Değerli okurlar,
Yüce dinimizin sancağının dalgalandığı, dünyanın göz bebeği İstanbul Müslüman kimliğiyle bütünleşmiş bir muhteşem abide şehrimizdir. Silûetine İslam mührünü minare ve kubbeleriyle nakşetmişiz. Hamaset değil bu, vakıa, gerçek...
Bu yıl da mübarek Ramazan ayına erişmenin sevincini yaşamak nasip oldu, hamdolsun.
Öyle bir sevinç ki, üç yıl önce yaşadığımız deprem yıkıntılarının tozu toprağı içerisinden halâ çıkabilmiş değiliz, böylesine buruk bir sevinç. Olan olmuş, bundan böyle karamsarlığa kapılmadan önümüze bakalım; elimizden gelecek, üstesinden geleceğimiz güzellikleri, iyilikleri hayata geçirmeye, çoğaltmaya çalışalım.
Ramazan ayları bu fakiri daima 6-7 yaş arası çocukluk daûssılasına götürür.
Çocukluğumun hüzünle hatırladığım kış mevsimidir Ramazan ayları benim için.
Anlattığım anılarım, 1960'lı yılların başında Malatya'da Zaviye Mahallesinde orta halli bir aile ortamında ve rahmetli dedemin Şire Pazarında dükkanı olması nedeniyle çarşıda gözlemlediğim Ramazan ayına dair gündelik hayattan kesitlerdir.
Sabah vakitleri şehrin üzerine sanki ölü toprağı serpilmiş gibi sokaklar sessiz, sedasız, çarşı pazar adeta ağır çekim film sahnesi gibi ağır ağır hareket eden esnaflar ve piyasaya erkenden çıkmış sessizce dolaşan insanlar göze çarpıyor.
Ortam oldukça sessiz, gecenin ayazı devam ediyor; üşüyen insanlar alabildiğine yavaş, telaşsız hatta gönülsüz; zoraki bir kıpırdanış hakim her yere.
O yıllarda ahalinin tamamına yakını oruç tuttuğundan lokanta, kahvehane, ekmek fırınları ve çay ocaklarının hemen hemen hepsi kapalı. Yabancı bir yolcu ya da oruçsuz bir insanın karnını doyurabileceği bir imkân yok!
Kuşluk vaktinden çıkıp öğlene doğru yavaş yavaş bir hareketlenmedir başlıyor.
Zaman ilerledikçe tiryakilerin ve açlığa dayanamayanların gerginlikleri sanki gözlerinden okunuyor, bu arada Ramazan'ın gelişini sevinçle karşılayan müminlerin de yüzlerine yansıyan, insana güven telkin eden tebessüm ışığı Ramazanın bereketini resmediyor.
İkindi vaktinin girmesiyle piyasaya bir hareketlilik ve heyecan dalgası geliyor.
Evlerden iftar için sipariş edilen çeşitli ihtiyaç maddelerinin teminine yönelik alışveriş telaşı sarıyor piyasayı. Daralan zaman nedeniyle hem esnaflar hem de müşteriler oldukça hızlı bir şekilde işlerini tamamlamanın uğraşısı içinde canla başla çaba sarfediyorlar.
İstanbul'un silûetine İslam mührünü minare ve kubbeleriyle nakşetmişiz.
-------------------------------------------------
Tabii bu arada oruç başına vuranların öfkelenmeleri de Ramazan'ın tuzu biberi oluyor.
Bu arada hemen hemen çarşıdaki tatlı telaşın bir benzeri de iftar hazırlıklarının yapıldığı evlerde yaşanıyor.
Mahalleyi baştan sona her evden sokağa taşan nefis rayihalarla insanın aklını başından alan yemek kokuları sarıyor.
Mahallemiz genellikle tek katlı bahçeli müstakil evlerden ibaretti, nadiren iki katlı olanlar ise tek tüktü.
O yılların insanları gözü gönlü tok komşuluk ederlerdi. İftar vaktinden an önce çocuklar, ellerinde sahanlarla "kokusu komşuya gitmiştir, nefsi kalmasın" diyerekten komşulara yemek servisleri yaparlardı.
Bir de iftar davetleri vardı ki, unutmak mümkün değil. En güzel en özenli yemekler, börekler, hoşaflar ve tatlılar o davetlerde resmi geçitle arz-ı endam eder, sofraları şenlendirirlerdi.
Bugün o davetleri, o samimi sıcacık sohbetleri hatırladıkça genzim ve burnumun kemikleri sızlıyor.
