valileri bu fakirin nazarında bu şehrin kültür katilleri olarak ilelebet lanetle anılacaklardır.
Sayın Seddar Yavuz, sayılacak sayısız sıkıntı ve acımız var, en başta Malatya kültür felci yaşıyor...
İçimiz kan ağlarken sizin gırtlağımıza saplanan zıpkın misali bu mektubunuz, yaşadığımız hayatla örtüşmeyen, muhayyel yönüyle biz Malatyalıları derinden yaraladı. Nereden, neden gerek duydunuz anlamanın imkân ve ihtimali yok!
Rahmetli Çetin Altan köşe yazılarını "Şeytan'ın Gör Dediği" başlığı altında yazardı... Bizimki de benzer birşey...
Şimdi ünlemli bir soru geliyor akıllara, Seddar Yavuz'un yazdığı o mektubu eski valiler mi istedi, yoksa Yavuz'un safiyane bir düşünceyle içinden mi geldi!
Bu arada yapılan işin valilik olması nedeniyle eski valilere dizilen methiyeler, zımnen Seddar Yavuz'a da kendi ağzından yan cebine koyulmuş mu oldu?
Şeytan bu iğva üstüne iğva veriyor:
Valiler kimin onayıyla görevden alınıyor ve atanıyor?
Cumhurbaşkanı'nın.
Peki yere göğe sığdırılamayan başarılı valilerin görevden alınmalarındaki hikmeti nasıl açıklamayı düşünüyor sayın Seddar Yavuz!..
Şimdilik bu kadar yeterli...
'Mektup Yazdım Hasan'a Ha Hasan'a Ha Sana'
Değerli okurlar,
Mekânı Cennet olsun Rahmetli Şair Abdurrahim Karakoç'u bilirsiniz. Yolu sevdadan geçenlerin meftun olduğu şu meşhur 'Mihriban' şiirinin şairi...
Halk müziği sanatçısı Musa Eroğlu tarafından Mihriban şiiri bestelenince, edebiyat çevrelerinin ötesinde yediden yetmişe tüm halkımızın gönlünde ve dilinde unutulmaz türküler arasına girerek kültür hazinemizi zenginleştirmiştir.
Şimdi aklı eren ermeyen kime sorsan Mihriban Türküsünden size birkaç dize hatırlayabilir, söyleyebilir.
Merhum Abdurrahim Karakoç, içimizden biri olarak tevazu sahibi bir insandı ve kelimenin tam anlamıyla da halk lisanının ve hissiyatının söz sultanı bir üstadı idi.
2000'li yılların başında İstanbul'da çalıştığım ulusal bir gazetede Kültür Sanat Servisi Editörlüğünü yaparken bu fakir muhterem Abdurrahim Üstad ziyaretimize gelmişti. Üstadı ilk defa o ziyarette tanıma bahtiyarlığını yaşadım. Son derece mütevazı, güler yüzlü, hoş sohbet ve meselelerimize derin vukufiyetiyle saygı uyandıran bir izlenim edinmiştim.
Hayatı boyunca birçok işle meşgul olan Abdurrahim Karakoç bir ara 'politika'ya girer ve girmesiyle çıkması bir olur...
Durumu gören arkadaşları Karakoç'a sorarlar:
-'Üstad büyük bir iştahla politikaya girdin, neden girdin ve neden ayrıldın?'
Abdurrahim Üstadın cevabı çok manidardır:
-Politikaya ALLAH RIZASI için girdim.
-Politikadan ALLAH RIZASI için ayrıldım. olur...
Bizim kuşağın gençlik döneminde gençlere hitaben coşkulu bir dille kaleme aldığı 'Mektup yazdım Hasan'a ha Hasan'a ha sana' üst başlığıyla seri halde 'Hasan'a Mektup' adını verdiği şiirlerini manzum hikâye üslubuyla yazar. Bu manzumelerinde Rahmetli Karakoç, günün iç ve dış meselelerine yerli bir bakış açısıyla dikkat çekmeye çalışmış ve önemli ölçüde de başarılı olmuştur.
Üstadın Hasan'a Mektup'larından tadımlık iki dörtlük sunuyorum sizlere...
Merhum, sanki Malatya'nın depremlerle beraber yaşadığı yönetim felcini ve bugünkü çaresizliğini anlatıyor gibi:
Malûm ola hâlimiz
Burada ne düğün, ne BAYRAM kaldı...
En güzel UMUT'lar dalda ham kaldı!
Korku, hasret, isyan, keder-gam kaldı
Binalar temelden uçtu be Hasan.
Işte böyle... Malûm ola hâlimiz
Naçar, böğrümüze düştü elimiz
Güven duyduğumuz her güzelimiz
Bizlere bir kefen biçti be Hasan.