Vahdettin Yiğitcan

İstanbul'dan Dönüş Hikayem

Vahdettin Yiğitcan

Hatırlarsanız "Koronavirüs Günlerinde İstanbul" başlıklı bir yazı yazmış ve "koronavirüs salgını nedeniyle hapisle çerçevelenmiş" son İstanbul seyahatimin kısa özetini anlatmıştım.

Bugün dönüş maceramı yazmaya çalışacağım.

Aylar öncesinden planlanmış İstanbul seyahatimin koronavirüsün dünyayı kasıp kavurduğu günlere denk gelmesi takdiri ilahinin bir tecellisi...

19 Mart Perşembe günü sabah 09.30 gibi İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı'na indiğimizde etrafın bariz bir şekilde tenha hali göze çarpıyordu...

Oğlum Ömer, karşılamaya 60 km'lik yolu katederek havaalanına özellikle gelmişti, normal zamanlarda toplu ulaşım araçlarını kullandığım halde, virüsün salgın yayılımı nedeniyle şehre özel otomobille gitmeyi tercih ettik...

Dönüş yolunun ilk şokunu gittiğim akşam telefonuma gelen bir mesajla aldım.

Havayolu şirketi dönüş tarihindeki uçuşunu iptal etmişti...

Durum endişe verici ve ciddiydi... Haber televizyonlarının tamamında aynı konu: kovit19, yani koronavirüs... Ülkenin önde gelen üniversitelerinden konu ile alakalı kürsülerin en yetkin bilim adamları görüşlerini dile getiriyorlardı...

Sağlık Bakanlığı'nın oluşturduğu Bilim Kurulu üyeleri de farklı farklı açıklamalar yapıyorlardı...

TRENLE DÖNMEK İSTEDİM

Dünya teyakkuzda, Türkiye diken üstünde... Her kafadan farklı bir ses çıkıyor...

Malatya'ya dönüşüm için tren imkanı geldi aklıma... İstanbul’dan Ankara'ya, Ankara Ekspresi ile Ankara'dan da Malatya'ya, Van Gölü Ekspresi ile gitmek mümkündü...

İnternetten Demiryolları'nın sitesine baktığımda bir sorun görünmüyordu, o halde gideceğim gün gişeden biletimi alır giderim diye bir plan yaptım...

Ertesi gün tren seferlerinin de iptal edildiği resmen televizyonlardan duyuruldu...

Şaşkınlığın biri bitiyor bir diğeri hemen başlıyordu... 

Dönüş uçağının iptal edilmesi ve tren seferlerinin durdurulması üzerine Ömer, internet üzerinden zaman kaybetmeden bir başka güne yeniden uçak biletimi aldı.

Bu arada yaşım gereği getirilen sokağa çıkma yasağı, yaşadığım gerginliğe tuz biber ekti!...

Aldığım biletin üzerinden iki gün geçmişti ki, ikinci uçuşumuz da iptal edilmez mi?

Asabım bayağı bozuldu... Ömer'e yansıtmıyorum ama canım çok sıkıldı, her şeye rağmen hayırlısını diliyorum... 

Ömer'le bu kez devletin havayolu şirketinden ileri tarihli bir başka güne üçüncü biletimi alıyoruz.

İçimden, 'tamam şimdi kesin iptal olmaz' diye dua ediyorum...

TORUNUM ASYA TEK TESELLİM

İstanbul'da kaldığım süre içerisinde karamürsel sepeti gibi oturmaktan başka hiç bir şey yapmadım.

Bir de dünya tatlısı torunum Asya ile bol bol oynama fırsatım oldu.

Tavşancan ile Faresu, İyi Yürekli Dev Memo, Rafadan Tayfa aklımda kalan ilgileri... 

Son İstanbul seyahatimde tek tesellim Asya ile vakit geçirmek oldu diyebilirim.

Üçüncü defa aldığım biletin tarihi 31 Mart Salı idi. Pazar akşamı şirketten yapılan yeni bir açıklama ile "21 Nisan'a kadar yapılacak tüm uçuşların iptal edildiği" haberi televizyonlarda alt yazı şeklinde "son dakika bilgisi" olarak geçiyordu...

Yaşadığım bu şok hali bardağı taşıran son damla oldu.

Malatya'ya gelebilmek için adeta bütün yollar kapanmıştı...

Çaresizliğim ve üzüntüm karşısında fazla dayanamayan Ömer, "Baba, ben seni götüreceğim" dedi...

Ömer'in mesleği mali müşavirlik, ülkenin girmiş olduğu son ekonomik sıkışmışlık ve yeni kararlar, mükelleflere yeni hak ve sorumluluklar yüklediğinden Ömer'in iş gücü yoğunluğu olağanüstü artmıştı... 

