Süveyda Keskin

Bir Yönetim Aracı Korku

Süveyda Keskin

Korku; denetlenemeyen durumlar karşısında insanın bilinçli ya da bilinçsiz hissettiği duygudur. Fizyolojik ve psikolojik açıdan içgüdüsel bir duygu olan korku, sonradan öğrenildiği için toplumsal bir anlam içerir aslında ve toplumdaki korku bulaşıcı niteliktedir. Çünkü korku insanın yansıtma mekanizmasının çok yoğun çalıştığı tarafıdır. Yani korku duygusu doğuştan değil üretilen bir duygudur. Ve sosyolojik açıdan toplumlara hep yıldırma politikası olarak yaşatılmıştır.

Korku; yaşamda çelimsiz ve kendini fiziksel ve duyusal olarak korumaktan aciz insanın bir tür sigortası gibi işlev görür, onu engeller, sınırlar ve kendine yöneltilen tehditlerden korur. 

Kendinde vücut bulan tedirginlikle kaçınma davranışı sergiler. En bariz baskıladığı unsur, korktuğu şeyin ne olduğunu anlama keşfinin dumura uğramasıdır. O neden korktuğunu anlamaya çalışmayacaktır artık. Bu diğer kapıları otomatik olarak kapatıyor zaten. Çünkü zihinsel olarak gelişen baş etme mekanizmaları da bastırılmıştır. 

Rasyonel fikir yürütme ve bunu destekleyen tüm beceri yetileri korkunun gölgesinde kaybolmuştur. Bu vahim örüntü son aylarda yaşadıklarımıza dair toplumda vücut bulan toplum refleks ve davranışını hatırlatmıştır sanırım bize.

Korkuyu güçlü kılan bu örüntü, korkan birey veya toplumu güçsüz ve işlevsiz bırakmıştır. 

Bu yanıyla da korku birey ve toplum dizaynında kullanılan bir araç olmuştur her daim. 

Korku, bireyleri kendini kapatan, sınırları dışına çıkamayan dar alanda seçimler yapmak zorunda kalan kitlelere dönüştürür. 

Korkunun hakim olduğu toplumların yaşam dinamikleri yavaşlar. Çünkü korku, toplumsal nitelik kazanmıştır artık. Toplum dinamiklerinin yavaşlamasıysa yaşamın sürekliliğine, canlılığına, getirilerine, verimliliğine mani olmuştur. 

Hayati unsurların hayat dışına çıkarılması aslında korku kültürü ve kültünü oluşturan bireyi ve toplumu yukarıda sayılan, istenilen düşünce ve davranış kalıplarına sokan otoriteyle doğrudan orantılıdır. Bunda şüphesiz ki kitle iletişim araçları büyük rol oynamaktadır. Kitle iletişimine egemen olan ekonomi-politik yaklaşım, korku argümanını işleyip, toplumun gündemini meşgul ederek arkadaki toplumsal, siyasal, ekonomik gerçeklere ulaşmayı engeller. 

Macar sosyolog Frank Furedi “ Korku zihinlere hakim hale gelince dünyadaki sorunlar ve zorluklar abartılmaya ve olası çözüm yolları göz ardı edilmeye başlanır.  Korku ve panik kendini haklı çıkaran bir dinamiğe sahiptir.” der. Yani korku argümanı özellikle içinde yaşadığımız sıcak dönemde gördüğümüz üzere, kitle iletişim araçları, teknoloji ve sosyal gelişmeler karşısında en önemli güç ve yönetim aracı olmuştur.

Korkuyla komut verilen ve yönetilen insanlar yine Macar asıllı iletişim bilim profesörü Gerbner’in tespitinde olduğu gibi, “daha fazla eve kapanıp TV izler bu da kişilerin insanlara güvensizliğini artırır der. 

Peki bu denli insan yaşamanın dizginlerini elinde bulunduran,  insanları aciz, çaresiz ve yaşamı kabusa çeviren Giddens’ın ifadesi ile korku kaygı ve güvensizlik üzerinden üretilen “ imal edilmiş risk unsurunu hayat yörüngesinden ve egemenlerin dizayn aracı olmaktan çıkarmanın yolu nedir? “

Toplum mekanizmalarını işletir hale getirmek en elzem başlangıçtır.

Toplumların kendilerini korku, kaos, kaygı dönemlerinde nasıl koruyacakları konusunda çok geniş bellek dağarcıkları vardır. Korkuyu ehlîleştireceğimiz, esasında olmadığını hatırlayacağımız, geçmiş dönemlerimiz, deneyimlerimiz ve önümüze konulanla neredeyse birebir aynı olan hikayeleri hatırlamamız oyunu fark ettirecektir. Bu konuda birikimlerimize sahip çıkmak durumundayız. Birikim, tecrübe ve dersler en temel kaynağımızı oluşturacaktır. Kaynak, içerisinde illaki çözümü de barındıracaktır. 

Toplumlar olarak “ imal edilen korkular” noktasında geçmişten bugüne derin tecrübelere sahibiz. Bu tecrübelerden toplumsal politikalar oluşturabiliriz. 

Birikim ve tecrübe aklederek işlendiği vakit, rasyonel çıkarımlar yapılabilecek bu da önümüzü ve yolumuzu aydınlatacaktır. 

"Andolsun ki, biz akleden bir topluluk için orada apaçık bir ibret nişânesi bırakmışızdır."  ( Ankebut-35)

Yorumlar 2
Enine uşma 13 Haziran 2020 12:39

Harika bir düşünce böylesi ataerkil toplumda erkekler ne yapsa mubah kadın hep si dirildi ölümle korkutuldu bu sadece bir konu değil hayatın her yönüne erkekler desbot ve yönetici kesildiler İslam bile bile buna bir düzenleme getiremedi maalesef işlerine geldiği gibi yaşadılar İslamı oysa kuranla yaşanılsaydı hayat daha güzel olacak korkular olmayacaktı selam ve dua ile

Selda kursun 13 Haziran 2020 08:42

Çok harika bir yazı olmuş Allah in kendimizi koruyalım yaşamı surdurelim diye içimize koyduğu bu duygunun gücünü birileri keşfetmiş ve aslında bu duyguyu kullanmamanız gereken konularda bizi korkutuyor lar. Rızık la korkutuyorlar.... Zaptetmeyle korkutuyorlar... Dislamayla korkutuyorlar..... Aslında birer birer tehditetmek yerine toplumlara korku salarak yönetmeyi tercih ediyorlar Onlar bunu yapabilir asıl mesele toplumun nasıl davrandigidir. Sinip korku imparatorlukları kurulmasına mi izin veriyor lar. Bunu korkudan mi cahilliktenmi yaptıklarıda çok onemli noktası.... Salihin kavmi 9 lu esganin yaptıklarını yapmamış olsalarda ister cahaletten ister korkudan izlemiş ses çıkartmamis olmanın bedelini onlarla helak olarak ödediler

Yazarın Diğer Yazıları