Vahdettin Yiğitcan

Uluslararası Tek Zenginliğimiz Fırat ve Dicle

Vahdettin Yiğitcan

Değerli okurlar,

İktidarı ve muhalefeti ile siyaset ortamının kör döğüşüne dönen didişmeleri, artık tiksinti verecek tekrarlarla bunaltıyor tahammüllerimizi. İçerideki bu kaos atmosferi ruh sağlığımızı da altüst ediyor.

Dışarısı, çok daha beter, Gazze'de, Lübnan'da, Suriye'de yaşananlara insan olarak kayıtsız kalmamız mümkün mü? PKK'sı, YPG'si, DEAŞ'ı, Amerika'sı, Fransa'sı açıktan açığa güneyimizde sınır güvenliğimizi tehdit ederlerken ilave olarak milyonlarca sığınmacının içeride yarattığı yığınla sorun... Bütün bunların ötesinde topyekün maruz kaldığımız enflasyon, hayat pahalılığı ve maddi yetersizlikler...  

Yanı başımızdaki Ortadoğu coğrafyasını kan gölüne çevirdi türedi Terör Devleti İsrail. 75 bin insanı hunharca katletti, yüz binlercesini yaraladı, sakat bıraktı...

Dünyanın gözünün içine baka baka aynı pervasızlığını sürdürmekte kararlı, gözü dönmüş İsrail.

Azgın siyonist, İsrail Terör Devleti'nin "Vaadedilmiş Topraklar"a ulaşmak için hallaç pamuğu gibi dur durak bilmeksizin attığı vahşet adımlarının nihai hedefi, güneyde Nil ve kuzeyde Fırat kıyılarına kadar uzanan sulak, verimli toprakları ele geçirmek.

Siyasilerin sıcak gündemleri kendi iktidar alanları ile sınırlıyken, duyarlı bilim adamları ise meselelere tarihsel ve coğrafi bir perspektiften bakarak ülkelerine karşı erken uyarı görevlerini yerine getiriyorlar.    

Böylesine yoğun, sıkışık ve sıcak olayların yaşandığı bir ortamda ülkemizin iki önemli bilim insanı Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ile Coğrafyacı Prof. Dr. Celal Şengör bir televizyon programında bir araya gelerek ülkemizde ve coğrafyamızda gerçekleştirilmek istenen sinsi planları bir bir anlatarak, yapılmak istenenlere dikkat çektiler.

Çok derin muhteva etrafında gerçekleşen o tadına doyulmaz sohbet sırasında, ülkemizin kadrini bilmediğimiz su gibi paha biçilemeyen değerde hayati öneme sahip iki kaynağımızın yegâne zenginliğimiz olduğunu vurguladılar.

Sayın İlber Ortaylı anlatıyor:

"Yıllardır bu memlekette (aksan taklidi yaparak) - Petrollerimiz varmış ta çıkarttırmıyorlarmış, bilmem neymiş de neymiş... Denildi durdu, evet petrollerimiz var, çıkarılmaz, çünkü maliyeti çok pahalıdır. Aşağıda (Arabistanı kast ederek) bu kadar ucuza petrol çıkıyorsa, gaz çıkıyorsa kim ne yapsın senin pahalı petrolünü. Ben bu konuda işin ciddi olduğuna halâ inanmayanlardanım duygu olarak. Konunun uzmanlarına soruyorum, doğru diyorlar.

Fakat bir meseleyi ihmal ediyorlar, belki de kasıtlı olarak. Fırat ve Dicle bu topraklarda doğuyor. Fırat ve Dicle akar bizim milletimiz bakar, bu sularımızın değeri bilinmez, aşağıda Araplar tahrip ediyorlar su kaynağını, çok kötü kullanıyorlar suyu.

