Vahdettin Yiğitcan

Teknoköy Sizden Destek Bekliyor!...

Vahdettin Yiğitcan

Malatya'nın tüm siyasi ve sosyal örgütleri, "Teknoköy" projesine destek olmak sorumluluğu altındalar...

Mevcut yapısıyla ihtiyacı karşılayamayan "Teknokent" yepyeni bir tasarım ve geleceğe yönelik bilimsel öngörülere uygun şekilde kurgulanarak "Teknoköy" fikri İnönü Üniversitesi üst yönetimince projelendirilmiş... 

Bir yanda bilimsel gelişmeler yönünde ilerleyen "Teknoloji", diğer yanda tabiiliğin simgesel mekânı, doğanın içinde yemyeşil bir ortamda yatay mimarisiyle insana ferahlık hissi veren "Köy" yerleşimi, aynı potada meczedilerek, "Teknoköy" fikri doğuyor... 

Öz kimliğimize, Malatya'ya, millet olarak biz Türklere özgü, dünyaya örnek, özgün bir proje "Teknoköy." 

Geçtiğimiz günlerde sevinçle haberini verdiğim Teknoköy projesine o gün itibariyle bir tek Milletvekil Bülent Tüfenkçi destek vereceğini ve hayata geçirilmesi hususunda gayret sarfedeceği sözünü vermişti... Bu destek yeterli mi, kesinlikle hayır...

Malatya'nın tüm siyasileri derhal harekete geçerek ilgili tüm kurumlarda projenin gerçekleşmesi için gerekli temasları yapmalıdırlar...

Başta, muhalefet partisi CHP'nin ilimizdeki tek Milletvekili Veli Ağbaba'dan bu konuyu Meclis gündemine taşıyarak parlementonun ve hükumetin dikkatini çekmesini bekliyoruz...

Teknoköy gibi, böylesine hayırlı bir projeye MHP Milletvekili Mehmet Fendoğlu'da gereken desteği en güçlü bir şekilde vereceğinden eminim...

Malatya'nın atom karıncası, cevval mi cevval, hem yetkili hem de etkili tek kadın Milletvekili Öznur Çalık en yüksek perdeden Teknoköy'ün Malatya ve ülkemiz için güzel bir adım olacağını ilgili mercilerde seslendirecektir...

Meclis temsilcilerimizden geriye kalıyor Ahmet Çakır ve Hakan Kahtalı, onlar da boş durmayacaklardır, önce İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay'dan konunun önemini dinleyerek bilgi alıp akabinde gerekenleri yapacaklardır...

Bu işin TBMM temsilcilerine düşen kısmı... 

Malatya adına Belediye başkanlarımızın da Teknoköy'ü sahiplenmesi ve şehrimize kazandırılması yönünde girişimlerde bulunmaları ve kulis yapmaları gerekiyor...

Yeri gelmişken söyleyeyim, sanıyorum 1998 yılıydı, Gaziantep'in siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısına dair gazeteci olarak bir çalışma yapıyorum. Dönemin Gaziantep Valisi Muammer Güler, Belediye Başkanı CHP'li Celal Doğan idi...

Muammer Güler ile Vilayet Konağında görüştükten sonra Celal Doğan'ı makamında ziyaret ettim. Samimi ve sıcak bir ortamda gerçekleşen görüşmemizde Celal Doğan'ın Gaziantep için ağzından çıkan şu cümle o gün bu gündür aklımdan çıkmadı, "Biz, Gaziantep'in hayrına olacak her hususta siyasi görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak kenetlenir, tek yürek, tek bilek oluruz." 

Evet değerli Malatyalılar, gıpta ile baktığımız Gaziantep'in göz kamaştırıcı başarısında bu tutkunluk yatıyor... Görmek ve örnek almak babından Gaziantep örneği daima göz önünde durmalı...

Malatya'nın STK'larının başında gelen, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu ve diğer kurumların yetkilileri durumdan kendilerine vazife çıkararak Teknoköy'ün hayata geçirilmesi hususunda gereken desteği vermek sorumluluğu altındalar...

