Süveyda Keskin

Tükeniyoruz (2)

Süveyda Keskin

Sadece ABD’de ormanların yüzde 4’ü duruyor. Nehirlerin yüzde 40’ı içilmez halde. Dünya nüfusunun yüzde 5’ine sahip olmasına rağmen dünya kaynaklarının yüzde 30’unu tüketiyor ve dünya atıklarının yüzde 30’unu oluşturuyor. Bu atıklar çoğunlukla Güney Afrika ve Gana topraklarına gönderiliyor.

Son zamanlarda büyük şirketler üretim tesislerini, Çin başta olmak üzere bu ülkelere yapıyor. Bu tesislerden çıkan zehirli gazlar ve atıklar, bu insanların atmosferini ve topraklarını kirletiyor. Ne önemi var, zehirlenen bu insanlar, atmosferleri, toprakları olsun, Çin, Kuzey Kore karın tokluğuna insan çalıştırıyor. Çalışma şartları korkunç. Harcadığı sadece yeryüzünün kaynakları değil, kaynakları elde etme, işletme sürecinin her aşamasında insan kaynağını kullanıyor, harcıyor yani. Endüstride işlenme aşamasının her kademesinde yer alan insanlar, her türlü kimyasalla temas içindeler. Endüstride sadece 100.000 kimyasal sentetik ve buromaklandırılmış ateş geciktiriciler, nörotoksitler kullanılıyor. En çabuk ve en yoğun bir şekilde anne sütüne geçiyor. Bu tesislerin birçok ünitesinde kadınların çalıştırıldığını biliyoruz. Rabbinden kendisine hediye verilmiş şifa kaynağı anne sütü zehre dönüşüyor. İnsan insanı başka nasıl harcayabilir, kötülük yapabilir? Yazık…

Bu maddelerle işlenen bilgisayarlar, telefonlar, tabletler, ev aletleri, yataklar, kanepeler, mobilyalar hatta yastıklar zehirler saçıyor. Tüketenler de bu şekilde “ tüketilmiş” oluyor. Tüketilirken, tükeniyoruz. Yazık…

Dünyanın yüzde 3’ünü oluşturan bu yamyamlar en iyi şartlarda yaşasınlar diye yüzde 97 resmen ve alenen heba ediliyor, harcanıyor. Yazık…

Üretirken tükenenler, üretilenleri tüketirken tükenenler hep bu yüzde 3 için. Yazık…

Oysa Allah, insanı “Yaratılmışların en üstünü kıldık” demişti. (İsra-70) Üstündür çünkü akıl melikesine sahiptir, bu sayede düşünür sorgular, analiz eder. Böyle olunca değerinin, ,kendini var eden fonksiyonların farkına varır artık en değerli varlığın da en değerli kaynağın da kendinde olduğunu keşfetmiştir. İlahi kaynaktan beslenen insan kendini koruma altına alır.  Kendini ve hem cinsini harcamaz, heba etmez. “Biz insana bilmediğini öğrettik.” (Alak-5) Ayetinin ışığında beşeri tecrübe ve akıl ile bulamayacağı manevi ahlaki ilkeleri öğrenen insan, maddi manevi her türlü israfın önüne geçecektir. Artık kendinden hem cinsinden sonra kainattan sorumlu olacak, yerli yerinde kullanacak, kıymet bilecektir. Yani yeryüzünü yok etmeyle hemhal olan insan, bu girişime ancak ilahi bir bilinçle son verecektir. Aksi taktirde yamyamlığın her türlüsü kaçınılmazdır. Algısı farklı mecralarca oluşturulan insan kapitalizmin seri üretimini stoklarını eritmek için habire harcayacak. Evini, arabasını, telefonunu, bozulan bilgisayar veya başka bir şeyini onarmak yerine yenisiyle değiştirecek, eskimeden alacak, hep alacak. Çünkü ihtiyaç tanımının içeriği dönüştürülmüştür. İhtiyaç duyulmayan şeyler ihtiyacıymış algısı oluşturulmuştur. Ünlü sosyolog Jean Baudrillard bu durumu “ Hiper Gerçeklik” teorisiyle açıklamıştır.  Alım gücünün yüksek olması toplumsal prestij ve toplumsal ayrıcalık getirdi, getirdiğine inanıldı böylece toplumsal farklılaşma mantığı ortaya çıktı.  Ve kendisine üst kimlik oluşturdu. Harcamayı yaşam tarzı edinen birey geldiği maddi imkanlar noktasında orijinal olan her şeyi başkaları tarafından tasarlanan çakma fonksiyonlarla değiştirdi. Ve bu alışmışlıkla en yakınındakileri de (eş, dost, akraba) değiştirdi. Maddi imkanlarını sağlamada “emek faktörlerinin” ne önemi vardı?

Oysa Allah yine Kur’an-ı Kerimde, “İnanıyorsanız üstünsünüz” (Ali İmran-3)

Üstün olan, inanıp kendini keşfeden varlığını, insanları ve kainatı koruyandı. İlahi yörüngede kaldığı sürece korunuyor, koruyorsun, üstünsün. Yörüngeden çıktığın an her şeyi harcayan varlık, esfel-i safilinsin. Seçim insanoğlunun… Selam ve Dua ile.

Yazarın Diğer Yazıları