Biz neyse ki, barajlar yapımını Süleyman Demirel'in genç mühendisliği döneminde başlattık, Keban yapıldı, Urfa Projesi, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) gerçekleşti ve daha birçok baraj yapıldı. Sulama sistemi kötü yapıldı, yan dallama, kılcal sulama sisteminin mes'ulü dönemin valisi Şahabettin Harput'dur. Sulanmış Urfa ovasının önemli bir sorunu da arazilerin dışarı satılmasıdır, stratejik bir sahada satılma olmaz. İsrail şirketlerine bile satılıyor, efendim diyorlar, yalan söylemeyin, her şeyi doğru konuşmak lazım, bu olmaz. Seyhan gibi bir barajların bile halâ kılcal sulama dalları tamamlanmış değil. Bu olamaz sistemi yürütmek lazım.

Uluslararası Tek Zenginliğimiz Fırat ve Dicle

Güneydoğu'da bir Kürt sorunu yok, su sorunu var
----------------------------------------

Su ve mühendislikle alakalı yakın bir akrabamdan aldığım ihtar şöyle: "Türkiye'nin Fırat ve Dicle nehirlerinden başka beynelmilel alanda başka önemli bir zenginliği yoktur."

Yavuz Sultan Selim bu bilinçle buraları aldıysa bir kez daha önünde şapkamı çıkararak selamlarım. Bu iki nehirden daha büyük zenginliğimiz yoktur. Bunun kullanımı, kullandırılması çok önemli, bu yüzden biz Suriye'nin tarım alanlarını bir müddet kontrol etmek zorundayız bu işgal değil, doğrudan doğruya bu iki nehrin getirdiği sulamayı orada akıllıca dağıtmak, alıştırmak için gerekiyor. Aksi halde onlara kalırsa suyu çok kötü, hor kullandıkları için bile bile açlıktan giderler.

Bölgede İsrail Batı Şeria'daki nehirlerin maalesef alttan kanallarını değiştiriyor, bu oyundan maalesef İsrail zararlı çıkar. Çünkü iç içe yaşıyorlar.

Ortadoğu'da herşeye rağmen stratejik ana noktaları, su başını kontrol edebilecek tek devlet Türkiye'dir. Çünkü gerekli teknik donanım, gerekli insani anlayış, bilgi ve beceri mühendislik ve kaynak Türkiye'de.

Netanyahu Ayaktakımı

Ortadoğu'da bu halleri gördükten sonra, Avrupa Medeniyetinin içinden çıkmış İsrail, baksana ne kadar kendine kapalı. Önemli siyonistlerin, büyük adamların hiçbiri yok, izi yok. Böyle herifler ayaktakımı (Netanyahu ve ekibini kastederek) çıkıyor bir yerden, bunlar da Amerika'nın (Biden ve Trump'ı kast ederek) ayaktakımı ile iş görüyor.  

Amerika ve İsrail bölgedeki su kaynaklarını kontrol etmek istiyorlar. Bu su kaynaklarının sahibi biziz, kimseyi de karıştırmayız.

Taa Kuzey Denizinin kenarındakileri alakadar etmez bizim nehirlerimiz. Buraya biz bakarız bunu bilsinler. Balkanları bile ilgilendirmez. Onlar Tuna Nehriyle ilgilensinler, Tuna feci şekilde kirleniyor, felaket. Buraya biz bakarız başkasını da karıştırmayız. Buna dikkat edilmediği takdirde  toptan ölürüz çok açık!

Güneydoğu'da bir Kürt sorunu yok, su sorunu var, Burada bir uydu devlet kurulmak isteniyor. Amaç su kaynaklarını kontrol etmek.

Uluslararası Tek Zenginliğimiz Fırat ve Dicle

Siyonist İsrail Yahudilerinin hayal ettikleri Vaatedilmiş Toprakları gösteren harita.

Uluslararası Tek Zenginliğimiz Fırat ve Dicle

Yahudilere vaatedilmiş topraklar işaret ediliyor.
--------------------------------

Malatya'da Söylem ve Eylemin Senkron Çelişkisi

Değerli okurlar,

2023'ün 6 Şubat’ında yaşadığımız depremler öncesinin Malatya’sı her yönüyle şehircilik açısından plansız, programsız dahası hesapsız ve kitapsız bir karmaşa şehriydi. Otoparksız, caddesiz ve sokaksız hasılı hercümerç bir ilkel şehirdi.

