Süveyda Keskin

Tevhid, Vahdet ve İlme Hasret İslam Alemi

Süveyda Keskin

Önce tanrıyla avladılar. Çünkü inandıkları tanrı kendilerini kutsamış ‘enleri’ onlara layık görmüş, diğerlerini kadere mahkum etmişti. Bu onların ilahî bir örüntüsüydü. 

Başka bir çağı başlatan akımsa, tanrıyı öldürdü. Makine buluşları sanayi devrimini başlattı ama kader, ne elitler ne ezikler için seyrini değiştirmedi.

Bilim dünyasına bir zamanlar hakim olan İslam uygarlığı, yeryüzünde hak, hukuk ve adalet anlayışını Kur-an’ın ilim, ahlak, adalet unsurlarıyla sentezleyince yeryüzüne aynı oranda huzur, barış ve insanlık yansıdı.

Müslüman topluluklar ne zaman ki ana kaynağından uzaklaşıp mezhep, etnisite ve hiziplerin ayırdığı bir topluluğa ve toplulukta da din unsuru olarak “ kadercilik” anlayışına dönüştü, o zaman ilimsiz/bilimsiz dünyaya hapsetmiş oldu kendisini. 

Eş zamanlı Batı’daki adalet ve ahlaki değerlerden uzak gelişen akılcılık ve bilim furyası da yeryüzüne ve insana zulüm oldu. 

“Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.” dendiği zaman: “ Biz sadece ıslah edicileriz.” diye cevap verirler.( Bakara/11)

Bugün küresel düzeyde düğmeye basılırcasına görülmemiş korku ve yaptırımların yepyeni bir serüvenin habercisi olduğunu anlamakta artık güçlük çekmiyoruz. Ve Batı’nın yeni/yepyeni anlayışının yeryüzünde bozgunculuğa, ifsada, yok oluşa, tükenmişliğe ve zulme eş değer olduğunu biliyoruz.

“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” ( Rum/41)

Dayatılan “yeni” anlayışlar yaşamların her boyutunu şekillendirdi. İnancı, kültürü, geleneği, alışmışlıkları, beraberliği yerle bir edip istenilen doğrultuda hayat tarzları oluşturdu. Tarım, sanayi, zanaat, sanat, eğitim ve mimari yapılarımızın Batı’nın yeni ekolünde dönüşmesi bunlardan sadece birkaçı.

Yeni yaşam tarzları, yeni anlayışları; bireyselliği doğurdu. Bireyselleşen insan yalnızca kendini ve çıkarını düşünür oldu. Kendi, kendi işi, kendi aşı, kendi ailesi vardı. Hayat kendi kadrajından ibaret hale geldi ve işine hile, hurda karıştı.

Dışarıdan modellendirilmiş hayat unsurları modernizm diye önümüze konuldu. Yapılan işlerin başında topraklarını satıp, beton ama modern (!) evlerde yaşamak oldu.

Verim, bereket, bolluk, tabiat, özgürlük, doğallık olan bağ/bahçe ve arsalarımıza karşılık beton evleri kâr saydık. Oysa birilerine alabildiğine zengin eden, gözden çıkardığımız bu yaşam arazileri kısır, bereketsiz, kimsenin kimseden haberdar olmadığı, kapıların kapandığı modern yaşam alanları (!) harakiri yapmaktan başka bir şey değildi.

Bir dönümlük bahçe dahi yetiştireceğiniz birkaç hayvan ve küçük çapta yapacağınız tarım birçok aileye doğal, temiz ve süregelen bir yaşam sunacaktı. Geleceğin belki de kabusa çevrilecek yaşamında bu seçim en kârlı olanıydı. Oysaki zaman, sağlık, enerji, kabiliyet ve aklınızın bloke edildiği iş hayatları, meslekler ve yaşamların kucağında bulduk kendimizi. Doğal hayatı, zamanı, enerjiyi, kabiliyeti kendi tercihlerimiz doğrultusunda çağa uygun meslek ve uğraşılara dönüştürebilirdik. 

Şimdi ise bir virüsle yaratılan güvenlik duygusu, ileride kronik bir sakınma duygusuyla baskı altına alınan topluluklara dönüştürecek bizi. İhtiyatî, yasaklı ve sinir bozucu önlemler devam edecek. Zaten insanlıktan nasibini almamış bir dünya, ölüm ve güvenlik kaygılarının hat safhada olduğu bir arenaya dönüşecek. Küresel elitlerin ekonomi savaşları ve toplumsal çöküşler başlayacak.

Pasaportların yanı sıra veya içindeki bir çiple biyolojik verilerimiz denetlenip paylaşılacak ve her an izlemeye açık bir gelecek bizi bekliyor olacak. Anlıyoruz ki farkına dahi varmadan, yavaş yavaş vahamet noktasına geldiğimiz şu uygar dünyamız ne kadar da kırılganmış. 

Psikolojilerimizin değişmesi ve bozulması sonucu şüphesiz farklı vasıf ve karakterlere bürüneceğiz. 

Çünkü bu virüsün oluşturduğu bir tecrit değil gelecekte bir ayrıntı olarak görülecek insanın makus talihiyle kendi kadrajına hapsedilmesi, kapana sıkıştırılması ve hayatta kalma mücadelesinin ta kendisidir. 

Bu felaket tablosunu yarına uyarlamak istemiyorum. Ümidimi muhafaza ediyorum. Çünkü sorunun ne ve nereden kaynaklandığı anlaşılırsa elbette ki çözümü de olacaktır.

Elzem olan ilk şey söz konusu mezhep ve hiziplerle bölük pörçük olan İslam aleminin önce birliği sağlayacak olmasıdır.

Aklın sonucu; ilim/bilim şeytani aklın elinden devralındığı ve bir döneme damgasını vurduğu gibi hak adına, hak edileni, hak eden insana verip üst akıl oluştuğu zaman yeryüzünde refah, barış ve zafer hakim olacaktır.

“Onlarla savaşın ki Allah,sizin ellerinizle onların cezasını versin, onları rüsva etsin yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve müminler zümresinin yüreklerini ferahlandırsın.” ( Tevbe/14-15)
 

Yazarın Diğer Yazıları