Vahdettin Yiğitcan

AH YEŞİLYURT VAH YEŞİLYURT...

Vahdettin Yiğitcan

Akan zamanın karanlıklarına gömülmüş sisli hafıza arşivimin derinliklerine doğru sanki ışıklı bir yolculuğa çıkıyorum...

Yeşilyurt'a has Dalbastı Kirazı'nın, iriliğiyle gözlerde, müthiş tadıyla da damaklarda bıraktığı tadı bir tadan bir daha unutamaz...

Her evin altında çalışmakta olan dokuma tezgâhlarının müzikal tıkırtıları ise mahalleye çok ilginç bir canlılık katardı...

Müthiş çalışkan insanların tamamı sanki sözleşmişcesine Yeşilyurt'ta toplanmışlardı...

Günümüzden tam 50-55 yıl öncesinin Malatya'sını hatırlamaya çalışıyorum...

Özellikle de Çırmıhtı’yı... Yeşilyurt’u, Şeytan Deresi'ni ve bir diğer ismiyle de İsmet Paşa'yı

Yeşilyurt'un dört meşhur ismi vardı...

Alfabemizde genizden çıkarılan kalın"h"sesini verecek harf olmadığından "Çırmıktı" şeklinde yazıyoruz...

Dayılarımın yaşadığı Paşa Köşkü'nün önünden geçerdi Yeşilyurt'a giden burunlu otobüsler, minibüsler...

Çırmıktı, kendine özgü özellikleriyle farklı bir şehirdi adeta o yıllarda...

Yemyeşil gölgelikler içinde sakin, serin, tertemiz, vakur ve kadim bir tarihin ağırbaşlılığını taşırdı...

İnsanının konuşması bile farklıydı... Vurgulamaları şiirsel derinlik kazandırırdı ifadelerine...

Yeşilyurt'a has Dalbastı Kirazı'nın, iriliğiyle gözlerde, müthiş tadıyla da damaklarda bıraktığı tadı bir tadan bir daha unutamaz...

Her evin altında çalışmakta olan dokuma tezgâhlarının müzikal tıkırtıları ise mahalleye çok ilginç bir canlılık katardı...

Müthiş çalışkan insanların tamamı sanki sözleşmişcesine Yeşilyurt'ta toplanmışlardı...

Sayıları az da olsa "tefecilik" yapan faizcilikle uğraşan kimi karanlık adamları da barındırırdı Çırmıktı...

Belki ilçeye "Şeytan Deresi" ismi bu nedenle yakıştırılmış olabilir...

Akan zamanın karanlıklarına gömülmüş sisli hafıza arşivimin derinliklerine doğru sanki ışıklı bir yolculuğa çıkıyorum... 

Tıpkı sararmış fotoğraflarda olduğu gibi, silik görüntüler arasından şahitliklerimi netleştirmeye çabalıyorum...

1963 ile 1968 aralığını, yani 9-14 yaşlarımda yaşamış olduğum Malatya'da idrak ettiğim o yıllara uzanıyorum...

MASALSI ZAMAN DİLİMİNİ ANDIRAN YILLAR

Dedem ve babam Şire Pazarında esnaflık yapıyorlardı...

Kuru kayısı, kuru dut , bal, pekmez, dut pestili, köpük pestili, Yukarı Banazı'nın tadına doyulmaz salkım kara üzümü, ceviz, kayısı çekirdeği,  kurutulmuş hoşaflık elma, armut, erik ve üzüm ticaretiyle uğraşırlardı...

Bu saydıklarım bir çırpıda aklıma gelenler...

Henüz gün doğmadan dedemle pazara gidişim bugün gibi aklımda...

Yaz günleri üretici köylüler getirdikleri mallarıyla geceden pazardaki yerlerini alırlar ve sabah namazından sonra ise kısmetlerini beklerlerdi...

Pazar yeri, bayram havasından farksız sevinçli insanların toplanma mekânıydı sanki...

Alan memnun, satan müsterih ve karşılıklı rızanın sağladığı huzur her yere sinerdi...

Pazarın girişinde camekanlı üç tekerli arabasıyla duran börekçi bizleri karşılar gibiydi...

O börekçiden yediğim böreklerin tadını unutmam mümkün değil...

Öğlen sonrası ikindiye doğru sabahki cıvıl cıvıl olan pazarın neşesi yerini sessizliğe bırakırdı...

Malını satan köylü vatandaş dönüş hazırlıkları ve ihtiyaçlarını gidermenin telaşı ile çarşıya yönelirdi...