Aynı şekilde ilimizde yüksek teknolojiyle üretim yapmak arzusu taşıyan ve hayali gören sanayici ve iş insanları da Teknoköy'e el atmak durumundadırlar...

HDP ve Destekçilerinin İzlediği Yol

Dünyanın göz bebeği bir coğrafyada yaşıyoruz...

Her şeyiyle eşsiz güzellikleri içinde barındıran tarihi, doğal ve kültürel, paha biçilemez zenginliklere sahibiz...

İnsanlığın son 700 yılına, örnek medeniyet dersi verircesine tarihe mührünü vurmuş bir milletin mensuplarıyız...

Bugün dünyaya insani değerler adına söz söyleme hakkını kendinde gören Batı Avrupa ülkeleri alnındaki "Engizisyon" lekesini ve sömürgeci aç gözlülüğünü ne yapsa da gizleyemez...

19. yüzyılın ortalarına kadar insanları diri diri yakan, akıl almaz işkenceler yapan engizisyon mahkemeleri bugün kendini medeni olarak gören Avrupa'da hüküm sürüyordu...

Fazla uzağa gitmeye gerek yok, daha dün Bosna Hersek'de Müslümanlar Avrupa'nın ortasında ve gözleri önünde toplu katliama tabi tutulmadılar mı? 

Ortadoğu'yu ve Kuzey Afrika'yı kan gölüne çeviren yine bu batılı ülkeler ve Amerika denilen dünyanın hukuk tanımayan zorbası devletten başkası değil... Gerçi Rusya'nın da Amerika'dan geri kalır yanı yok ya...

Kendi ülkelerinde yaşama imkanları batılı ülkelerce ellerinden alınan binlerce kadın erkek, çoluk çocuk göçmen, Avrupa sahillerine yanaşamadan denizin ortasında şişme botları delinerek ölüme terk edildiler...Hem de canlı yayınlarla dünyanın gözü önünde... İşte, Avrupa'nın ve sözde demokrasi ve insan hakları savunucusu  Amerika'nın gerçek yüzü...

Şimdi diyeceksiniz ki, başlıkta sözünü ettiğimiz "HDP ve Destekçilerinin İzlediği Yol" ile anlattıklarımızın ne ilgisi var?

Çok ilgisi var... Şöyle ki; 40 yılı aşkın bir süredir ülkemizin başına bir bela olarak sarılan PKK denilen, hiçbir değer tanımayan cinayet örgütü, yukarıda sözünü ettiğimiz batılıların genlerinde taşıdıkları engizisyon acımasızlığının sahneye koydukları kukladan başkası değil...

Güya, Kürt sorunu diye adlandırılan sorunların çözümü adına ortaya çıkan bu cinayet şebekesi, başta Kürtler olmak üzere gözünü kırpmadan tüm vatandaşlarımızı hedefine koyarak dehşet veren vahşet eylemlerine devam ediyor...

Bu vahşeti açık açık destekleyen Amerika ve engizisyon kokartlı Avrupa devletleri PKK'nın cinayet ortaklarıdır...

Her ne kadar PKK'yı terör örgütü olarak tanısalar da, asla desteklerini açık açık vermekten de geri durmazlar...

Gelelim bu desteklerinin esbab-ı mucizesine, bu engizisyon ruhlu mahluklar Kürtleri çok sevdiklerinden mi bu desteği PKK'aya veriyorlar... 

Keşke öyle olsa, ne gezer, içlerinde taşıdıkları hınç, 700 yıllık içlerinde yaşadıkları aşağılık duygusunun dışa vurumu... 

Tüm dertleri yaşadığımız coğrafyayı yaşanmaz kılmak, Türklerle Kürtlerin hiç bir sorunu yok... Tırnakla et gibi kaynaşmış haldeler...

Şunu büyük bir inanç ve iddia ile söylüyorum, bugün yeryüzünde Türklerin de, Kürtlerin de eşit haklara sahip oldukları tek vatan var, o da Türkiye Cumhuriyetidir...

