İngiliz yazar Aldous Huxley’in 1932’de yayınlanan “ Cesur Yeni Dünya” adlı kitabı; geleceğe dair kaygılar, tasa ve öngörüleri üzerinde yazılmış distopik bir eser. Birinci Dünya Savaşı sonu, İkinci Dünya Savaşı öncesi kapitalizme evrilen dünya, Huxley de insanın gelecekteki dünyasına dair ciddi kaygılar uyandırmış ve bunu romanına yansıtmıştır. İlginçtir ki seksen sekiz yıl önce yazılmış bir kitap, bugünün dünyasıyla neredeyse aynı. Kendisinin 26.yy!ın kitabı dediği Huxley içinde yaşadığımız dünyayı resmetmiş.
İnsanı geliştirmek, sosyal statüsünü daha ceninken belirlemek, onu has sınıflar belirlemek, bilinçaltı entrikalarıyla sistemin kalıplarını empoze etmek, ailesiz bir yaşamla “ özgürlük” anlayış ve algısını oluşturmak; bugün de aile forumu üzerinden yapılan şeyin ta kendisidir.
Gelişmeniz (!), statünüz, toplumda ait olduğunuz sınıf; bugün de çeşitli boyutlarıyla devreye sokularak belirlendiği ve birilerinin hükmünü sürdüğü bir dünya…
“Özgür, yeni, cesur” kavramları özellikle belirli argümanlarla işlenmiş. Bugün ise bu sihirli kavramların aile forumunda hayat bulduğu gibi bir ergen; ailesinden kopunca özgür, kadın; aileye karışmadığı sürece özgür ve cesurdur. Romanda; annelik müstehcen bir kelime olarak çıkıyor karşımıza. Anne olmak, doğurmak, yüz kızartıcı bir olaydır.
Buna karşılık gelense; 19.yy. başlarında İngiltere ‘de “ sosyo-kültürel ve politik” yaşamda yer edinmek maksadıyla çıkan feminel oluşum bugün “ cinsel özgürlük”, “ toplumsal cinsiyet rollerinin yıkılması” , “ kürtaj özgürlüğü” ve karşılıklı verilen destekle LGBTİ zemininde oluşan bir hareket olarak karşımızdadır. Nihayetinde o dönem Simon de Beavuvoir’in “ kadın doğulmaz”, “ kadın olunur.” Ve “ ikinci cins” kitabının yarattığı etki ve verilen mücadeleyle Fransa ve ABD’de doğum kontrolü yasallaşmıştır.
Cinsel obje haline dönüştürülen kadın, bugün feminist oluşumun başardığı ve yarattığı kadın mitidir. Eş olmanın, anne olmanın yüz kızartıcılığından beri “özgür, cesur” kadın; fıtri sınırları zorlayan bir tuhaf cins konumundadır artık. Tüp bebekli üreme, doğum kontrolleri, gizli kapılar ardından şekillenen klonlama, üremenin hiçbir şekilde olamayacağı LGBT aynı ürkütücü amaca hizmet ediyor. İstenilen kadar, istenilen şekilde üreme…
Tekdüze günübirlik ilişkilere, duygu ve düşüncelerden arındırılmış bireylere yer veren roman, aslında hep zavallı alt tabakanın tabi tutulduğu sistemler silsilesini hatırlatıyor. Bireyin varlık olarak kendini gösteremediği, kolektif bir yaşamla insanların ortak düşüncelere zorunlu kalındığı, doğal olan hiçbir şeyi barındırmayan totaliter bir dünya. Sizin yerinize düşünüyor, ne ile mutlu olacağınıza karar veriyor. Sonsuz haz, eğlence ve mutluluğun bir takım haplarla sunulduğu dünyada sadece mutluluk vardır. Eğlence, haz, konfor, mutluluk, cesaret, yenilik, özgürlük kriterleri belirlenmiş, size mutlu olmak düşmüştür.
Nasıl bir ürkütücülüktür; “ benim neyle, nasıl mutlu olacağıma kim, nasıl ve hangi hakla karar verebilir? “ demeyin. Havalara girmenin bir manası yok. Bugün kişilerin sağlık, mutluluk, statü, yaşam tarzı vs. kararları alınıyor, size düşüneceğiniz şey kalmıyor. Nasıl bir iyiliktir böyle (!)
Düşünme melikelerinizi harekete geçirmeye hiç gerek yok. Bu sistem bunu gerçekten sağlar mı, ıskalar mı? Aklına getiren yok.
Her şey kontrol altında.
Sanat ve edebiyat yok. Bugün sanat ve edebiyat anlayışının orijininden koparılıp, popüler kültür yaratılması ve başka yerlere sürüklenmesi gibi. Kısacası insanoğlu şunu anlamakta hayli güçlük çekiyor. Sunulan haz ve konfor dünyası sizi, bunu sorgulamadığınız üst akıllara köle etmiş durumda.
Bırakalım bir şeyler eksik kalsın. Yeter ki düşünce, kurgu, proje sizin olsun. Eksiklik, düşünmeyi ve çözüme odaklanmayı sürekli kılacaktır. O zaman siz, siz olacaksınız çünkü hiçbir mercii, hiçbir akıl ve hiçbir kimse sizi, sizin kadar düşünemez. Farklı düşüneni içinde eriten, sistemle uyum içinde olanı yücelten bir dünya içinde meçhule doğru sürüklendiğimizin farkına varmalıyız.
“Özgür ve özgün düşüncelerle cesaretleneceğimiz yenidünyalarımızı inşa etmek ümidiyle…”
“Allah’tan sakınanlar, kendilerine şeytandan gelen bir vesvese dokunduğu zaman, durup düşünürler ve hemen gerçeği görürler.” ( Araf/201)