Süveyda Keskin

Başını alıp giden inşaat sektörü

Süveyda Keskin

Şüphe yok ki barınma ve ev insanın temel ihtiyaçları arasındadır. Her insan ailesiyle başını sokacak bir eve sahip olmanın hayalini kurar, mücadelesini verir ömrü boyunca. İnsanların birçok gidere kıstırıldığı bir dönemde ev, işyeri kira ister mülkiyet olsun başlı başına bir dert, külfet ve sıkıntı olmuştur. Çünkü her sektörde olduğu gibi ülkemizde inşaat sektörü de kapitalizmin avuçlarına bırakılmıştır. 

Kapitalizm; Toplu Konut Kurumu, Gayri Menkul Yatırım Şirketleri ve buna ilave edilen Finans/Kredi ayağıyla sektöre hükmetmiş durumda. Maliyetinin üç dört katı kârla sunulan konutlar, insanları neredeyse ömür boyu ödeyecekleri kredi tuzağına düşürmekte bu da hiç şüphesiz hayatı birçok yönlü zora ve sıkıntıya sokmaktadır. 

Faize bulaşmak istemeyen, evini kendi yapmaya çalışan inançlı bir insan, kamu ve bürokraside onlarca belge zorunluluğuyla karşı karşıya bırakılarak ya sindiriliyor ya da kiracı olmaktan başka şık bırakılmıyor kendisine. Zaten kiracılığın %40 endeksinde olduğu bir ülkede konut problemi bir fikir veriyor sanırım.

 İnsanlar ya haksız ve orantısız konulan kârlarla eziliyor ya da hak hırsızlığıyla kalınmıyor hayatlardan çalınıyor. Daha dün yaşadığımız Elazığ ve Malatya depreminde şahit olduğumuz gibi. 

"Mallarınızı aranızda batıl sebeplerden yemeyin, insanların mallarından bir kısmını bile bile haksız yere yemek için  onları hakimlere rüşvet olarak vermeyin." (Bakara 188) 

Derken Allah sanki bu haksızlık sarmalının ta kendisine işaret etmiş. 

Fay hattı üzerine çalıntılarla yapılan evler, tüm kâr, menfaat ve kazanan tarafın bize sermaye ve kapitalizmin olduğunu bir kez daha göstermekte. Yazık çok yazık... Vatandaşa ya beton ya da borç yığınları altında ezilmekten başka bir şık düşmüyor. Nitekim konut kredisi vermek için bankaların yarışır halde olmasını hizmet aşkına mı yamyamlık ve vicdansızlığa mı yormak lazım?

 Evet, sermaye bir hayli kaymaklı olan inşaat işine el atmış hatta kamu kurumu olan TOKİ bile bu işi ciddiye almış ve hedefi de ilerletmiştir. Kamu/bürokrasisi ikilisi inşaatta birleşmiş, kentsel dönüşümlerle bireylerin mülkiyet hakkını zorlamayla elinden almıştır. Ferdi ev yapmak isteyenler ise, belediye ve yönetmelikler, odalardan alınması gereken onay ve harçlar, yapı denetim firmaları ve bürokratik engellerle karşılaşırken öte tarafta sermaye/bürokrasi işbirliği işi ranta çevirmiştir. Bunun en bariz örneği müteahhitlerin en zenginler arasında olmaları değil midir?  Ve iştah kabartan bu sektör müteahhit sermaye ve banka üçlüsü arasında paylaşılmış durumda. İmar planlama düzenlemeleri, büyük parsel ve araziler ve toplu konut satışları yine sermayede karşılık bulmuştur 

 Sonuç olarak başlı başına bir sömürü sistemi olan kapitalizm, bir avuç azınlığı büyük kitlelerin hak ve payını yemeye ve gasp etmeye devam etmektedir. Bilinçli veya bilinçsiz, isteyerek ya da istemeyerek buna imkan ve destek veren ve zemini hazırlayan yine ezilen çoğunluklar olmuştur. En fazla bir araba bir eve sahip olabilme hakkını veren ve buna razı olan bu kitle aklını başına almadığı ve ayık olmadığı sürece bu kurnaz /zengin, ezik/yetinen ve birbirini bu anlamda tamamlayan unsurlar ve döngü devam edecektir. Bu karşılıklı rızadır aslında. Farkında olunan veya olunmayan/ sömüren sömürülen rızası.

Yine bu paradoksal rızalık şu anki görüntüsü ile devam etmektedir. 

Sömürü döngüsünün dişlisi olmaktan vazgeçtiğimiz gün her şeyin elimizle değiştiği gün olacaktır. 

"Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez." ( Rad 11)
 

Yorumlar 1
Turan GÜZEL 06 Şubat 2020 20:58

Güncel ve can yakan bir soruna yine can yakıcı doğrular ile yaklaşmış olan kardeşimi yürekten kutluyorum

Yazarın Diğer Yazıları