Bu kez pazarda kendi haline kalan esnaf da evdeki akşam yemeğinin kaydına düşerdi...

Pazarın aşina olduğu kasap, bahçesinde kesmiş olduğu "hasi" etini ikindi sonrası parçalayarak pazar meydanında avaz avaz bağırarak satardı...

MALATYALI BOĞAZINA DÜŞKÜNDÜR

Malatya insanı boğazına düşkündür...

Lokantalarında fazla bir çeşit bulamazsınız ama ev yemeklerini saymaya kalksam "gün akşam olur" o denli fazladır...

Ev yemeklerinin hepsi de öyle alelusul değil, adamakıllı emek ve ihtimam isteyen mükellef lezzet eserleridirler...

Malatya kadınlarının mutfakla ilgili el becerileri başka hiç bir ille mukayese kabul etmeyecek kadar gelişmiştir...

Her mevsimin ayrı ayrı yemekleri, damak tadları vardır ve ilk anda tahmin edileceği gibi basit değillerdir...

Tiritli köftemiz -şimdilerde analı kızlı deniyor- ciddi ciddi uzmanlık isteyen bir baş tacı yemeğimizdir...

Hazırlanışı yarım gün süren bir yemek...

Et kasaptan parça halinde alınır ve et kütüğünde elde satır, saatlerce dövülerek kıvama getirilirdi...

Etli lahana sarmasının olmazsa olmazı koyun pöçüğü idi...

Etli tevek -asma yaprağı- sarmanın kuyruk yağı dudak kenarından sızacak bollukta olmalıdır...

Bahçeye kurulan ocakta kaburga dolması, patlıcanlı tava misafirlerle birlikte yenen şölen yemeklerimizdendi...

Kış hazırlıkları bambaşka heyecanla yapılırdı...

Erişte, pestil, kesmece, reçel ve salçalarımız maharetli kadınlarımızın elleriyle sofralarımızdaki yerini alırdı...

Karın bumbar dolması komşuların el vermesiyle yapılabilecek en zahmetli kış lezzetlerimizdendi...

Sonbaharda kıvamını almış kavurma suyuna daldırılan loş ekmekle kavurmanın tadı unutulur cinsten değildi...

YEŞİLYURT'UN ET KÜLTÜRÜ

Yeri gelmişken söyleyeyim, o yıllarda Yeşilyurt'un kasapları Malatya'ya et yetiştiremezlerdi...

Kendi besledikleri küçük ve büyükbaş hayvanları keserler ve lezzetinden emin oldukları etleri uygun fiyatla satarlardı...

Hiç unutmam bir kaç kez babam beni sırf et almak için Yeşilyurt'a göndermiştir...

Gündüzbey yolu üzerinde bir sıra dolu kasap dükkânı vardı o yıllarda...

Şimdi ise sadece bir kaç kasap kalmış...

Onlardan biri de Şifa Kasabı...

Yeşilyurt eşrafından Ali Kamış Bey mahdumu, Mehmet Nuri ile birlikte işletiyorlar Şifa Kasabını...

Ali Kamış geride kalan yılları hasret ve sevgiyle anıyor...

Çocukluk dönemine ait hafızamda yarım asrı aşkın yılların biriktirdiği tozların altından seçebildiğim hatıralarım şimdilik yukarıda anlattıklarımdan ibaret.

Yeri ve sırası geldikçe daha kim bilir neleri hatırlayabilirim şimdiden bir şey söyleyemiyorum...

YEŞİLYURT'UN HAL-İ PÜR MELAL

KİRAZ ŞENLİĞİ DE NE OLA Kİ?

Kasap Ali Kamış anlatıyor :"Daha önceki yıllarda şenliklerimiz dolu dolu geçerdi...Esnafın yüzü güler ve alışverişimiz canlanırdı...Şimdi ise Kiraz Şenliğinin adını duyuyoruz, Yeşilyurt'a ciddi bir katkısını göremiyoruz...Bu konuda yeni Yeşilyurt Belediye Başkanı sayın Mehmet Çınar'dan ve sayın Valimiz Ali Kaban'dan ilgi ve alâkalarını bekliyoruz..."

Şenlikler, bir diğer söyleyişle "festival"ler niçin yapılır?

Şenlik düzenlenen yörede, adı üzerinde toplum olarak şenlenmek, maddi ve manevi anlamda da fayda elde etmek için tertiplenir.

Maddi anlamda fayda, kazanç elde etmekle manevi anlamda fayda ise tanınmak, mutlu olmakla sağlanmış olur...

Bu yıl herhangi bir aksilik olmasa 24. Kiraz ve Spor Şenlikleri yapılacak...

