Vahdettin Yiğitcan

Sümer İlkokulu Aslına Uygun Yapılmalı Beyler!

Vahdettin Yiğitcan

İnsanın gözünü açtığı ve içinde doğduğu ortam, onun ruhsal ve bedensel gelişimi boyunca ve de ölünceye kadar da ona eşlik eden maddi ve manevi aidiyet hissi ile kendini tanımladığı ve sahiplendiği doğal çevresidir.

Bizim ev, bizim sokak, bizim mahalle, bizim semt, bizim cami, bizim okul, bizim sınıf, bizim bahçe, bizim dere, bizim şehrimiz, bizim ülkemiz diyerek, ve daha birçok sahiplenilen mekan ve ortamla insanlar kişilik ve kimlik tanımlaması yaparlar.

Geçmişi binlerce yıl öncesine uzanan şehirlerin de kendilerine özgü kimlikleri vardır. 

Malatya, Harput, Erzurum, Kars, Sivas, Konya, Ankara dediğimizde hemen o şehirlerimizin mümeyyiz vasıflarını temsil eden tarihi ve fiziki zenginlikleri zihnimizde belirir...Bu özellikleriyle hafızalarımızda yer alırlar...

Biz fani insanlar için, sözünü ettiğimiz maddi ve doğal çevremizin hassasiyetle korunması büyük önem taşımaktadır. 

Kişilik ve kimliğimizin oluşumu sırasında içinde var olduğumuz ortam geçmişimizi yad edeceğimiz yegane hazinemizdir. 

Ne acı ki, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin şehirlerimize gösterdikleri ihtimamı bizler gösterememişiz.

Malatya'nın durumu gözler önünde, insanın içi kan ağlıyor...

Daha dün denecek kadar yakın geçmişimizin izlerini de silip süpürmüşüz...

Şehir merkezinde onlarca tarihi ve kültürel yapılarımız yerle yeksan edilmiş...

Roma Hukukunda "Hatırası Kalmamış Adam" diye bir madde var. 

Kısaca anlamı şu: soylu iken sahip olduğu haklarını bir takım nedenlerle yitiren ve kölelik seviyesine inen insan demek...

Hatırası kalmamış adam gibi kadim Malatyalıların da hatıraları, hoyrat yöneticiler eliyle bu şehrin siluetinden siliniyor...

Malatya'mız, görgüsüz, kültür fukarası ve cahil yöneticiler tarafından tahammül edilemez ve tanınamaz hale getirildi...

Dünden bugüne ne varsa gündelik hayatımıza dair bizi biz yapan ve bize özgü değerlerimiz ya yok ediliyor yada eciş bücüş hale büründürülüyor... 

 Malatya'ya dair bir yazıya, bir okuyucunun yazdığı yorum, kitabın tam orta yerinden: 

"Eskiye dair ne varsa yakıp yok etmede üzerimize yok maalesef. Gerçekten vicdan ve vizyon sahibi birileri çıkacak mı acaba bu şehirde çok merak ediyorum. Bizim gözümüz görmez sanırım. İnşallah çocuklarımız böyle insanlara denk gelir ne diyeyim. İngiltere veya diğer Avrupa ülkelerinde 150-200 yıl önce vefat etmiş insanlar mezardan kalksa yaşadıkları yıllardaki gittikleri mekanları elleriyle koymuş gibi bulurlar. Bizim buralarda ise insanlar 3-5 yıllığına Malatya dışına çıkmaya korkuyor. Çünkü; şehre geldiğinde anılarının ve gençliğinin geçtiği mekanları bulup bulamayacağı hususunda endişe içindeler. Eski bir bina görmeyedursunlar hemen kepçe ve dozerle yerle bir ediyorlar.. Şirket han ve diğer değerlerimizi yok edenlere ben şahsen, hakkımı helal etmiyorum.

Okuyucunun yorumunu okudunuz, her şeyi apaçık anlatıyor.

SÜMER İLKOKULU YIKILIP YENİDEN YAPILIYOR

Övünmek gibi olmasın bu fakir Sümer İlkokulu Mezunu bir Malatyalı...

Yıl 1966, İnsan dahil her şeyin organik olduğu bir çağda, Sümer İlkokulundan "pekiyi" derece ile "şehadetname" almış bir mezunum...