İran'ın, Irak'ın ve Suriye'nin kendi içlerinde yaşayan Kürtlere nasıl muamele ettiklerini dünya alem biliyor...

Yakın geçmişimizde dindarlar ve Kürt kardeşlerimizle birlikte, ülkemizde yaşanılan arızi sorunları inkar edecek değilim... 

Vatandaşlarımıza yaşatılan bu sorunlar, devletimizin asli ve resmi politikası olmayıp, kendini devlet sanan ufuksuz mankurtların bireysel tutumları nedeniyle yaşanılmıştır...

Geçtiğimiz hafta Gara'da eli kolu bağlı 13 vatandaşımızı kafalarına kurşun sıkarak katletme vahşetini işleyen bu cinayet şebekesinin içimizdeki kılık değiştirmiş uzantısı HDP denilen sözde siyasi partidir... 

İş bu HDP ile iş tutan kim varsa bu saatten sonra bilmeli ki, PKK ile yan yana, kol kola ve PKK'nın çektiği tetikte parmak izi vardır... 

HDP ve destekçilerinin izlediği yol PKK'ya çıkmaktadır ve sonları Allah'ın izniyle hüsrandır... 
 
Kitap Dostlarına Müjde!...

Şu koronavirüs illeti nedeniyle adeta yaşama sevincimizi yitirdik... Herkes belli oranda kendi iç dünyasına çekildi. Sosyal iletişim mekanlarımız kapatıldı, Kitap dostlarının yaşadığı kitaptan uzak yalnızlık ise anlatılır gibi değil... İmkanı olan kitapseverler her halükârda kitaba ulaşabiliyorlar.

Kitaba ulaşmakta kütüphaneleri mesken tutanların neredeyse yarısı bu dönemde kitaptan oldukça uzak kaldılar... Malatya'da yapılan istatistikler, kütüphanelerin ciddi oranda okuyucu düşüşünü gözler önüne serdi.

Düşüş rakamlarının iletildiği Malatya Valisi Aydın Baruş’ın öneri ve talimatıyla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından “Kitapları Evinize Getiriyoruz” kampanyası başlatıldı. Üyeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğünden web sitesi adresine giriş yapıp (koha.ekutuphane.gov.tr) istediği kitabı seçtikten sonra 0422 323 92 37 numaralı telefonu arayarak kitap talebinde bulunabilecek. Bu uygulama kapsamında, Malatya İl Halk, Sadreddin Konevi (Kongre ve Kültür Merkezi içerisindeki), Konak, Sabancı, Dilek ve Malatya Park AVM kütüphanelerinden kitap talep edilebilecek. Bu şekilde talep edilen kitaplar Vefa Sosyal Destek Grubu araçlarıyla okuyucularına ulaştırılacak. İl halk kütüphaneleri hafta içi rutin hizmetlerini devam ettirdiğinden kütüphaneye gelerek de ödünç kitap alınabilecek.

Üyelik Gerekiyor:

Halk kütüphanelerinden ödünç kitap alabilmek için üyelik gerekiyor. Üyelik işlemi e-devlet üzerinden yapılabildiği gibi herhangi bir kütüphaneye T.C. kimlik numarasını gösterir bir kimlik belgesi ibraz edilmesi halinde üyelik işlemi gerçekleştirilebiliyor.  Böylesine güzel bir hizmeti başlattığı için Malatya Valisi Aydın Baruş'u kitapseverler adına selamlıyoruz...

Salih Bir Yazarı Kaybettik!...

Necdet Arıcı'nın vefat haberini Yayın Yönetmenliğini Teodora Doni'nin yaptığı Asanatlar Kültür ve Sanat Sitesinde okudum. 

İlgimi çekti, merhum yazarla aynı kuşaktan olduğumu gençlik yıllarımda aynı heyecanları paylaştığımı ve ilgi duyduğu dergiler arasında müşterek dergiler olduğunu görmem doğrusu beni 1974 yılına kadar götürdü.