Kiraz Şenliklerinin tertip komitesi hayli zengin.

Bu şenlikler bilindiği üzere Yeşilyurt Kaymakamlığı, Yeşilyurt Belediyesi, Yeşilyurt Ziraat Odası ve Yeşilyurtlular Derneği’nin ortaklaşa tertip ettiği bir sosyal faaliyettir...

Gelin görün ki Yeşilyurtlular son yıllarda düzenlenen şenliklerden son derece rahatsızlar...

Şenliğin ilk düzenlendiği yıllarda Yeşilyurt ilçe merkezi adeta bayram yeri gibi şenlenirmiş...

İlçede bir coşku, cıvıl cıvıl bir alışveriş, uzak diyarlardan ziyarete gelen hemşehrilerin yüzlerine yansıyan tebessümler varmış.

Şimdilerde ise önceki gün ziyaret ettiğimde Yeşilyurt toza toprağa bulanmış adeta terk edilmiş harabe görünümündeydi...

Esnafın ağzını bıçak açmıyor...

İş hanı olarak yapılmış koskoca bina bom boş...

İnsan, pasaj içerisine girmeye cesaret edemiyor... Karanlık ve ürkütücü...

Yıllar önce yenilenen merkezdeki çarşı evleri yeniden çöküş sürecine girdiklerinden tekrar yenilenme durumuna düşmüşler!...

Gündüzbey Yolu araç trafiğine kapatılmış.

Yol yenileme çalışması yapılıyor...

Trafik arka sokaktan işliyor....

Sokak delik deşik ancak vatandaşların yenilenen yol açılana kadar anlayış göstermeleri ruh sağlıkları açısından uygun olur...

Sağ olsun belediyelerimiz birkaç yılda bir yollarımızı kaldırımlarımızı sürekli yeniliyorlar...

Kalkıp da inkar mı edelim...

Kaldırım, yol yenileme ve kazıp yeniden onarma hususunda belediyelerimizin eline hiç bir kurum su dökemez...

Yeşilyurt'un mahalle içleri ise tam bir melal yaşıyor...

50-60 Yıl önceki şen şakrak mahalle neşesinden eser kalmamış...

Yeni nesil gençlerimiz o bakım gerektiren eski evlerde yaşamak istemiyor...

Yaşlı insanlarsa yaşadıkları yerleri maalesef şenlendiremiyorlar...

Bunca can sıkıcı tesbitin ardından en güzel haber ise, hamdolsun, toprak halâ cömert ve mümbit...

O yöreden çıkan sularımız gürül gürül ve tertemiz...

Geçen gün adım adım gezdiğim Gündüzbey ve Yeşilyurt'un bahçeleri zümrüt yeşili filizler fışkıran yeryüzü cennetiydi...

İşin en can alıcı yanı esnafın durumuna gelince, sözü Yeşilyurt Çarşısının en eski esnaflarından Ali Kamış beye bırakalım...

Ali Kamış Yeşilyurt'un yerli ailelerinden birine mensup... Kasaplık işiyle meşgul... Kendisine "Kiraz Şenliği"ni soruyorum...

Ali Kamış anlatıyor:

"Kirazımız bildiğiniz gibi Dalbastı adıyla meşhur ve lezzeti de malum. Malatya Büyükşehir olunca Yeşilyurt ilçemiz de büyümüş oldu ve birkaç bin olan nüfusumuz yüzbinlere erişti.. İlçemizde tertip edilen Kiraz Şenliğimiz bu defa Malatya'ya taşınmış oldu. Malatya'nın Dalbastı kirazımızla ne ilgisi var. Bütün etkinlikler Yeşilyurt'ta düzenlenmeli.

Daha önceki yıllarda şenliklerimiz dolu dolu geçerdi... Esnafın yüzü güler ve alışverişimiz canlanırdı... Şimdi ise Kiraz Şenliğinin adını duyuyoruz, Yeşilyurt'a ciddi bir katkısını göremiyoruz... Bu konuda yeni Yeşilyurt Belediye Başkanı sayın Mehmet Çınar'dan ve sayın Valimiz Ali Kaban'dan ilgi ve alâkalarını bekliyoruz..."

HOŞ SADA

"İmkânın sınırını öğrenmek için imkânsızı denemek lazım."

TADIMLIK

"Sen bir yağmur ince hazin

Sen şarkılarca büyük hüzün

Sen yolunu kaybeden yolcuların üstüne

Bir ömür boyu yağan bir ömür boyu karsın"

Yazarın Diğer Yazıları