Kesin olan birşey var ki, o yılların dünyasıyla, bugün yaşadığımız dünya aynı dünya değil; bir türlü aklım havsalam almıyor.
İftar ziyafetinin ardından yatsı ezanıyla birlikte teravih heyecanı sarıyordu ev halkını. Annem yan komşumuzda evin babaannesinin kıldırdığı teravihe giderken, dedemlerle biz çocuklar da Zaviye Camii'ne gider teravihimizi güle oynaya büyük büyük amcaların ikazları altında kılardık.
Şimdi düşünüyorum da o şartlar altında ev kadınlığı resmen kölelik gibi meşakkatli bir çileymiş. Zavallı annem.
Ve Cennet Mekân Annem Babası Cemil Dedemin ve Annesi Zörhe Anamın ruhları için her Ramazan Siirt'ten gelen Hafız Emrullah Efendiye 30 gün boyunca Kur'an okuturdu.
Biricik, eşsiz menentsiz hamarat annemin sahur vaktinde yeni baştan yaktığı ve çıtırtılarla ışık saçarak yanmakta olan odun sobasının yaydığı anne sıcaklığıydı benim Ramazanlarım.
Kalın kerpiç duvarlı evimizin sokak penceresinin kenarında çiçek saksılarının yanına oturur, sokak lambasının aydınlattığı bembeyaz sokakta kar yağarken sahur davulcusun hızla geçişini heyecanla izlemekti benim için Ramazan.
O hamarat annem ki, sahur sofrasını çorbasıyla, kavurmalı yumurtasıyla, böreğiyle, hoşafıyla olmazsa olmaz çayıyla mükemmel bir ziyafet sofrası gibi donatırdı.
Şimdiki nesiller bilmez, hiç unutmuyorum 'optimis' marka bir tek gaz ocağıyla hıznada (kiler ve mutfak) yapardı bütün bunları.
Ramazan Hazırlıkları
Ramazan yaklaştıkça çarşı pazar hareketlenir, evlerde tatlı bir telaş ile temizlik harekatı başlardı.
Evler baştan aşağı son derece titiz bir işçilikle pırıl pırıl elden geçirilip temizlenirdi.
Çarşı pazar alışverişleri, taze sebze, meyve ve zerzevat ile et ve sair ihtiyaçlar için yapılırdı.
Kuru gıda erzak, fasulye, nohut, mercimek gibi ürünler sonbaharda toptan alınmış hıznaya yerleştirilmiştir.
Yaz mevsiminde kurutulmuş sebze ve meyveler , biber, patlıcan, domates, taze fasulye de evde bulunmaktadır.
Malatya insanı tedarikli ve tedbirli olmayı ihmal etmez.
Yaz sonu bulgur kaynatılmış değirmene kalkılmış ve bulgur çeşitleri, yarma, gendime ve un ambarlarda yerlerini almışlardır.
Kavurma ve aş yağı yapılmış tenekelerle kilerde raflarda beklemektedir.
Gaziantep Nizip'ten gelen zeytinyağı kızartmaların vazgeçilmezidir.
İftar sofralarında en güzel börekler, hoşaflar ve tatlılar resmi geçitle arz-ı endam eder, sofraları şenlendirirlerdi.
------------------------------------------------
Çocuklara İftarlık Yağlı Çörek
Değerli okurlar, siz bakmayın şimdiki Malatya'nın hal-i pür melaline, hercümerç oluşuna.
Malatya yakın geçmişinde çok seçkin ve nezih insanlarıyla gıpta ile bakılan, imrenilen bir şehirdi.
Şehrimizin ara sokakları vaktiyle toprak yoldu ancak pırıl pırıl tertemizdi.
Herkes evinin önünü sular, süpürür evinin içi gibi bakardı sokağına.
İşte böyle, nezaketli, saygılı ve anlayışlı insanların yaşadığı Malatya'da sırf Ramazan ayında oruç tutan çocuklar için onları ödüllendirmek, özendirmek ve teşvik babından iftara yakın bir saatte simit fırınları tarafından "İftarlık Yağlı Çörek" çıkarılır ve sokaklarda avaz avaz müzikal bir eda ile satılırdı.
Hiç unutmam benim ilk tuttuğum orucumda iftara yakın bir saatte annem beni sırtına alıp bahçede gezdirdi ve çörekçiden de iftar için çörek almıştı. O çöreğin tadı halâ damağımdadır, unutmak mümkün mü?