Vahdettin Yiğitcan

Hastanede Kâbus Gibi 2.Gecem

Vahdettin Yiğitcan

Özetle: Turgut Özal Tıp Merkezi Plastik Cerrahi Polikliniği doktorunun baştan savma tavrı nedeniyle hayli ilerleyen sağ ayağımın tabanında oluşan yaranın tedavi arayışı, beni, Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürdü. Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr.Yusuf Kul'un muayene ve tetkikleri sonucu İntaniye Servisinde tedavimin devam etmesi uygun görüldü. Hazırlıksız geldiğim hastanede ilk günüm sokak kıyafetiyle geçti, Hastanenin yemekleri yenilecek gibi değil. Hemşire hanımlar her öğün, yemek öncesi ve sonrası insülin, serum, iğne ve haplarla bir hayli bozulan sağlığıma yeniden kavuşmamı sağlamaya çalışıyorlar...

Bugün, Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 2, günüm. 13 Nisan Salı, yani Mübarek Ramazan ayının ilk günü, gün içerisinde ilaç kullanmam nedeniyle oruç tutamıyorum. Benim hastanede tedavi görmemin müsebbibi değerli arkadaşım Çetin Yalçın'la telefonda görüştük, öğlen sonrası hastanede giyeceğim giyisileri getireceğini ve başka bir isteğim olup olmadığını sordu. Sadece 1.5 litrelik su istedim.

Çetin bu, eli son derece açık ve ikramı büyük bir mutlulukla yapan bir eşsiz insan, sakın abarttığımı düşünmeyesiniz... Tanısın tanımasın kimin yardıma ihtiyacı varsa hiç sorgulamadan elinden geleni esirgemeyen cömert bir insan Çetin Yalçın... Hele de çocukları sevindirirken kendinden geçiyor... 

Nihayet sevgili Çetin öğlen sonrası saat 15.00 gibi geldi... Terlik, eşofman, çamaşır ve diğer ihtiyaçlarımın yanı sıra, evde yaptırdığı tereyağlı ıspanaklı gözleme, meyveli yoğurt ve Malatya'ya özel bol etli bulgur köftesi getirmiş... Bu getirdiği yemekleri sıkı uygulanan diyetim nedeniyle normal bir insan gibi yemem mümkün değil, bozulmasınlar diye hemen buzdolabına kaldırdım. Şekerli oldukları için meyveli yoğurtları yemem zinhar yasak... Onları hemşirelere ikram ederim...

Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin... Sağlık Bakanlığı bütçesinden hastanenin hastalara sağladığı koşullar inanın son derece yeterli ve eksiksiz... Buzdolabı, televizyon, 24 saat sıcak su ve banyo imkânı, her sabah pırıl pırıl temizlik, üç öğün yemek, kağıt peçetesine kadar aklınıza gelecek her türlü hizmet hiç bir ücret ödemeden hastaya ve beraberindeki refakatçıya hizmet olarak sunuluyor... 

Benim şikayetçi olduğum hususlar insanların öz hususiyetlerinden kaynaklanan eksiklik ve yetersizlikler... 

Mesela Turgut Özal Tıp Merkezindeki, Plastik Cerrahi Doktoru, her kimse (ki, hastaneye gittiğim tarih ve saatten tespiti mümkün) görevini hakkıyla yerine getirmeyen, sözüm ona doktordu... Bu millet seni en iyi şartlarda okutsun ve daha sonra ortalamanın çok üstünde bir maaşla istihdam etsin ve sen bu millete tepeden bak ve vazifeni aşkla yerine getirme, akıl alır gibi değil...

Sadece o doktor mu, şikayetçi olduğum şahıs, hastane odamdaki mini buzdolabının kapı sacını sert bir cisimle yamuk yumuk yapan zır cahil vatandaş da en az o doktor kadar aşağılanmayı hak ediyor...

Gece Yarısı Bi Uyandım ki, Dizlerim Tutmuyor!...

Hastanede ikinci günümün hastaneye uyum günü olduğunu söyleyebilirim. Hastane kıyafetlerim gelmiş, hastane yemeklerinden hoşlanmadığım için sağ olsun Çetin'in getirdiği yemekler imdadıma yetişmiş. Hemşire hanımlar büyük bir titizlikle sağlığımın seyrini günde 6 kez kayda geçiriyorlar. Daha ne isteyebilirim ki...

Akşam yemeği kabaklı, pişmemiş sert bezelyeli bir türlü tarzı, acaip yemekti. Kabağı sevdiğim için kabaklarını seçtim yedim, bezelyeleri sevdiğim halde çiğ nohut gibi sert olduklarından yiyemedim...

Akşam verilen serumların ardından uyumuşum...

Gecenin bir yarısında uyandım ki, yaklaşık 01.30'gibi lavaboya gideyim, ama ne mümkün!...

Dizlerim, diz kapaklarım tutmuyor, mecal diye bir şey yok!

Adeta dünya başıma yıkılıyor, çaresizliğin böylesini ne duydum, ne gördüm, ne de yaşadım...

Zorla doğrulup yatağın kenarına geldim, sadece oturabiliyorum...

Yarım metre uzağımda refakatçı koltuğu onun da yarım metre uzağında sandalye...

Nasıl bu zor durumdan kurtulabilirim diye puhu kuşu gibi düşünüyorum... 

Aradan yaklaşık bir saat geçti yatağın kenarında oturmuş çare düşünüyorum... 

Son kez bir cesaretle yere insem diyorum, eğer ayağa kalkmaya yeltenirsem de yığılıp orada kalacağımdan eminim... 

Her ne olursa olsun yarım metre uzağımdaki refakatçı koltuğuna ellerimden alacağım güçle bir hamlede oturmayı hesap ettim ve hamlemi yaptım ve başardım... 

Şimdi iş yarım metre uzağımdaki sandalyeye oturmak, bu kez işim daha kolay sandalyeyi elimle yanıma kadar çektim ve bir hamlede sandalyeye de oturmayı başardım...

Bu kez ellerimin desteğiyle sandalyeyi sağa sola hareket ettirerek lavaboya doğru yol almak zorundayım...

Çok ses çıkıyor, saat gecenin 02.45'i olmuş, yan odadan bir insan sandalye ayaklarının çıkardığı gıcırtı nedeniyle açık olan kapımdan bana doğru baktı ve ben ayakta duramadığım için böyle bir yöntemle lavaboya gitmeye çalıştığımı söyledim, adamcağız bir şey olmaz diyerek anlayışla karşıladı...

Bin bir güçlükle iki buçuk saatte üstesinden gelebildim lavaboya ulaşma sorunumun...

Rahatladım rahatlamasına ama sabahleyin erkenden Çetin'i arayıp beni bu hastaneden kaçır demeye karar verdim...

DEVAMI YARIN: İlk Vizite ve Dr. Yusuf'un Samimi Yaklaşımları

Yazarın Diğer Yazıları