Süveyda Keskin

Herkes asli vazifesini bilmeli

Süveyda Keskin

Avrupa nüfusu hızla eriyor. Aile mefhumu nerdeyse yok olmuş durumda. Toplum zina, gasp, cinayet, hırsızlık girdabında. Hodbin bir düşünce ile herkes kendi hayatını yaşıyor. Kimsenin açlığı, yokluğu, derdi kimseyi ilgilendirmiyor. Beşerî hiçbir teori bu toplumsal girdabı çözümleyemediği gibi katlanarak büyüyor.

Tıpkı, Ortaçağlarda benzeri forumlarda karanlığa bürünen Avrupa, şaşalı ve debdebeli görünümünün arkasında insan ve ahlaki çöküşüyle de görünmeyen karanlığı yaşıyor.

İnsanın insanı sömürdüğü Avrupa menşeili izimler fıtri olan her şeyi tüketmiş durumda. Yüce yaratıcının sayısız nimetleri bahşetmesine rağmen, doyumsuz insanoğlu asıl olana okları çevirmiş durumda. Medeni Avrupa'nı’ düşünsel akımları (!) yeryüzüne partal partal hodbinliği, sömürüyü, zulmü, dehşeti yaymaya devam ediyor. Ona yaraşır bu duruşta sıkıntı yok. Sıkıntı hem geleneksel hem Müslüman toplumlarının bu tükenmişlik, bozulma ve erimenin ortasında olmaları. Evet, asıl sıkıntı bu. Bizdeki özü, has ve halis olanı koruyamamamız.

Bu denli bozuşmuş, çürümüş zihniyetin bizi dizayna kalkışması ve karşısında ki zavallı duruşumuz.
Nüfusu hızla azalan ve her türlü bozulmanın önünü alamayacağına kanaat getiren medeni yamyamların temiz kalmayı başaran toplumları kirletme girişimi hız kazanmış durumda.

Kadına ve insana şiddet ve sömürünün dik alasının yaşandığı Avrupa, İstanbul sözleşmesiyle kadın ve ailemizi bizden çok düşünüyor, koruyor (!). Böylesine paradoksal, trajikomik, enteresan ve acınaklı bir durumla karşı karşıyayız.

Yine enteresandır ki eğitim seviyesinin en yüksek olduğu Fransa, aynı zamanda kadına şiddet konusunda en yüksek çıtayı elinde bulundurma statü ve şerefine sahipken, ne hikmetse ülkemizde ki aile içi bir sorun, biri bin edercesine her türlü basınımızın gündeminden düşmüyor.

Büyüklerimizin ‘ne yaşanırsa yaşansın dört duvar arasında kalır’ düstur ve terbiyesine ne oldu? 

Kaldı ki, ikinci ve üçüncü şahsın dahi soruna dâhil olması pireyi deve yapacak aile itibar ve onurunu zedeleyecekken, çarşaf çarşaf topluma aktarılması önü alınamaz facia ve acılara sebep olmuştur.  Bunları görmek için ne müneccim ne de sosyolog olmaya gerek var. Hoş.. Ülkenin sosyologlarının hangi alanda nasıl bir fonksiyonları var onu da anlamış değiliz henüz. 

Eşinin telefonla veya komşusuyla konuşmasına müsaade etmeyen kocaya, İstanbul Sözleşmesiyle ceza yağıyor…

En özel, en güzel, en gizemli ve hayatın tamamını paylaştığınız eşinizin hoşuna gitmediği uygun bulmadığı biriyle konuşmasını istememesi kadar doğal ne olabilir. Bu güvenilir olan aile ortamının karşılıklı kazandırdığı hak ve korunaktır. Kanunun yaptığıysa kara kedilik, fitnelikten öte bir şey değildir. 

Evet buna rağmen ifsat sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesinin tehlikeleri üzerinde hala düşünülmüyor ve hükümet oportünist tutumuyla bu bozulmaya siyasi/hukuki/sosyal zemin hazırlamaya devam ediyor.

Yapılan şey ailenin kamu denetimine, çocuğunun da kamuya açılması ve ailenin resmen batı tarafından hacklenmesidir. 

Artık hükümet bireyin ve ailenin üzerinden elini çekmeli, asli vazifesine dönmelidir.

Eğitimini kalitesini yükseltmenin, felç olmuş ekonomiyi düzeltmenin, işsizliği yok etmenin hesabını yapmalı.

Bir tarım ülkesinin yok oluşunun hazin hikâyesini okumalı. Endüstriyel sanayi, silah ve savunma sanayi, tıp, teknoloji, iletişim, bilişim vs Öteye taşımanın projesini yapmalı.

Gençliğin Üniversite öncesi ve sonrası düştüğü boşluk ve dramın hikmetlerini görmeli.  Yani her türlü işine bakmalı.

Bizlerde kendi işimize… Ayık olacak; En mahrem, en emin beldemize, karargâhımıza, evimize hiçbir yerli ve yabancı hain elleri sokturmamalıyız.

Geç olmadan hadsiz, arsız ve haksız mercileri görmeli, ayık olmalıyız… Selametle 
 

Yorumlar 1
Eşref Bolukçu 24 Kasım 2019 15:54

Yapılan şey ailenin kamu denetimine, çocuğunun da kamuya açılması ve ailenin resmen batı tarafından hacklenmesidir.

Yazarın Diğer Yazıları