İkra ismini verdiği "kainatı okuma" kitabının hikayesi ise beni çok dygulandırdı. 

Dilerim sizin de ilginizi çeker...

"Bir Ağustos günü, bağda yarma şeftali topluyoruz; sekiz, dokuz yaşlarındayım. Ağustos böceklerinin çığlıklarından rahatsız olup bir şeyler söylemiş olmalıyım ki, babam ağaçtan inerek yarı yarıya şeftali ile dolu sepetle birlikte bağ damına doğru yürüdü; ardından da ben, elbette. Bağ damının avlusunda, ortaya yığılmış şeftalileri kasalara dizerken anlatmaya başlamıştı: ‘Bak, ilk ayet İkra’dır. 

Zaten sonraki yıllarda bilginler demiştir ki; "Tanrı’nın okunması gereken bir diğer kitabı da tabiat anadır. Yani Tanrı, İkra derken tabiatı okumamız gerektiğini söylemiştir asıl. Onda olup bitenler nelerdir, onları görmemizi istemiş" 

Öyle güzel şeyler söylüyordu ki, o yaşlarda onları anlamam olası değildi. Ama onun anlattıklarını hiç unutmayacağıma dair yeminler ediyordum içimden. O, Ağustos böceklerinin çığlıklarını Ağustos şarkısına benzetiyordu. Ağustos bitince onların şarkısının da sona ereceğini ve doğacak yavrularını, şeftali ağaçlarının köklerine, asmaların diplerine emanet edeceklerini anlatıyordu. 

Sonra yerinden doğruldu ve az ilerideki söğüt ağacı ile fırın arasındaki karınca sıralarını gösterdi. Sonra da bağ tulumbasının önündeki su birikintisine inip kalkan mavi yeşil yusufçukları gösterdi. Onların kanatları ne kadar da inceydi öyle! En ince tülden bile… Sanki tüm bunları ilk kez görüyordum. Bu dünyayı bunlarla birlikte paylaşıyoruz işte, sade bizim değil bu dünya. Gece olunca, üzüm bağının sergisinde limonlu çayını yudumlarken bana gökyüzünde savrulup duran sayısız yıldızları gösterdi: 

‘İşte bizim dünyamız da o yıldızlardan biri.. Koca kâinat içinde öyle küçük ki, sanırsın bir toz zerresi. Bütün bu geniş topraklar, ağaçlar, yüksek binalar, okyanuslar, denizler o toz zerresi içinde. İşte o toz zerresi içine Tanrı hepimizi sığdırmış. Kardeşçe barış içinde yaşayalım diye… Öyleyse biz de ağaçlara, hayvanlara, havamıza ve toprağımıza iyi davranmalıyız. Eğer biz onlara iyi davranırsak, onlar bize istediğimiz her şeyi verir.’ 

Böyle şeyler söylemişti işte. Ama aradan yarım yüzyıl geçince, bunların pek çoğunu unuttum elbette. Yalnızca, bir doğa sevgisinin içime yerleştiğini hissetmiştim. Artık, ağaçlara, hayvanlara, çiçeklere, ırmaklara, denizlere başka türlü bakıyordum.

Kitap yarılandığında, kitaba bir isim aramaya başlamıştım. Kendime önerdiğim yirmi küsur isim arasında bir seçim yapamıyordum. Daha doğrusu, hiçbiri içime sinmiyordu. Yıllar sonra bir Ağustos günü, bir arkadaşımla Yukarı Kızılca köyüne çıkmıştık. Asırlık çınarlar altında ayranlarımızı yudumlarken, Ağustos böceklerinin çığlıkları yıllar öncesine götürdü birden beni. Sonra bağ damındaki koca söğüt ağacını anımsadım. Fırını, karınca sürülerini, mavi yeşil yusufçukları… Gökyüzüne baktım; sayısız yıldız savrulup duruyordu. İKRA diye fısıldamışım."

Doğa dostu, salih insan Necdet Aracı'yı rahmetle anıyorum...

Yazarın Diğer Yazıları