Her durumun mükellefleri bilgilendirme aşaması ve ilgili resmi kurumlara bildirimi ayrı ayrı emek gerektirdiğinden böylesine iş trafiği hayli yıpratıcıydı...

EN SONUNDA OTOMOBİLLE GELDİM

Ömer'in İstanbul'dan Malatya'ya gidiş dönüş ortalama 30 saatlik uzun yol yorgunluğuna gönlüm razı olmadı...

Ne kadar ısrar ettiysem ikna edemedim... 

Çaresiz 29 Mart Pazar günü Fatih Kaymakamlığından aracımızla yola çıkacağımızı bildirip izin belgemizi aldım...

30 Mart Pazartesi günü saat 05.00'de Bismillah diyerek Fatih Akşemsettin'den yola çıktık...

Henüz gece ve ortam karanlık, yollar bomboş...

Süratle geçiyoruz Haliç Köprüsü'nü, Mecidiyeköy'ü ve 15 Temmuz Şehitler Köprü'sünü...

İzmit'e girerken tan yeri ağarmaya başlıyor...

Düzceyi geçip, Kızılcahamam'dan sonra karasal iklime adım atmış oluyoruz...

Gökyüzü güneşli ancak sebebini kestiremediğim kasvetli bir hava var gördüğüm her yerde...

Yakıt almak için durduğumuz istasyonlarda derin bir ıssızlık ve sessizlik hissi hakim... İnsanlarsa tebessümü dahi hatırlamıyorlar...

Ankara'nın çevresinden Samsun ve Kırıkkale yolu ile Anadolu'nun bozkırlarına doğru ortalama 100-120 km hızla yol alıyoruz...

İl girişlerindeki kontrol noktalarına takılmadan geçiyoruz...

Transit yolcu olduğumuzu bildiklerinden durdurmadılar diye düşünüyoruz...

Yol boyunca ben yaşadığım hayat tecrübelerimi Ömer'e anlatırken, Ömer'in dikkatini zinde tutmaya çalışıyorum...

Kayseri, Uzunyayla, Gürün derken Darende girişinde durduruluyoruz...

Ateşlerimiz ölçülüyor, izin belgemiz kontrolden geçtikten sonra ikametgahımı kullanamayacağımı belirtip Net Haber Gazetesi'nin idare dairesini kalacağım yer olarak kaydettiriyorum...

Denetim noktasından sonra ver elini Malatya...

Malatya il sınırlarındaki 1970'li yıllarda yapılan modern mimarinin uygulandığı tek örnek Balaban Camisine selam verip Darende'yi böylece geride bırakarak Malatya'ya 17.30 gibi vasıl oluyoruz...

TOPRAK KADAR DEĞERLİ NE VAR?

Malatya'ya beni getirmekle Ömerin işi bitmiş olmuyor, doğru Eskimalatya ve oradan da Karakaş Çiftliği'ne gidiyoruz...

Karakaş Çiftliği'ne hareketimizden önce Ömer'i Eskimalatya'da dostlarım olan Ahmet Ertunan ve Çetin Yalçın'la tanıştırıyorum...

Ahmet de, Çetin de Ömer'i ilk defa görüyorlar...

Benim toprağa olan sevgimi bildiklerinden Ömer'e toprağın ne kadar değerli bir nimet olduğundan söz ediyorlar, tabiidir ki ben bu muhabbetten çok ama çok memnun kalıyorum... Müsaade isteyip Çetin ve Ahmet'ten ayrılıyoruz... 

Bu defa istikametimiz doğruca Karakaş Çiftliği, kısa sürede Çiftliğe ulaşıyoruz. Levent mevkiinde, Karakaya Barajı'nı yaklaşık 10 km uzaktan ve yüksekten gören arazimizin çevresel konumunu gösteriyorum sevgili Ömer'ime... 

Fazla zaman harcamadan şehir merkezine doğru Turgut Özal Tıp Merkezi yolu üzerinden şehre avdet ediyoruz. 

Akpınar'da bulunan Net Haber'in idare katında önceden haberleştiğim gazetenin Sahibi Ahmet Keskin ve Yazı İşleri Müdürü Hanifi Evren'le buluşup başımdan geçen olayları sanki ben yaşamamışım gibi kahkahalarla anlatıyorum...

Hakikatin bir diğer veçhesi de şöyle tecelli etmiyor mu?

İnsanoğlu böyledir işte, yaşarken sıkıntılar çekilmez görünür, sıkıntı atlatıldıktan sonra masal gibi tatlı gelir...
 

Yazarın Diğer Yazıları