Vahdettin Yiğitcan

Devlet Eliyle Yapılan Ayrımcılığın Şahı

Vahdettin Yiğitcan

Önceki gün gazetede sohbet ediyoruz.

Abdullah Ergün'e "Kaldırım Serçesi", Fransız şarkıcı Edith Piaf'ın bohem hayatını anlattığı yazısında sözünü ettiği Sümerbank'ın meşhur havuzbaşı sefalarının serencamını sordum... 

O yıllarda Abdullah Ergün, çocuk yaşlarında Havuzbaşı orkestra bateristinin özel davetlisi olarak, Havuzbaşı'nın ağır misafirlerindendir. Şahitliği muteber ve birebir abartısızdır...

Sümerbank'ın keyif sürülen "Havuzbaşı" restoran ve gazinosu, devletin Malatya'da imtiyaz bahşettiği memurlarına tahsisli çok özel bir mekandı.

Değerli arkadaşım Abullah Ergün'e o yıllara dair yaşadıklarını yazması üzerine öneride bulundum. 

Yaşadığı döneme şahitlik eden insanların hatıralarının tarihi önem taşıdığına inanıyorum. 

Eğer bu insanların o anıları bir sonraki kuşağa bir şekilde aktarılmasa tarihin o noktası ya karanlık veya koyu sisli kalır.

Dilerim en kısa zamanda Abdullah Ergün'den de Sümerbank hatıralarını kaleme aldığı nefis bir yazısını okuruz.

SÜMERBANK HARAÇ MEZAT TALAN EDİLDİ 

Malatya’mızın yakın tarihinde hayati anlamda önemli sosyal ve ekonomik etkileri olan Sümerbank, bir döneme damgasını vurdu işlevini tamamladı ve adeta haraç mezat talan edilerek tarihe karıştı...

Malatya'nın sosyal, kültürel ve tarihi geçmişine dair önemli çalışmalar ortaya koyan ve bilinmeyen sayısız değerlerimizi gün ışığına çıkaran çok gayretli araştırmacı yazar Nezir Kızılkaya, geçtiğimiz ay Sümerbank'ı yazdı. 

Sayın Kızılkaya bu yazısıyla da şehrimizin yakın geçmişine, inceleme imkanı kazandıracak bir mercek tutmuş oldu... 

Bana gelince, Sümerbank'ın çalışanlarına reva gördüğü, elle tutulur gözle görülür aşağılayıcı ayrımcılığını yazmaya çalışacağım.

Aslında Sümerbank nihayetinde bir kurum, esasen Sümerbank'la görünürlük kazanan devletin vatandaşları arasında yaptığı ayrımcılık, hem de ne ayrımcılık azbuz değil.

Siz bakmayın cumhuriyet döneminin söylemlerine, kanun karşısında kağıt üstünde eşitiz ve kimse farklı bir imtiyaza sahip değildir laflarına... Son dönem Osmanlı'da dahil olmak üzere yüzyıllardır insan onuruna yaraşır adalete hasret bir hayat sürüyoruz.

Bilirsiniz derler ki, "kör ölür badem gözlü olur." Sümerbank'ımız da tıpkı öyle...

Evet korkunç savaşlardan çıkılmış ve harap halde yeni bir devlet kurulmuş. İliklerine kadar yoksulluk içinde bir ülke.

1937 Yılında kuruluşu gerçekleştirilip 1939 yılında faaliyete geçen "Malatya Bez ve İplik Fabrikası" yani Sümer Mensucat, o yıllarda elzem bir adımdı, iyi ki de atıldı.

SÜMERBANK'TAN ÇALIŞANLARA FARKLI MUAMELE

Şehrimize ve ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayan Sümerbank'ın sosyal planda işleyişinde bariz ayrımcılığını da bir ilkokul öğrencisi olarak şöyle gözlemliyordum.

Henüz 8-9 yaşlarındayım.

Sümer İlkokuluna gidiyorum. Zaviye Mahallesinde oturuyoruz.

Okulun öğrencileri, civar mahalleler ile okulun sağ ve soluna yapılmış bir mahalle kadar büyük memur ve işçi evlerinden gelen çocuklardan oluşuyor.

Sümer İlkokulu’nun İstasyon Caddesi'ne bakan cephesinin sol tarafında işçi evleri, sağ tarafına bakan kısmında da memur evleri bulunuyordu.

İşçi evleri tek düze bitişik nizam ve oldukça küçük yapılardan oluşuyordu.

Sokakları dar ve ağaç namına bir şeyler yoktu.

Toplama kampını andıran kasvetli bir görüntüsü vardı.

Yazın tozdan, kışın çamurdan geçilmezdi.

Memur evlerine gelince, adeta cenneti andıran yeşillikler, ağaçlar ve çiçeklerle süslü villa türü tek tek evlerden oluşuyordu.

Korunaklı dış duvarlar içerisinde ve güvenlik görevlilerince korunan görkemli bir havası vardı memur evlerinin.

Öylesine yoğun bir ağaç çeşitliliği vardı ki adeta ormanı andırıyordu...

Birbirinden farklı ayrı dünyalarda yaşayan bu evlerden okulumuza gelen çocuklar da tıpkı oturdukları evler kadar farklıydılar...

Giyim ve kuşamlarıyla, kullandıkları kalem ve defterleriyle hemen ayırt edilebiliyorlardı.

Benim çocuk zihnimle görebildiğim bu sosyal kırılma noktasını acaba büyükler nasıl değerlendiriyorlardı?

O yıllarda "Devlet" işleyişinin selametini memuruna sağladığı bariz imtiyazlarla güvence altına almış oluyordu.

Memursa bu imtiyazını dibine kadar kanırta kanırta kullanıyordu...

Bugün "bürokrasi" yakınmalarının temelinde de geçmişten tevarüs eden memur imtiyazları yatmaktadır.

Oysa devlet, milletin ortak iradesinin ortaya çıkardığı müşterek organizasyonun adıdır. 

Ve devlet hiçbir ferdini bir diğerinden üstün tutamaz. Tutmamalıdır.
 

Yazarın Diğer Yazıları