O okulun benim indimde çok büyük değeri ve anlamı var...Çocukluk yıllarımın büyük bir bölümü o okulda geçti.

Okulun İstasyon Caddesine bakan ön bahçesi yemyeşil ve rengarenk çiçeklerle ışıl ışıldı...

Okulumun rengi çok güzel okul rengiydi, sonradan hangi akıllı pembeye boyadıysa çirkinleştirdi...  

Okumayı yazmayı orada öğrendim... Arif ve Fikri Pak öğretmenlerimdi benim... Haylazlıklarım da oldu, grup başkanlığı da yaptım... Hiç iğneden kaçmadım. İlk sinemaya sınıfça arkadaşlarımla orada gittim. Sümer Mensucatın sinema salonunun kadife perdesi gizemle açılmıştı...

Okulumuzun sol yanında işçi evleri vardı, bitişik nizam tek düze özensiz yapılar...

Okulumuzun sağ yönünde ise memur evleri uzanıyordu, ormanı andıran çam ağaçlarının bulunduğu bahçe içinde villa tarzı binalar...

Memur ve işçi çocuklarının çok bariz farklılıkları ilk bakışta kendini belli ediyordu...

ABD'nin Marshall yardımı adı altında bize içirilen ve yedirilen, süttozu sütü, peksimet ve bir türlü damağımdan silinmeyen yapış yapış margarinin tiksinç tadı hala aklımda...

Okulum hiç aklımdan çıkmadı, ne zaman yolum düşse hüzünle bakakalırım pencerelerine, duvarlarına...

Her önünden geçişimde gider ziyaret eder öğretmen ve öğrencilerle sohbet ederdim...

Hasılı, Sümer İlkokulumu seviyordum...

Geçen gün bir haber okudum. Haber şu:

"Depreme dayanıksız olduğu için Sümer İlkokulu’nun yerine 5 katlı yeni bir okul binası yapılacak" 

Haberi okur okumaz aklım başımdan gitti.

İçinde büyüyüp yetiştiğimiz, hayatımızın en önemli yıllarını geçirdiğimiz, hatıralarımızı saklayan muhafaza altında tutan okul binamızı yıkıp yok edecekler demek ki!...

Bu hoyratlık, kimin aklının ürünü?

Evet, bölgede hesapsız kitapsız artan nüfus nedeniyle okul ihtiyacı olabilir, devlet olarak artan nüfusunu hesaplayarak ona göre sosyal ihtiyaçlarını planlamalısın...

Sümer İlkokulu 70'li yıllardan itibaren yamalı bohça gibi habire eklenti ve barakalarla tanınmaz hale getirildi...

Buna hakkınız yok. Basiret ve planlamadan yoksun günü kurtarmak adına atılan adımlar maalesef kalıcı olmuyor!...

Okul binası deprem nedeniyle hasar görmüş ve yıkılması gerekiyorsa yıkılsın ve aslına sadık kalınarak yeniden yapılsın.

Ancak şehrimizin önemli bir silueti ve binlerce Malatyalının hatıralarının bulunduğu bir mekanı yok etmeyin beyler!...

Bakın bu konuda bir duyarlı ses, şehircilik açısından olayı değerlendirirken ne diyor? 

Malatya Mimarlar Odası Başkanı Yunus Emre Fidanel: Biz Mimarlar Odası olarak her mecrada yatay kentleşmenin önemini anlatıyoruz. Yüksek katlı binaların yerini düşük katlı binaların alması gerektiğini ve doğaya insan eliyle müdahale edilmemesi gerektiğini söylüyoruz. Ancak Malatya’mızın tam göbeğinde bulunan Sümer Parkı’mızın içerisinde en fazla 2 katlı olması gereken bir projenin 5 kat olarak düzenlenmesi hangi hassasiyete dayanıyor?

Fidanel konuyu sırf fiziki yönüyle değerlendiriyor, ben ise iz bırakmış bir geçmişi yok etmeme adına duygusal ve kültürel bir çağırıda bulunuyorum...

Gerek MMO Başkanı Yunus Emre Fidanel'in gerekse de benim, çağırı ve uyarılarımızın işe yarayacağını hiç zannetmiyorum...

Ancak, tarihe not düşmek adına görevlerimizi yerine getirdiğimizi düşünüyorum...

Yazarın Diğer Yazıları