Deprem oldu, şehrimiz yıkıldı, yeniden inşa olurken inşaallah toparlanır diye ümit ettik...

Siyasi zat-ı muhteremler çok ama çok iddialı nutuklar attılar.

Kadim Türk şehir kültürünü yansıtan yapılarla çok daha yaşanabilir bir Malatya inşa edeceklerini anlata anlata bitiremediler.

Bizde saflık, aynen 24 ayar, anlayacağınız su katılmamış... Atılan bütün nutuklara inandık...

Derken, bugün yarın, bugün yarın diyerekten tam iki yıl geçti, sözde geçtiğimiz Ocak ayında Çarşımız tamamlanmış olarak teslim edilecekti.

Çarşı diye inşa edilen yerler betondan labirentler halinde, istihbarat örgütlerinin sorgu binalarını andıran betondan, ses yalıtımlı yapılar yığını... Halâ tamamlanamadı.

Bu gidişle 2025 yılının sonuna kadar da tamamlanamayacak... Bu verdiğim tarihi yazın bir kenara...

Şimdi söyler misiniz, ey zat-ı siyaset esnafları bu ne söylem, bu ne eylem. Sizin bu senkron çelişkinize ne ad vermeli?

"6 Şubat" 'ASRIN EN BİRLEŞTİRİCİ AYI'

Belgeseli YouTube Kanalında

Değerli gazeteci Mahir Temur, 2023 yılının 6 Şubat günü 11 şehrimizde yaşadığımız Asrın Felaketi olarak nitelendirilen depremleri konu alan Malatya boyutunun 2.Belgesel filmini tamamlayarak gösterime sundu. İlk belgesel filmi "Soğuk Fay" ismini taşıyordu, bu ikinci belgesel çalışması ise "6 Şubat" 'ASRIN EN BİRLEŞTİRİCİ AYI' ismiyle gösterime girdi.

Yönetmenliğini Mahir Temur’un yaptığı bu dökümanter filmde 6 Şubat depremlerinin tüyler ürpertici gerçek hikayesi anlatılıyor.

"6 Şubat" belgeseli, üzerinde aylarca çalışılan yoğun bir emek mahsülü bir film. Alanında yetkin isimlerle gerçekleştirilen bu çalışmanın çekimleri dört farklı şehrimizde kaydedilmiş. Belgeselde dış mekan çekimleri hariç sadece 10 saate yakın iç mekan anlatım çekimleri yapılmış. Yapay zeka teknolojisinin de kullanıldığı belgeselde alanında uzman 25 kişilik bir ekip, 4 ajans 2 STK ve 1 televizyon kanalı destek vermiş.

6 Şubat Belgesel filminin en önemli eksiği 'depremzedelerin' görüşlerine yer verilmemesi idi. Depremlerle hayatı sarsılan, evsiz barksız kalan, annesini babasını kaybeden, depremi iliklerine kadar hisseden ve halâ konteynerlerde yaşam mücadelesi veren insanların görüşlerinin, yaşadıklarının eksikliği önemli bir handikaptı...

Bütün görüşmelerin tamamıyla, depremi hissi boyutuyla algılayan tuzu kuru insanlarla yapılmış olması perspektif noksanlığıydı..

Depremi maddi yönüyle, yıkıcı etkisiyle, yok edici gücüyle yaşamayan tuzukuru insanlarda deprem, sadece anlık sosyal yardımlaşma duygularını tetikler, olay sıcaklığını yitirince de unutulur gider....

Tıpkı beş dönem Malatya Milletvekilliği yapan, Öznur Çalık'ın Malatya'ya "bay bay Malatya" dediği gibi...

Uluslararası Tek Zenginliğimiz Fırat ve Dicle

Mahir Temur’un yönettiği bu dökümanter film, üzerinde aylarca çalışılan yoğun bir emeğin mahsülü

Uluslararası Tek Zenginliğimiz Fırat ve Dicle
Gazeteci Mahir Temur
-------------------------
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=58gngwB6Ppk

Yazarın Diğer Yazıları